Ana içeriğe atla

Başkan Krizi

 Sahadaki kriz en tepeye de yansıdı; Murat Sancak dün akşam başkanlığı Metin Korkmaz'a devrettiğini açıkladı. Gelişmeleri görebilmek adına biraz beklemek gerekli ama şu anda birkaç neden ve ihtimal var gibi görünüyor:

Birincisi, "tamam vazgeçtim" deyip geri dönmesi; daha önce yapmıştı.

İkincisi, "TFF'de FETÖcüler var" yönlü açıklamaları ve hakem camiasına eleştirilerinden dolayı çeşitli hukuki ve mali sıkıştırmalara maruz kalması. O yüzden biraz geri plana çekilmek istemiş olabilir. Metin Korkmaz eliyle yönetime devam eder.

Üçüncüsü, parasının bitmiş olması ve Adana Demirspor'dan tamamen uzaklaşması.

Başkan'ın en büyük sorunlarından biri iletişim stratejisinin düzgün olmaması. Attığı twitler ve açıklamalar fazla öfkeli. Çoğu zaman kötü Türkçe ile karman çorman açıklamalar yapıyor. Twitter (X) infosundaki yazılar/iddialar bile kötü yazılmış. En basitinden, Adanademirspor değil, Adana Demirspor yazması gerekli. Kulübün sosyal medya hesapları iyi yönetilirken kendisi de bir sosyal medya danışmanı tutabilir. Açıklamalarını ikinci bir gözün/elin kontrolüyle yayınlayabilir. 

Daha geniş çerçevede, 6-7 yıl önce büyük borç ve yönetim krizinde geldiği Adana Demirspor'da açıkçası benim ve benim gibi düşünenler tarafından çok hoş karşılanmadı. Yukarıdaki üçüncü ihtimal, bizim her zaman gündemimizdeydi. Her an çekip gidebilir ihtimalini akılda tuttuk. Ama gitmedi. Hatta fazla tutkulu çıktı. Gelecek hızlı bir başarının başarı olmayacağını çok daha önceleri yazmıştım. Görece daha yavaş bir yükseliş gerçekleşti. İlk 3 yıl 1. Lig'te kalıp sonrasında gelen şampiyonluk, Süper Lig'te ilk yıl orta sıralar; ikinci yıl Avrupa kupalarına gitmek, aslında istikrarlı ve sağlam bir başarıyı getirdi gibi görünüyordu. 

Bu yıl sezon ortasındaki hızlı düşüşü kimse beklemiyordu. Kendisi de yine neler olduğunu, niye böyle bir durum olduğunu açıklamadı, açıklayamadı. Evet, hakemler çok kötüydü ama içeride ne oluyordu; bunu kimse -en azından çoğu kişi- bilmiyor.

Ben yukarıdaki olasılıklardan ikinci şıkkı yakın görüyorum. Tek adam yönetimini sevmiyorum; modern kulüp yönetim mantığına ters buluyorum. Yine de gelen başarılardan dolayı eleştirilerimi minimum tonda tutuyorum. Kulübün iyi ve kötü gitmesinde de tek kişi belli; kendisi. Durumu net açıklamalarla ortaya koyması, en azından ilk ayrılık açıklamasında olduğu gibi sezon sonuna bırakmaması, şu anda yapabileceği en net adımlardan biri olacaktır.

Adana Demirspor'u yakın zamanlarda iyi günler beklemiyor. Bu taraftarın alışık olduğu bir şey. Ama o en kötü günlerdeki gibi dimdik ayakta durarak mı aşacağız bu günleri, orası biraz da bize, tribüne bağlı... Öldük, bittik mahvolduk kötümserliğine girmek istemiyorum; kötümserler hep kazansa da... İyi tarafından bakıp, yeni bir Adana Demirspor için ilk adımları atmak gerektiğini düşünüyorum. Taraftarın daha müdahil olduğu, yine önce herkesin tribüne baktığı bir Demirspor, mümkün.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Nesrin'in Hikayesi : "15 Saat 47 Dakika…Ve Toprak…"

Ön-Not: Nesrin Olgun Aslan’ın hikayesini yazmaya başladığımda kimi zaman soğuk bir suyun ve karanlığın içinde, kimi zaman sonunda varabildiğim bir kıyıda hissettim kendimi. Yazmaya devam ederken önce zor tutuyordum gözyaşlarımı, bir noktadan sonra akmaya başladı hepsi. Yazımı, ağlayarak bitirebildim ancak…Kendisinin web sitesinden (http://www.nesrinolgun.com) ve dönemin Hürriyet Londra Temsilcisi Faruk Zapçı’nın anılarından yararlandım, teşekkürlerimi sunuyorum…Çok uzatmadan, Nesrin’in Hikayesi’ne başlıyorum… 1964 Adana Yüzme havuzunun kenarında 7 yaşında kara kuru bir kız çocuğu duruyor. Havuzun içinde Adana Demirspor Kulübü yüzücüleri. Erkekler çoğunlukta. Küçük kız etrafına bakıyor. Sadece 4 kız çocuğu var. Nesrin, Adana Demirspor’un 4 kızından biri oluyor o gün…Giriyor havuza. 1973 – 1975 Adana Nesrin, 16 yaşında. Yüzüyor. 7 yaşında girdiği havuzdan, kısa mesafede 100’e yakın madalya ve şilt çıkartıyor. Kışları masa tenisi oynuyor, Türkiye 2.liği, Türkiye 3.lüğü var. 17 yaşında mar...

Ben Bunu Hak Ettim...

Bugüne kadar yazdığım en zor yazılardan biri bu.  Yanımda küçücük iki çocuk vardı maçta, sevdim onları öptüm. Hatta babası yorulmuştu da aldım onu omzuma maçı bir süre birlikte izledik. O esnada çocuğun nasıl heyecanlandığını gördüm. Bacakları kasılıyordu, boynumun sıkıştığını hissettim. Sonra bağırdı ve akabinde ellerini vücudunu titreme alacak kadar sıktı. Bu çocuk sanırım 4,5-5 yaşlarındaydı. Tam benim kızımın yaşlarında. İşte o anda aslında anlamalıydım hak ettiğimi bu belayı. Çünkü ben de çocuklarımı bu acıya götürüyorum. Onlar acıya doğru yürürken, ben her Demirspor deyişlerinde mutlu oluyorum. Her mavi-lacivert deyişlerinde mutlu oluyorum. Onlar da bana başarı videosu gönderiyorlar.   Ben böyle bir babayım işte. Çocuklarının bu tür videolarına bakıp, duygulanan mutlu olan bir babayım. Onlara mavili, armalı kıyafetler alıp ellerimle uçuruma götüren bir babayım. Tabi ki Allah belamı verecek.  Kendi isteğim dışında görev yerim değiştirildi. Ailem param...