Ana içeriğe atla

Adana Demirspor: 2 - Antalyaspor: 1

 6 haftalık kazanamama serisi sona erdi. Goller, yine geçen haftaki ikiliden; bu kez sıraları değişti: Akintola, Emre Akbaba. İlk golde yine Yusuf Sarı'nın asisti; ikinci golde Emre'nin oyun zekası etkili oldu. Ondan beklediğimiz hareketler bunlar... Golleri atan kadar attıranın önemini de vurgulamıştık; takımın kıpırdanması için Yusuf Sarı'nın kendine gelmesi gerekiyordu. Ama genel olarak oyun hala iyi değil. İlk golün çok erken gelmesi ve ilk devre biterken de 2-0'ı yakalamak oyuncuları rahatlatmış olabilir. Ama rakibin direnci iyi çıktı ve son dakikalarda hakemin uydurduğu penaltıyla skor 2-2'ye gelebilirdi; neyse ki kaçırdılar.

Hakemler şöyle hareket ediyor:  Zaten Demirspor haftalardır kötü, bu maçta puan kaybetmesi sürpriz olmaz, tribünler de büyük oranda boş, baskı yok üzerimde, bu pozisyona çalsam kimse kızmaz. Hazır rakip de kaleye yüklenmişken, kendince maçın hakkının beraberlik olduğunu düşünüyor... Eğer kornerdeki bu itişme çekişme penaltıysa, bütün maçlarda mutlaka bir penaltı olmalı. Ama kime verip kime vermeyeceklerini ince ince hesaplıyorlar. O yüzden hakemlere güven olmuyor.

Bu maçın asıl gündemi, sahaya çıkan kadronun büyük oranda farklı olmasıydı. Önceki yazıda belirttiğim gibi, artık gündem ikinci yarı kadrodan ayrılacak isimlerin kim olacağı... Paraların ödenmemesi, Belhanda'nın GS maçı performansı, hocanın gönderilmesi gibi etkenlerle takım iyice dağıldı. Sonuç olarak Belhanda, Niang, Gravillion, Rodrigues bu maçta kadroda yoktu. "Şimşek'in onuru sana emanet" diye bağırdığımız Ertaç da ortalıkta yok; bu konuda bir açıklama da yok. Yabancıların tavrını bir nebze anlamak mümkün ama takımın ikinci kaptanı Ertaç eğer para için sorun çıkarıyorsa, ayıp etmiş olur.

Gündüz maçında güzel havada tribünleri "yeteri kadar" dolduran, akşamki derbiyi düşünmeden stada gelen Demirspor taraftarına, gerçek taraftara da eyvallah!


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ben Bunu Hak Ettim...

Bugüne kadar yazdığım en zor yazılardan biri bu.  Yanımda küçücük iki çocuk vardı maçta, sevdim onları öptüm. Hatta babası yorulmuştu da aldım onu omzuma maçı bir süre birlikte izledik. O esnada çocuğun nasıl heyecanlandığını gördüm. Bacakları kasılıyordu, boynumun sıkıştığını hissettim. Sonra bağırdı ve akabinde ellerini vücudunu titreme alacak kadar sıktı. Bu çocuk sanırım 4,5-5 yaşlarındaydı. Tam benim kızımın yaşlarında. İşte o anda aslında anlamalıydım hak ettiğimi bu belayı. Çünkü ben de çocuklarımı bu acıya götürüyorum. Onlar acıya doğru yürürken, ben her Demirspor deyişlerinde mutlu oluyorum. Her mavi-lacivert deyişlerinde mutlu oluyorum. Onlar da bana başarı videosu gönderiyorlar.   Ben böyle bir babayım işte. Çocuklarının bu tür videolarına bakıp, duygulanan mutlu olan bir babayım. Onlara mavili, armalı kıyafetler alıp ellerimle uçuruma götüren bir babayım. Tabi ki Allah belamı verecek.  Kendi isteğim dışında görev yerim değiştirildi. Ailem param...

Başkan Krizi

 Sahadaki kriz en tepeye de yansıdı; Murat Sancak dün akşam başkanlığı Metin Korkmaz'a devrettiğini açıkladı. Gelişmeleri görebilmek adına biraz beklemek gerekli ama şu anda birkaç neden ve ihtimal var gibi görünüyor: Birincisi, "tamam vazgeçtim" deyip geri dönmesi; daha önce yapmıştı. İkincisi, "TFF'de FETÖcüler var" yönlü açıklamaları ve hakem camiasına eleştirilerinden dolayı çeşitli hukuki ve mali sıkıştırmalara maruz kalması. O yüzden biraz geri plana çekilmek istemiş olabilir. Metin Korkmaz eliyle yönetime devam eder. Üçüncüsü, parasının bitmiş olması ve Adana Demirspor'dan tamamen uzaklaşması. Başkan'ın en büyük sorunlarından biri iletişim stratejisinin düzgün olmaması. Attığı twitler ve açıklamalar fazla öfkeli. Çoğu zaman kötü Türkçe ile karman çorman açıklamalar yapıyor. Twitter (X) infosundaki yazılar/iddialar bile kötü yazılmış. En basitinden, Adanademirspor değil, Adana Demirspor yazması gerekli. Kulübün sosyal medya hesapları iyi yöneti...

Nesrin'in Hikayesi : "15 Saat 47 Dakika…Ve Toprak…"

Ön-Not: Nesrin Olgun Aslan’ın hikayesini yazmaya başladığımda kimi zaman soğuk bir suyun ve karanlığın içinde, kimi zaman sonunda varabildiğim bir kıyıda hissettim kendimi. Yazmaya devam ederken önce zor tutuyordum gözyaşlarımı, bir noktadan sonra akmaya başladı hepsi. Yazımı, ağlayarak bitirebildim ancak…Kendisinin web sitesinden (http://www.nesrinolgun.com) ve dönemin Hürriyet Londra Temsilcisi Faruk Zapçı’nın anılarından yararlandım, teşekkürlerimi sunuyorum…Çok uzatmadan, Nesrin’in Hikayesi’ne başlıyorum… 1964 Adana Yüzme havuzunun kenarında 7 yaşında kara kuru bir kız çocuğu duruyor. Havuzun içinde Adana Demirspor Kulübü yüzücüleri. Erkekler çoğunlukta. Küçük kız etrafına bakıyor. Sadece 4 kız çocuğu var. Nesrin, Adana Demirspor’un 4 kızından biri oluyor o gün…Giriyor havuza. 1973 – 1975 Adana Nesrin, 16 yaşında. Yüzüyor. 7 yaşında girdiği havuzdan, kısa mesafede 100’e yakın madalya ve şilt çıkartıyor. Kışları masa tenisi oynuyor, Türkiye 2.liği, Türkiye 3.lüğü var. 17 yaşında mar...