6 Şubat ve sonrasındaki depremler sonrasında hala "gurbette demir gibi" miyiz, yoksa un ufak mı olduk memleket gibi, bilemiyorum. Arkadaşlarımızı kaybettik, onların yakınları, yıkımları; kendi telaşlarımız korkularımız... Büyük bir çaresizlik, güvensizlik ve buna sebep olanlara karşı da öfke! Kötüyüz, iyi olmamız da çok zaman alacak gibi; eğer zamanımız kaldıysa... Başımıza bir iş geldiğinde sahip çıkacak çok az sayıda kişi/kurum olduğunu bilmek çaresizliği... Yine de çok uzaklardan gelip, bir el uzatacak olanların varlığını bilmek, bir yerlerde bir şeylerin çarpmasına neden oluyor.
Bugüne kadar yazdığım en zor yazılardan biri bu. Yanımda küçücük iki çocuk vardı maçta, sevdim onları öptüm. Hatta babası yorulmuştu da aldım onu omzuma maçı bir süre birlikte izledik. O esnada çocuğun nasıl heyecanlandığını gördüm. Bacakları kasılıyordu, boynumun sıkıştığını hissettim. Sonra bağırdı ve akabinde ellerini vücudunu titreme alacak kadar sıktı. Bu çocuk sanırım 4,5-5 yaşlarındaydı. Tam benim kızımın yaşlarında. İşte o anda aslında anlamalıydım hak ettiğimi bu belayı. Çünkü ben de çocuklarımı bu acıya götürüyorum. Onlar acıya doğru yürürken, ben her Demirspor deyişlerinde mutlu oluyorum. Her mavi-lacivert deyişlerinde mutlu oluyorum. Onlar da bana başarı videosu gönderiyorlar. Ben böyle bir babayım işte. Çocuklarının bu tür videolarına bakıp, duygulanan mutlu olan bir babayım. Onlara mavili, armalı kıyafetler alıp ellerimle uçuruma götüren bir babayım. Tabi ki Allah belamı verecek. Kendi isteğim dışında görev yerim değiştirildi. Ailem param...
Yorumlar