Her ne kadar üstünden iki hafta geçmiş olsa da ben yine de derbiye ilişkin yazmaya devam edeceğim. İki hafta içerisinde bir deplasman daha yaptık ve Karabük’e gittik. Ne yazık ki yenildik; başta kötü futbol, sonra şanssızlık nedeniyle. Vertumnus, Nurullah Ataç’a taş çıkarırcasına gezi/deplasman yazılarına devam ediyor. Disconnectus Erectus belli ki daha klavye başına geçememiş, Kesmeşeker konserinde kendini avutuyor.
Ben karar verdim, bu hafta içkiden uzak duracağım. En azından hafta içi.
Derbiye dönelim artık. En son dolmuştan inmiş, stadın kuzey tarafına yürüyordum. Sağ tarafımda kapalı tribünün dış duvarı olduğu halde kuzey köşeye kadar yürüdüm. Gözlerim tanıdık birkaç sima aradı ama daha erken olduğundan denk gelme ihtimalim düşüktü. Köşeye gelince sağa döndüm, kale arkası bileti satan gişenin önünden geçerek az ilerde maraton bileti satan gişeye yöneldim. Yalnız şunu hatırlatmakta fayda var. Sabahın o saati olmasına rağmen ve maça daha saatler varken, hatırı sayılır bir kalabalık bilet kuyruğundaydı. Böyle bir kitlenin karşı tarafta olmadığını da belirtelim.
Tanıdık simaya denk gelme sorununu maraton gişesinden biletimi aldıktan sonra Göktuğ ile çözdüm. Stada girene kadar beraberdik, sonradan Timur da bize katıldı. Sonra mavilacivert.com ekibi, şimşekler grubundan tanıdıklar, anavarza1940, lise arkadaşları, akrabalar… aynı mavi denizi kulaçlayanlar bir araya gelmişti artık. Sohbetler, espriler, “kazanacağız”lar, “yenicik”ler, “ezicik”ler gırla gidiyordu. Kendi adıma mağlubiyeti hiç düşünmedim, sanki az sonra banttan yayınlanacak bir maçı seyredecek kadar maç sonucuna dair kaygısızdım.
Maratonda açılacak iki büyük pankart (resimleri D.E.’nin ilgili postundadır) ve diğer organizasyonlar için şimşeklere yardımcı olma sözü verdikten sonra artık kahvaltı edebilirdim. Eğer Adana’daysanız, Gazipaşa’daysanız, canınız hafif ama leziz bir şeyler atıştırmak istiyorsa, yanında da her mevsim sıcak havadan dolayı serin bir şeyler içmekse niyetiniz; adresiniz Kazım Büfe’dir. Çocuk parkına köşeden bitişik minicik dükkanında yıllardır bizlere en leziz tostlarından, yengenlerinden yediren, muzlu sütlerinden, taze sıkılmış portakal sularından içiren Kazım Büfe personeline teşekkürü bir borç bilirim. Gerçekten hiç boş kalmayan bir dükkan ve çok çalışan samimi bir personel. Peki ben kaç yengen yedim? Derbiyle ne alakası var der, geçiştiririm…
Stad ile kahvaltı ettiğimiz yerler çok yakın olduğundan birkaç dakika içinde yeniden stadın yanındaydık. Saat 11:00 sularında artık Göktuğ ve Timur’la vedalaşarak maraton tribünü sırasına girdim. 10 dakika içinde masmavi bir maratondaydım. 5 Ocak’ın bu yakasında, mavilerin arasında.
Hava sıcaktı, belki de Adana’nın en güzel mevsimiydi …
Ben karar verdim, bu hafta içkiden uzak duracağım. En azından hafta içi.
Derbiye dönelim artık. En son dolmuştan inmiş, stadın kuzey tarafına yürüyordum. Sağ tarafımda kapalı tribünün dış duvarı olduğu halde kuzey köşeye kadar yürüdüm. Gözlerim tanıdık birkaç sima aradı ama daha erken olduğundan denk gelme ihtimalim düşüktü. Köşeye gelince sağa döndüm, kale arkası bileti satan gişenin önünden geçerek az ilerde maraton bileti satan gişeye yöneldim. Yalnız şunu hatırlatmakta fayda var. Sabahın o saati olmasına rağmen ve maça daha saatler varken, hatırı sayılır bir kalabalık bilet kuyruğundaydı. Böyle bir kitlenin karşı tarafta olmadığını da belirtelim.
Tanıdık simaya denk gelme sorununu maraton gişesinden biletimi aldıktan sonra Göktuğ ile çözdüm. Stada girene kadar beraberdik, sonradan Timur da bize katıldı. Sonra mavilacivert.com ekibi, şimşekler grubundan tanıdıklar, anavarza1940, lise arkadaşları, akrabalar… aynı mavi denizi kulaçlayanlar bir araya gelmişti artık. Sohbetler, espriler, “kazanacağız”lar, “yenicik”ler, “ezicik”ler gırla gidiyordu. Kendi adıma mağlubiyeti hiç düşünmedim, sanki az sonra banttan yayınlanacak bir maçı seyredecek kadar maç sonucuna dair kaygısızdım.
Maratonda açılacak iki büyük pankart (resimleri D.E.’nin ilgili postundadır) ve diğer organizasyonlar için şimşeklere yardımcı olma sözü verdikten sonra artık kahvaltı edebilirdim. Eğer Adana’daysanız, Gazipaşa’daysanız, canınız hafif ama leziz bir şeyler atıştırmak istiyorsa, yanında da her mevsim sıcak havadan dolayı serin bir şeyler içmekse niyetiniz; adresiniz Kazım Büfe’dir. Çocuk parkına köşeden bitişik minicik dükkanında yıllardır bizlere en leziz tostlarından, yengenlerinden yediren, muzlu sütlerinden, taze sıkılmış portakal sularından içiren Kazım Büfe personeline teşekkürü bir borç bilirim. Gerçekten hiç boş kalmayan bir dükkan ve çok çalışan samimi bir personel. Peki ben kaç yengen yedim? Derbiyle ne alakası var der, geçiştiririm…
Stad ile kahvaltı ettiğimiz yerler çok yakın olduğundan birkaç dakika içinde yeniden stadın yanındaydık. Saat 11:00 sularında artık Göktuğ ve Timur’la vedalaşarak maraton tribünü sırasına girdim. 10 dakika içinde masmavi bir maratondaydım. 5 Ocak’ın bu yakasında, mavilerin arasında.
Hava sıcaktı, belki de Adana’nın en güzel mevsimiydi …
Yorumlar
sizin blog açılınca ben bıraktım yazmayı:)
aman abi, mümkünse hiç bırakmayın.