Ana içeriğe atla

Beden Vergisi: Askerlik

Yakıcı gündemin olan biteni arasında, ikinci bir parantez: Blogun üç neferi askere gidiyor. Birincisi teslim oldu bile. Ati, Fırat Ateş ve Vertumnus.

Üçü birbirinden değerli, üçü birbirinden vazgeçilmez. Ati'nin heybeti, sorduğu hesaplar, açıksözlülüğü ve defansta kestiği toplar! Fırat Ateş'in gerçekçiliği, Yılmaz Güney sevgisi, romantizmi ve geçmişle geleceği bağlaması... Bu bloğa çok şey kattılar ve katacaklar. Her biri "Derin Demirspor'un bekçileri"ni çok kızdırdı ve kızdıracaklar.

Ama şu sonuncusu var ya; o bize yaşamsal bir güç kattı. Bu bloga, ol, dedi. ve olduk. Çünkü toyduk. İçimizdeki sufiler, kendi çapında dönmekteydiler. Biz çantamızı alıp deplasmana gidiyorduk, kendi aramızda konuşuyorduk ama büyük resmi görmeye cesaretimiz yoktu. Belki vardı ama vizyonumuz yoktu. O bize, belki o bu tabiri sevmez ama, vizyon kattı.

İlk deplasmanı, Gaziosmanpaşa'ydı. Ki biz deplasmana gitmişliği kadar aramıza alırız yenileri! "Gurbette Demir Gibiyiz"i omzunda çok taşıdı. Örgütçüydü netekim, kitlenin ve kalabalığın ne menem birşey olduğunun farkındaydı. "Ne istiyoruz" diye sorduğunda pek cevap veremedik. Çünkü cevaplara pek hazır değildik. Çünkü bizim için sorular vardı henüz, cevaplar değil...

İlk galibiyeti, Trabzonspor, -adı batasıca- Özgür Nasuh. İlk canlı maçı, Şekerspor. Soğuktu. Maç sonu Fikrim'deydik. Ulan bu kimdi! Sonra gördük ki, o başkaydı. O cumartesi, Aydın'da asker. Ben de bu yazıyı bir başkasına, mustava'ya, askere gittiğinde yazmıştım, Kasım 2004'te; Birgün'de çıktı; şimdi burda, onun ve onlar için:

"İçine doğduğumuz kalıplar var, değiştirmeye “henüz” gücümüzün yetmediği ve bize biçtiği rollere boyun eğmek zorunda olduğumuz. Tercih etmek şansımızı kullanamadığımız… Halbuki, tanrıyı yeryüzüne indirmekle övünen modernizmin en büyük destek noktası değil miydi birey ve onun akıl yoluyla yaptığı tercihler? Heyhat akıl, bize sunulduğu ölçüde kullanılabilecek, ötesine geçilemeyecek kadar sınırlandı çook uzun süreler önce.

Doğduğumuz sosyal sınıf, ait olduğumuz aile ve cinsiyetimiz…ve sadece bu kalıpların içerisinde bulunmakla üstlendiğimiz-üstümüze yıkılan ödevler! Gelmek istediğim konu aslında çok bilindik, beden vergisi: askerlik!

Her Türk genci, hayatının baharında askere gider.(kimileriyse reddeder, bu yazı onlara cevap hakkı doğurmak için de yazılıyor aynı zamanda!) Askerlik, üzerinde bütün bir milletçe anlaştığımız, üzerine düşünüp taşınmadığımız nadir konulardandır. Onun varlığından hoşnut olmamak, ancak sapkınlık olarak anılır, böyle düşünenlerin aklındaki “cadılar” hemen kovalanmalı, önlemler alınmalıdır. Aklı özgürleştirmek isteyen modernite projesine de böylesi yakışır zaten.

