Ana içeriğe atla

Maç Öncesi Öyküleri #6 : Hepimiz Hellboy'uz!

Perşembe günü saat 20:00'da Altınordu ile karşılaşacağız. Oyuna sahada tanık olacağız, biz şimdilik işin "böyle de bir şey varmış" kısmına bir bakalım.

Ülkenin köklü kulüplerinden Altınordu'nun kuruluşuna ilişkin iki farklı hikaye mevcut. İkisinin birden doğru olması olası ancak kulüp bugün ikinci hikayeyi sahiplenmekte...

İlk rivayete göre, kulüp Altay'ın içinden çıkıyor. Altay kulübü o dönem "beyefendi"liliği ile tanınıyor. Oyuncuların kravat takması öngörülüyor. Dönemin takım kaptanı Hamit, bir Ankara seyahatinde hatıra fotoğrafı çekilirken kravatsız olduğu için sorun çıkıyor. Hamit kravatı takmıyor, İzmir'e dönüşte ayrılıyor, Altınordu kuruluyor.

İkinci hikayeye göre, İzmir'de Karşıyaka ve Altay'ın dışında özellikle yüksek gelirlilerin bulunduğu Eşrefpaşa-Tilkilik bölgesinin bir kulübünün olması gerektiği, bölgenin ileri gelenlerince öngörülüyor. Bu doğrultuda, aşağıdaki fotoğrafta sağda yer alan abimiz önderliğinde Altınordu hayata gözlerini açıyor.

Sağda duran abimiz, Süleyman Ferit Bey. Soyadı kanunundan sonraki ismiyle: "Süleyman Ferit Eczacıbaşı". Kulübün kuruluş toplantısında ön plana çıkan "Göktürk" ismi yerine "Altınordu"yu öneren isim babası aynı zamanda. Almanya'daki öğrenimi sırasında Hitler iktidarına tanık olan Süleyman Ferit Bey, her ne kadar kendi söylemlerinde hep "Herhangi bir siyasi görüşe mensup olmadığını" belirtse de kulüp ismi belirlerken gönlü bir miktar milliyetçiliğe kayan bir zat belli ki.

Neyse efendim, isim "Altın Orda" devletinden esinlenerek "Altınordu" olarak ortaya çıkıyor bu şekilde. "Altın Orda" devletinin ismi yanıltıcı olmasın, altının bulunduğu yeri işaret eden bir söylem değil, "Orda Han"ın hükümdarlığında bulunan bir bölgeye "Altın Orda" denmesinden kaynaklanıyor devletin ismi. 1924 yılında ismini Altın Orda devletinden alan Altınordu, aşağıdaki fotoğrafta yer alan ilk kadrolarıyla sahaya çıkıyor.

Yıllar içerisinde, benim bulamadığım bir şekilde Eczacıbaşı - Altınordu yakın teması her nedense kopuyor. Bugün de Eczacıbaşı Holding'in kulübe destek olduğuna ilişkin bir veri mevcut değil. Zaten futbol takımının uzun yıllar alt liglerde yer alması da böyle bir desteğin olmadığına işaret ediyor. Eczacıbaşı, voleybol seviyor, futbola ilgi göstermiyor.

En nihayetinde bugünlere geldiğimizde, "Altın Ordu" denince akla kulüpten çok son günlerde gösterimde olan "Hellboy II - The Golden Army" filmi gelmeye başlıyor. Film, izlemememe rağmen buram buram tipik Hollywood kahraman filmlerinden belli ki. Konusu özetle kötülerin toplandığı bir "Golden Army" ve onları muhtemelen parça pinçik eden bir cehennem delikanlısının öyküsü...

Eh, bu durumda bize, perşembe günü "Hepimiz Hellboy'uz!" demekten başka çare kalmıyor...

