Bir nehir akıyor, ben bir yaprağım akıntısında sürüklenen, yönü belirsiz, başı belirsiz, sonu belirsiz, çaresiz, çaresiz ama kesinlikle çaresiz. Kendimce isyan ediyorum, yaprağın kaderine, kendim sararıyor, kendim soluyorum, kendimi feda ediyorum kendimce, bir araya gelip bir bent olsak şu suya diyorum, başkaları düşmese akıntıya, başkaları savrulmasa. Akıntıda çırpınmaktan yorulmuyorum, savrulmaktan yorulmuyorum, yorulmaktan yorulmuyorum. Sırt üstü düşmüşüm nehre ne de olsa, başım hala göğe bakar. Kıçım sırılsıklam, çürümekte olsa da başım umutlara bakar, ufuklara bakar. Ben salınır giderim, salınmaktan gocunmam. Baktığımda yemyeşil ağaçlar vardır tepemde. Nehrin her iki yakasında yemyeşil ağaçlarda taptaze yapraklar vardır. O yapraklar yüzünü nehre değil, güneşe dönsün diye ben savrulur giderim. Çürümeye inadımı o taze yapraklardan alırım. Sanki elimdeymiş gibi, inatla umut ederim, hep son yaprak olmayı isterim, çürümüş son yaprak, düşmüş son yaprak. Ben ve benim gibiler; ...