Askerlik, milletine hizmeti bir “borç” olan Türk gençliğinin, temel “ödevi”dir. Genç Türk, artık öyle bir konuma gelmiştir ki, zaman, onu “anaç” vatandan “babacan” devletin kollarına kazandırma zamanıdır. Dönüştürücü torna, işlemeye başlamıştır: düzenin istediği sınırlarda düşünecek, gerektiğinde vatanı için can verecek, kendinden öte ve üstün –aşkın- milleti için canını verebilecek nesiller oluşmalıdır tornanın üretiminde. Zaten, O’nun kendi başına varlığı önem taşımaz. O, milleti namına ve hesabına eylemde bulunduğu sürece vardır. O, sadece var olduğu için, bedeninin vergisini ödemek zorundadır. Bu vergi, birilerinin bizim yerimize imzaladığı toplumsal sözleşmenin bir gereği midir ki böylesi bir sessizlikle kabul görür? Böylesi bir rasyonaliteye az rastlanır, aslında en rasyonel rejim –faşizm-, herkesin oy birliğinde oluşu (getirilişi) değil midir?

O’nun başlı başına bir değeri olmadığı için, ömrünün en değerli vakitleri, kendini (ve dolayısıyla yaşadığı toplumu) geliştireceği sularda yüzmek yerine, sabah talimlerinde yerlerde sürünerek geçer. Devlet, o sulara açılacak yollar yapmak yerine, muhafazakarca bir dürtüyle potansiyel enerjisini kontrol altında tutmayla ilgilenir.

Etrafımdaki bir çok arkadaşım askere gidiyor (gönderiliyor?). Kısa bir gelecek içinde ben de onlara katılacağım. Reddecek kadar güçlü değiller belki, yada hayatları üzerine söz söyleyebilecek kadar yetkin değiller, ya da tam bu sözü söyleyebilmek için köprü geçene kadar ayıya… neyse, onca genç Aralık tertibinde kendini kışlaya teslim edecek, bir çoğunun aklında bu sorular var, hayatının işleyişinde bekleme tuşuna basıp, alıp eline çantayı zamanın acı işleyişini tecrübe etmeye gidiyorlar. Kafalardaki sorular ise, “genel”in sessizliğinde boğuluyor."

Yorumlar

MiTo1940 dedi ki…
Hayırlı Ve Uğurlu Olsun... Kazasız, Belasız Tekrar Aramızda Görebilmek İçin Bekleyeceğiz Yolunuzu...
Adsız dedi ki…
DISCONNECTUS ERECTUS'a bu yazıyı askere gittiğinde komutanına okutturmasını tavsiye ediyorum ...
Adsız dedi ki…
güle güle.
serdanka dedi ki…
komutanına okutturmamasını da ben tavsiye ediyorum ;)
Adsız dedi ki…
Güle Güle gidip, güle güle gelsinler. İnşallah geldiklerinde Demirspor'da Süper Ligde olur. Onlara Erkin Baba (Koray)'nın "Kızları da Alın Askere" şarkısı armağan olsun.

Merih Güvenç
kebabman dedi ki…
Sevgili arkadaslarimiza iyi teskereler diliyorum.

Genel olarak bazi degerlendirmeler yapma ve daha genis pencereden bakma zorunlulugu hissettim.
Ornegin askerde hayatin bekleme tusuna basma gerekliligi yoktur.Bu sadece bakis acisidir.Farkli dusunmek gerekirse belkide hayatinda bir daha goremeyecegin insanlar ile tanisma firsati bulacaksin.Daha once koyunden-kasabasindan baska yerler gormemis genclerle tanisacaksin.Daha once 1 adet kitap okumamis kisilerlede tanisacaksin.Okuma yazma bilmeyen genclerle tanisacaksin.Belkide vay be diyeceksin benim bilmedigim hayatlarda varmis diyebileceksin.Burada tanistigin bazi insanlarla irtibatin omer boyu surecek.
Aaron Amca , yillar once Ingiltere tarafindan Kore'ye gonderilmis,bizden gonderilenlerle birlikte savasmis.Bugun bile o arkadaslarinin onemli gunlerinde Ordu'ya,Izmir'e davet edilir ve gider.
Hayatta herseyin bir bedeli vardir.Cogu bedellerin de tanimlamasi vardir.
Kadin-Erkek iliskilerinde de bir bedel vardir.Secme hakki vardir ama bedelde vardir.