Yorumlar

Semt Aşığı dedi ki…
Altınorduya savaş zamanı Kelle İbrahim 'i vermişiz.Hatır transferi.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Adana Demirspor: 3 - Sivasspor: 0

Geçen sezonun tersine bu yıl süper bir başlangıç yaptık; üçer gollü, iki de iki. Geçen sezon Giresun'a karşı deplasmanda, Sivas'a da içeride can sıkıntısı yenilgiler almıştık. Onları da düşününce ayrı bir güzellik oldu... Böylece ilk kez Süper Lig'e iki galibiyetle başlamış olduk. Pazartesi maçlarıyla kesinleşecek olsa da yine ilk kez Süper Lig'te birinci sırayı gördük.  Takım cumartesi akşamı makine gibi çalıştı. Oyunu sürklase etti. Genelde sezon başı klişelerinden olan "henüz takım oturmadı/hazır değiliz" mazereti bu sene bize uğramamış oldu. Aynı teknik adam ve tamamen değişmemiş kadronun bunda payı büyük. Vargas'ın yokluğunda 11'e yerleşen Belhanda şansını iyi kullanıyor. Onyekuru-Akintola ile desteklenmiş hücum hattı iyi işliyor. Genelde maçlarda gol yeriz ama bu kez rakibe kaleyi kapattık, o açıdan da iyi bir performans oldu.  Geçen sezondaki çıtayı yukarı taşımak için mücadeleye devam!

Sezon Değerlendirmesi-II

 Oyuncular üzerinden bu sezona bakacak olursak, öncelikle yaz transferlerinde ses getiren Balotelli ve Belhanda ikilisinden başlamak gerekli sanırım.  Balotelli bütün tacizlere, önyargılara ve maç içinde hakemlerin veya rakip oyuncuların kışkırtmalarına rağmen verimli bir sezon geçirdi. Son haftadaki patlamasıyla beraber hem takımı hem ligin en golcü oyuncularından oldu. 18 lig ve 1 kupa golüyle iyi bir performans sergiledi. Golleri dışında da atakları yönlendirmesi, şut tehdidi ve rakip savunmayı yıpratmasıyla iyi bir forvetin yapması gerekenleri büyük oranda yaptı. Ama Malatya maçında olduğu gibi çok pozisyon kaçırdığı maçlarda da canımızı sıktı.  Belhanda ile ilgili duygularımı önceki yazılarda belirtmiştim. En son GS maçındaki yaptıklarıyla iyice gözümüzden düştü. Transfer olduğunda 10 gole ulaşsa yeter diye düşünüyordum; çok uzak kaldı o beklentiden. Onun dışında maç içindeki pas tercihleri, istikrarsızlığı ile bu sezonun en büyük hayal kırıklığı oldu diyebilirim. Benzer şekilde A

Fenerbahçe: 4 - Adana Demirspor: 2

 Yine hakemin hatalı kararlarının damga vurduğu maçta sezonun ilk yenilgisini aldık. Aleyhimize verilen yanlış penaltı, lehimize önce verilip sonra yanlış ofsayt kararı ile verilmeyen penaltı, rakip oyuncuya gösterilmeyen kartlarla birlikte iyi oynadığımız maçtan puan alamadık. Deplasman takımı gibi oynayarak hızlı hücumlarla ilk yarıda farkı ikiye çıkaran rakibe karşı ev sahibi gibi oynadık; iyi top yaptık, ilk dakikalardaki baskıyı iyi kırdık. İlk yarıda bir gol bulabilsek skor farklı olabilirdi. Yine de 3-0'dan sonra oyundan kopmayıp skoru 3-2'ye getirmek başarıydı. Tek kaleye döndürdüğümüz maç son dakikalardaki kırmızı kart ve 4. golle tamamlandı. Fenerbahçe'nin bu sene iyi yaptığı kolay skor bulma işini, zaten aksayan defansımızla durdurmamız kolay olmadı. Ligin en iyi top oynayan takımını izlemek için tribüne koşan Fenerbahçeliler, müthiş bir deplasman tribünü görerek evlerine döndüler; hafta içi maçta taraftarımız gece 1'e kadar tribünde bekletildi. Hafta içi bir