Ana içeriğe atla

Şirketleşme ve yeni statü

Hepimizin dile getirdiği gibi,şirketleşme UEFA tarafından er ya da geç bütün klüplere dayatılacak. Bu şirketleşme burada bahsettiğimiz gibi 2 türde olabilir, ya tek kişiye el bağlayacağız ya da halkın takımı olduğumuz gibi halka arz edileceğiz. Yeni statü bir bakıma bu geçişin zorlaması gibi de görülebilir. Bu seneye kadar genelde 5 grup halinde ayrım yapılırken aynı bölgenin takımları bir grupta toplanıyordu. Biz de ya doğu ya da ege grubuna dahil oluyorduk. Yol masrafları daha az oluyordu nispeten. Yeni statüyle beraber , gruptan çıkmak için 1/15 şans var, takım sayısı aynı hemen hemen ama daha dişli mücadele olacak. Yol masrafı artacak , daha lokallikten uzak bir lige adım atılıyor. Bunun faydaları da olacak zararları da, ilk geçiş senesi acaba şirketleşenlere mi yarayacak. Belirli zamandan sonra yeri garantileşen, ve şaibe karışacak klüpler olmayacak mı??

Yorumlar

Semt Aşığı dedi ki…
40 maçdan 28 maça düşecek ama ?
Kutal dedi ki…
ama çok daha fazla masraf olacak buradan Tarsus'a değil atıyorum Beykoz'a gideceğiz :)
Zihn-i Spor dedi ki…
Biraz "duygusal" olacak ama, en azından istanbul'da ikamet eden benim gibi demirsporlular için beykoz kulağa hoş geliyor. Ancak federasyonun statü değişikliğinde ki "duygusallık" daha farklı bir anlam içeriyor. Bu blogda veya futbola genel medyaya nazaran daha farklı yerlerden bakan spor yorumcularının ve futbolseverlerin yazılarında uzun süredir tartışıldığı üzere aslında olay şirketleşmeden ziyade taraftarın müşterileştirilmesi ile başladı.
Fenerbahçenin yeni bir stad yaptırması ve bilet fiyatlarındaki düzenlemesi, kulübün artık yürek bağından ziyade maddi bağ sahibi insanları kulüp taraftarı olarak görmek istemesinden kaynaklı.
Los Galacticos örneği bu konuda güzel bir emsal teşkil ediyor. Futboldan ziyade isim, taraftardan ziyade fan, tezahürattan ziyade forma satışı vb...
Bu noktada aslında herkesin ortak olduğu nokta kulüp ile aradaki bağın satın alınan lisanslı ürün ile doğru orantılı olarak görülmesi düşüncesine karşıtlıktır.
Demirspor olarak halkın takımı diyoruz kendimize, edip akbayram ile canlandırıyoruz tribünü, grup yorum türkülerinden besteler yapıyoruz, daha muhalif, hayata alışagelmişin dışında pencerelerden bakan bir taraftar profili çiziyoruz. Aslında bizim karşı olduğumuz şey sadece futbolda veya sporda değil sistemde 90' sonrası oluşan son ekonomik dalga ile hayatımızın her alanında ekonominin başat aktör olması.
Nihayi olarak söylenmesi gereken daha çok şey var ancak halkın takımı apoletini sadece stada asılan bir pankart ile değil, duruşumuzla, hayatı algılayışımızla ve söylemlerimizle ayakta tutmamız gerekir. Şirketleşme süreci mutlaka demirsporu da bulacak ve vuracaktır. Bu süreç içerisinde ki tavrımız da yine bahsettiğim "halkın takımı" şiarı üzerinden olmalıdır.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Adana Demirspor: 3 - Sivasspor: 0

Geçen sezonun tersine bu yıl süper bir başlangıç yaptık; üçer gollü, iki de iki. Geçen sezon Giresun'a karşı deplasmanda, Sivas'a da içeride can sıkıntısı yenilgiler almıştık. Onları da düşününce ayrı bir güzellik oldu... Böylece ilk kez Süper Lig'e iki galibiyetle başlamış olduk. Pazartesi maçlarıyla kesinleşecek olsa da yine ilk kez Süper Lig'te birinci sırayı gördük.  Takım cumartesi akşamı makine gibi çalıştı. Oyunu sürklase etti. Genelde sezon başı klişelerinden olan "henüz takım oturmadı/hazır değiliz" mazereti bu sene bize uğramamış oldu. Aynı teknik adam ve tamamen değişmemiş kadronun bunda payı büyük. Vargas'ın yokluğunda 11'e yerleşen Belhanda şansını iyi kullanıyor. Onyekuru-Akintola ile desteklenmiş hücum hattı iyi işliyor. Genelde maçlarda gol yeriz ama bu kez rakibe kaleyi kapattık, o açıdan da iyi bir performans oldu.  Geçen sezondaki çıtayı yukarı taşımak için mücadeleye devam!

Sezon Değerlendirmesi-II

 Oyuncular üzerinden bu sezona bakacak olursak, öncelikle yaz transferlerinde ses getiren Balotelli ve Belhanda ikilisinden başlamak gerekli sanırım.  Balotelli bütün tacizlere, önyargılara ve maç içinde hakemlerin veya rakip oyuncuların kışkırtmalarına rağmen verimli bir sezon geçirdi. Son haftadaki patlamasıyla beraber hem takımı hem ligin en golcü oyuncularından oldu. 18 lig ve 1 kupa golüyle iyi bir performans sergiledi. Golleri dışında da atakları yönlendirmesi, şut tehdidi ve rakip savunmayı yıpratmasıyla iyi bir forvetin yapması gerekenleri büyük oranda yaptı. Ama Malatya maçında olduğu gibi çok pozisyon kaçırdığı maçlarda da canımızı sıktı.  Belhanda ile ilgili duygularımı önceki yazılarda belirtmiştim. En son GS maçındaki yaptıklarıyla iyice gözümüzden düştü. Transfer olduğunda 10 gole ulaşsa yeter diye düşünüyordum; çok uzak kaldı o beklentiden. Onun dışında maç içindeki pas tercihleri, istikrarsızlığı ile bu sezonun en büyük hayal kırıklığı oldu diyebilirim. Benzer şekilde A

Fenerbahçe: 4 - Adana Demirspor: 2

 Yine hakemin hatalı kararlarının damga vurduğu maçta sezonun ilk yenilgisini aldık. Aleyhimize verilen yanlış penaltı, lehimize önce verilip sonra yanlış ofsayt kararı ile verilmeyen penaltı, rakip oyuncuya gösterilmeyen kartlarla birlikte iyi oynadığımız maçtan puan alamadık. Deplasman takımı gibi oynayarak hızlı hücumlarla ilk yarıda farkı ikiye çıkaran rakibe karşı ev sahibi gibi oynadık; iyi top yaptık, ilk dakikalardaki baskıyı iyi kırdık. İlk yarıda bir gol bulabilsek skor farklı olabilirdi. Yine de 3-0'dan sonra oyundan kopmayıp skoru 3-2'ye getirmek başarıydı. Tek kaleye döndürdüğümüz maç son dakikalardaki kırmızı kart ve 4. golle tamamlandı. Fenerbahçe'nin bu sene iyi yaptığı kolay skor bulma işini, zaten aksayan defansımızla durdurmamız kolay olmadı. Ligin en iyi top oynayan takımını izlemek için tribüne koşan Fenerbahçeliler, müthiş bir deplasman tribünü görerek evlerine döndüler; hafta içi maçta taraftarımız gece 1'e kadar tribünde bekletildi. Hafta içi bir