Savunma yada savasma duzeni insanin bir gudusudur.Bu guduyu yuzyillar oncesi kurmus ve gunumuze kadar gelmesini saglamislardir.
Doganin kanunlari,kurallari vardir..Buyuk baligin hayatini devam ettirebilmek icin kucuk baligi yutmasi gibi.

Turkiye acisindan sure kisaltilabilir,profesyonel anlayisa gecilebilir vsr vsr olabilir.

Fasizm yada sagcilik,kominizm yada solculuk sadece bir tanimlamadir.Karsi insan faktorunu,farkli dusuncelerini yeterince degerlendirmeye almamis savunulardir.
Kominizmi yada sosyalizmi temsil eden yada etmis ulkelerde askeri yatirimin Allahini yaptilar ve yapmiyorlar mi?
Butun bunlari yapan insan degilmidir?

Asker olma yada olmama secme ozgurlugunun oldugu Ingiltere belkide en sosyalist ulkedir.Halkin buyuk cogunlugunun cebine harclik verilir,bu harcliklar it surusu gibi cok olan publarda harcanir,kafalar guzellesir..Tepedekilerin islerini kolaylastirirlar.Benden kebap alinca akillari biraz baslarina gelir! :-)
Burada da asker olduktan sonra secme ozgurlugun yoktur.Git dedikleri yere gideceksin...


Askerligin profesyonel oldugu Ingiltere'de gitmeyenler vermek zorunda birakildiklari ticari vergilerle bedeli oduyorlar.

Anne-baba yaslandiginda onlarin mesuliyetini ustlenmekte bir beden vergisi degilmidir?

Kucuk bir cocukken anne ve baba cocuklarinin savunmasini ustlenmezse neler olabilir?
Cevre hep gulluk gulistanlikmidir?


Ingiltere'de toplum icinde sevilmeyen isleri yapanlarin guzel bir sozu vardir.
Derlerki bu isi birilerinin yapmasi gerekiyor ,bende onlardan birisiyim.

Toplum icinde sevilen bir meslek ,daha dogrusu saygi duyulan bir meslek olsa bile bizim askerlik isinide birilerinin yapmasi gerekiyor.
Burada da ciddi ciddi zorunlu askerligin geri getirilmesi gerektigini savunanlarin sayisi hic azinsanamayacak kadar coktur.


Bizde 50-60 sene sonraki kisiler secme sansina sahip olabilirler..O zaman uniforma giymek zoruna gidenlerde sivil asker olarak bedelini kazanc vergisi olarak oderler.Dolayisiyla buda bir beden vergisidir..
Bu surecte bir sure mesafe alindiktan sonra kendilerine mesguliyet bulamayan yada bulunamayan gencler nedeniyle azinsanamayacak bir cogunluk zorunlu askerligin geri getirilmesini isteyecektir.

Sistem budur.
Bu sistemi hicbir tanimlama bozamaz.
Zaten hayatin kendisi ASKERLIK degil midir?
Hastaliklardan korunmaya calismak bile askerlik degilmidir?
Hayati devam ettirebilmek adina istemedigi,sevmedigi isi yapan trilyonlarca insanin yaptigi askerlik degilmidir?

Uniformali askerlik sivil askerlikten daha kolaydir.
Yaptik,biliyoruz :-)
Yapanlarda bilecek :-)

Bu seviyede bu kadar buyuk dert edilecek birsey degildir.Hayatta daha buyuk dertleriniz olacak :-)
Askerlikte cektiklerinizi hatirlamayacaksiniz bile :-)

Tabi yazdiklarim tecrubedir....Yasanilmadan degerlendirilmeye alinmayacak seyleridir.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ben Bunu Hak Ettim...

