Cebeci Stadı'nı seviyoruz. Biz; o ve ben, belki de diğerleri. Bir miktar insan en nihayetinde. Ama az. Şimdilik. Cebeci'yi ve stadını seviyoruz. Onun metrukluğunda, izbeliğinde, sessizliğinde birşeyler buluyoruz. Aslında bulmyoruz, daha çok arıyoruz. Olabilir mi acaba diyoruz. Onun yıkılmışlığında, yorgunluğunda, unutulmuşluğunda birşeyler hissediyoruz. Tam göbeğindeki semtin koşturmacasına o kocaman sırtını dönüp kendi içine kapanmasında bir anlam seziyoruz. Gündelik koşturmanın, hercümercin, sürüncemenin içinde nasıl oluyor da bu kadar mağrur kalıyor, şaşıyoruz. Aslında bunların hiçbiri olmuyor olabilir; hepsini biz yüklüyoruz ona. Biz anlam veriyoruz. Tıpkı renk-logo-forma birleşimindeki bir takımı, kendi anlam dünyamızda yeniden yeniden kurup, diğer binlerce anlamla birleştirip, bambaşka bir hale getirdiğimiz gibi. Biz var ediyoruz.
Cebeci Stadı'nı seviyoruz, çünkü bir başka Demirspor'a daha ev sahipliği yapıyor. Biz o sahadaki Demirspor'un demir kanatlarına tutunup, Torolasrın ötesine uçuyoruz. Sahadakine "biz Demirsporluyuz" diye haykırırken, sesimizi Torosların ötesine taşıyoruz; "Lokomotif" diye gürlerken bir katarı Kırıkkale-Yerköy-Boğazlıyan-Niğde-Pozantı üzerinden sefere çıkarıyoruz. Onun sessizliğimizle itiyoruz. Sahadakilerin toplamından daha az olan tribündekilerin sessizliğiyle... Herbirinin ayrı derdi, tasası ile. Yavaş gidiyor o yüzden. Çoğu zaman rötar yapıyor. Ama varıyor. Öyle ya da böyle varacak gittiği yere. Biliyoruz. Aslında bilmiyoruz, sadece hissediyoruz. Sadece bir his.
Pazar günü, Cebeci'ye, bizim Demirspor geliyor. Seviniyoruz. Ama çok belli etmeden, içten içe, sessizce; hergün önünden geçerken kısa bir an gözgöze gelip, ona göz kırparken bunu ona fısıldıyorum. Sana geleceğiz, diyorum Cebeci'ye. Huzuruna geleceğiz. Al bizi... Al ve bütün eskimişliğinle sev. Çünkü ancak senin sevgin yaralarımıza ilaç olur. Öyle olup olmayacağını bilmiyoruz. Sadece hissediyoruz. Sadece bir his.
Cebeci Stadı'nı seviyoruz, çünkü bir başka Demirspor'a daha ev sahipliği yapıyor. Biz o sahadaki Demirspor'un demir kanatlarına tutunup, Torolasrın ötesine uçuyoruz. Sahadakine "biz Demirsporluyuz" diye haykırırken, sesimizi Torosların ötesine taşıyoruz; "Lokomotif" diye gürlerken bir katarı Kırıkkale-Yerköy-Boğazlıyan-Niğde-Pozantı üzerinden sefere çıkarıyoruz. Onun sessizliğimizle itiyoruz. Sahadakilerin toplamından daha az olan tribündekilerin sessizliğiyle... Herbirinin ayrı derdi, tasası ile. Yavaş gidiyor o yüzden. Çoğu zaman rötar yapıyor. Ama varıyor. Öyle ya da böyle varacak gittiği yere. Biliyoruz. Aslında bilmiyoruz, sadece hissediyoruz. Sadece bir his.
Pazar günü, Cebeci'ye, bizim Demirspor geliyor. Seviniyoruz. Ama çok belli etmeden, içten içe, sessizce; hergün önünden geçerken kısa bir an gözgöze gelip, ona göz kırparken bunu ona fısıldıyorum. Sana geleceğiz, diyorum Cebeci'ye. Huzuruna geleceğiz. Al bizi... Al ve bütün eskimişliğinle sev. Çünkü ancak senin sevgin yaralarımıza ilaç olur. Öyle olup olmayacağını bilmiyoruz. Sadece hissediyoruz. Sadece bir his.
Yorumlar
Telekom maçına gelememiştim, bu maçı kesinlikle kaçırmayacağım.