Sezonun son haftası, az çok yerimiz belli olmuşken sezon değerlendirmesine başlayabiliriz.
Sondan başlamak gerekirse, tabii ki kötü bir sezon oldu. 26 seneden sonra gelen Süper Lig macerasının 3. yılında ilk kez küme düşme tehdidi yaşadık. İlk yarıda topladığımız puanlar, altımızda çok takım olması, diğer maçların skorları bizi düşme potasından uzak tutsa da matematiksel olarak bu tehdidi hissettik. İyi tarından bakalım: Düşmedik! 3 hafta kala tehlikeli bölgenin üstünde kaldık. Fikstür avantajı ve rakiplerimizin dezavantajı buradaki en büyük şansımız oldu. Bu sorunların da tek kaynağı eski/yeni Başkan Murat Sancak'ın yönetim krizi; artan borç ve futbolculara yapılamayan ödemeler nedeniyle kadronun ilk yarı sonunda neredeyse baştan aşağı değişmesiydi. Hala borcun ne olduğunu bilmiyoruz, sorunun büyüklüğüne dair ancak tahmin yürütmek mümkün ama FIFA'dan gelen cezalar sorunun büyüklüğünü gösteriyor.
Başa dönelim: Patrick Kluivert ile başlayan ve büyük oranda geçmiş yılın kadrosuyla sahada olan takım, Montella döneminin alışkanlığıyla oynamaya devam etti. Kluivert'ın bambaşka bir takım yaratma isteğinde olmaması bile iyi bir şeydi. Üstüne yeni bir şey koyabildi mi, hayır. Ama en büyük şansızlığı Montella'nın çok iyi bir geçmiş bırakmasıydı. Esasen Montella geldiğinde de tedirgindik; burada bu kadar başarılı olacağını tahmin edemedik. Özellikle ilk sezon iki Malatya yenilgisi, son haftalardaki arka arkaya mağlubiyetlerle onun da takım üzerindeki kontrolünü kaybettiği anlar olmuştu. İkinci sezonunda kadro değişmesine rağmen istikrar yakaladı ve Avrupa'ya gittik.
Avrupa maçlarında gösterilen direnç, sezona başlarken bizi motive etti. Belhanda'nın direğe nişanladığı penaltıyla gruplara kalamazken, sezon sonunda düşme tehlikesi yaşayacağımızı hayal etmiyorduk. Tabii aklımızın bir köşesinde, bu blogta da Murat Sancak'ın göreve geldiği ilk günlerde yazıldığı gibi, hızlı bir düşüş tehlikesi vardı. Geçen yıllarda o düşüş tehdidini biraz rafa kaldırdık gibi oldu. Bu sezon ise hızlıca bıraktığımız yerden indirdik.
Kluivert'a yeteri kadar şans verilmedi kanaatindeyim. İyi bir teknik direktör değildi ama toparlayabilirdi, asıl sorun sonradan ortaya çıktığı üzere ödeme sorunuydu. O günlerde de sorunun Kluivert'ta olmadığını yazmıştım. Ama sosyal medya etkisi ve Türkiye şartları gereği ilk ceza teknik direktöre kesilir; öyle de oldu. 14 maçta 23 puan topladı; 1,6 puan ortalamasına sahipti. Montella etkisi vs fark etmez; sonuç bu sezonun en iyi kısmı onunla geçti.
Aralık ayında başlayan çöküş Mart başındaki Karagümrük galibiyetine kadar sürdü. O maça kadar 14 maçta 1 galibiyet (Antalya), onda da rakip son dakika penaltısını kaçırdı, bizi 5.likten 12.liğe düşürdü.
5 Aralık'tan 18 Ocak'a kadar görev yapan yardımcı antrenör Serkan Damla ile 6 maçta 6 puan alabildik. Biri deplasmanda Galatasaray maçıydı. Belki onu çıkarırsak ortalamayı yükseltmek mümkün. Kadronun hızlıca değiştiği bu süreçte İstanbulspor'a içeride 2-0'dan 2-2'ye gelmek en kötü sonuçlardandı. Öte yandan Antep deplasmanında 2-0'dan geri gelmek ve Başakşehir deplasmanında alınan puanlar ise sevindiriciydi. Rize'de çok kötü zemindeki maç, affedilebilecek bir puan kaybıydı. Asıl sorun yine Başkan'ın Serkan Damla ile devam edileceğini söyleyip sonra yeni bir teknik direktöre Hikmet Karaman'a geçiş yapmasıydı. Başkan'ın söyledikleri ile yaptıkları hiç tutarlı olmadı.
Karaman dönemini ayrıca yazacağım ama yepyeni bir kadro ve yeni gelenlerin beklenen bir patlama yapamaması, tersine elde kalan oyuncuların da ödeme krizi nedeniyle yavaşça geri çekilmeleri sonucunda, hocanın yapılabilecek en iyi işi yaptığını söylemek gerek. Yenildiğimiz ya da puan kaybettiğimiz hiç bir maçta maç boyu ezilmedik; rakipler oyunu tamamen tek kaleye çevirmedi. Belki maç sonlarında, örneğin Samsun maçı gibi, skoru korumak için geri çekildiğimiz anlar oldu. İyi oynadığımız anlarda skoru yakalayamamak en büyük sorunumuzdu. Bu biraz becerisizlik biraz şansızlıktı ama toplamda kadro kalitesizliğiydi. Kaleyi bulan ilk topun gol olması, bazen erken bir gol işleri lehimize rahatlatabilirdi. Geçen iki sezon böyle oldu. Savunarak değil gol atarak ayakta kalmıştık. 60 ve 76 gol attığımız iki sezon sonrası bu sezon 50'yi zor aştık. Sahadaki asıl sorun buydu: gol atamamak. Futboldaki en önemli konu yani...
Yorumlar