Bugüne kadar yazdığım en zor yazılardan biri bu.  Yanımda küçücük iki çocuk vardı maçta, sevdim onları öptüm. Hatta babası yorulmuştu da aldım onu omzuma maçı bir süre birlikte izledik. O esnada çocuğun nasıl heyecanlandığını gördüm. Bacakları kasılıyordu, boynumun sıkıştığını hissettim. Sonra bağırdı ve akabinde ellerini vücudunu titreme alacak kadar sıktı. Bu çocuk sanırım 4,5-5 yaşlarındaydı. Tam benim kızımın yaşlarında. İşte o anda aslında anlamalıydım hak ettiğimi bu belayı. Çünkü ben de çocuklarımı bu acıya götürüyorum. Onlar acıya doğru yürürken, ben her Demirspor deyişlerinde mutlu oluyorum. Her mavi-lacivert deyişlerinde mutlu oluyorum. Onlar da bana başarı videosu gönderiyorlar.   Ben böyle bir babayım işte. Çocuklarının bu tür videolarına bakıp, duygulanan mutlu olan bir babayım. Onlara mavili, armalı kıyafetler alıp ellerimle uçuruma götüren bir babayım. Tabi ki Allah belamı verecek.  Kendi isteğim dışında görev yerim değiştirildi. Ailem param...

Başkan Krizi

 Sahadaki kriz en tepeye de yansıdı; Murat Sancak dün akşam başkanlığı Metin Korkmaz'a devrettiğini açıkladı. Gelişmeleri görebilmek adına biraz beklemek gerekli ama şu anda birkaç neden ve ihtimal var gibi görünüyor: Birincisi, "tamam vazgeçtim" deyip geri dönmesi; daha önce yapmıştı. İkincisi, "TFF'de FETÖcüler var" yönlü açıklamaları ve hakem camiasına eleştirilerinden dolayı çeşitli hukuki ve mali sıkıştırmalara maruz kalması. O yüzden biraz geri plana çekilmek istemiş olabilir. Metin Korkmaz eliyle yönetime devam eder. Üçüncüsü, parasının bitmiş olması ve Adana Demirspor'dan tamamen uzaklaşması. Başkan'ın en büyük sorunlarından biri iletişim stratejisinin düzgün olmaması. Attığı twitler ve açıklamalar fazla öfkeli. Çoğu zaman kötü Türkçe ile karman çorman açıklamalar yapıyor. Twitter (X) infosundaki yazılar/iddialar bile kötü yazılmış. En basitinden, Adanademirspor değil, Adana Demirspor yazması gerekli. Kulübün sosyal medya hesapları iyi yöneti...

Nesrin'in Hikayesi : "15 Saat 47 Dakika…Ve Toprak…"

Ön-Not: Nesrin Olgun Aslan’ın hikayesini yazmaya başladığımda kimi zaman soğuk bir suyun ve karanlığın içinde, kimi zaman sonunda varabildiğim bir kıyıda hissettim kendimi. Yazmaya devam ederken önce zor tutuyordum gözyaşlarımı, bir noktadan sonra akmaya başladı hepsi. Yazımı, ağlayarak bitirebildim ancak…Kendisinin web sitesinden (http://www.nesrinolgun.com) ve dönemin Hürriyet Londra Temsilcisi Faruk Zapçı’nın anılarından yararlandım, teşekkürlerimi sunuyorum…Çok uzatmadan, Nesrin’in Hikayesi’ne başlıyorum… 1964 Adana Yüzme havuzunun kenarında 7 yaşında kara kuru bir kız çocuğu duruyor. Havuzun içinde Adana Demirspor Kulübü yüzücüleri. Erkekler çoğunlukta. Küçük kız etrafına bakıyor. Sadece 4 kız çocuğu var. Nesrin, Adana Demirspor’un 4 kızından biri oluyor o gün…Giriyor havuza. 1973 – 1975 Adana Nesrin, 16 yaşında. Yüzüyor. 7 yaşında girdiği havuzdan, kısa mesafede 100’e yakın madalya ve şilt çıkartıyor. Kışları masa tenisi oynuyor, Türkiye 2.liği, Türkiye 3.lüğü var. 17 yaşında mar...