6 Şubat ve sonrasındaki depremler sonrasında hala "gurbette demir gibi" miyiz, yoksa un ufak mı olduk memleket gibi, bilemiyorum. Arkadaşlarımızı kaybettik, onların yakınları, yıkımları; kendi telaşlarımız korkularımız... Büyük bir çaresizlik, güvensizlik ve buna sebep olanlara karşı da öfke! Kötüyüz, iyi olmamız da çok zaman alacak gibi; eğer zamanımız kaldıysa... Başımıza bir iş geldiğinde sahip çıkacak çok az sayıda kişi/kurum olduğunu bilmek çaresizliği... Yine de çok uzaklardan gelip, bir el uzatacak olanların varlığını bilmek, bir yerlerde bir şeylerin çarpmasına neden oluyor.
Ön-Not: Nesrin Olgun Aslan’ın hikayesini yazmaya başladığımda kimi zaman soğuk bir suyun ve karanlığın içinde, kimi zaman sonunda varabildiğim bir kıyıda hissettim kendimi. Yazmaya devam ederken önce zor tutuyordum gözyaşlarımı, bir noktadan sonra akmaya başladı hepsi. Yazımı, ağlayarak bitirebildim ancak…Kendisinin web sitesinden (http://www.nesrinolgun.com) ve dönemin Hürriyet Londra Temsilcisi Faruk Zapçı’nın anılarından yararlandım, teşekkürlerimi sunuyorum…Çok uzatmadan, Nesrin’in Hikayesi’ne başlıyorum… 1964 Adana Yüzme havuzunun kenarında 7 yaşında kara kuru bir kız çocuğu duruyor. Havuzun içinde Adana Demirspor Kulübü yüzücüleri. Erkekler çoğunlukta. Küçük kız etrafına bakıyor. Sadece 4 kız çocuğu var. Nesrin, Adana Demirspor’un 4 kızından biri oluyor o gün…Giriyor havuza. 1973 – 1975 Adana Nesrin, 16 yaşında. Yüzüyor. 7 yaşında girdiği havuzdan, kısa mesafede 100’e yakın madalya ve şilt çıkartıyor. Kışları masa tenisi oynuyor, Türkiye 2.liği, Türkiye 3.lüğü var. 17 yaşında mar...
Yorumlar