Futbolumuzun dönüştüğü kocaman pislik, Milli Takım'da vücut buluyor. Milli Takım hepimizin ortak noktası, asgari müstereği olması gerekirken sadece İstanbul'un, oradaki dertlerin ve kavgaların görünür olduğu bir yer çünkü. Bizim takımımız değil. Kendi yarattıkları kahramanların, düşmanların, pis ilişkiler ağının ortasında takılıp kalıyoruz. Onların kavgasını izlerken biz takımımızdan uzak kalıyoruz. Futbolcuyu, oyunu, tribünü mekanikleştirenler yüzünden biz kendi yarattığımız duygulara, renklere ve neşeye mahrum bırakılıyoruz. Bizim milli takımımız Demirspor; sizden kaçtığımız, kendimize sığındığımız kurtarılmış mavi-lacivert alanımız.
Bugüne kadar yazdığım en zor yazılardan biri bu. Yanımda küçücük iki çocuk vardı maçta, sevdim onları öptüm. Hatta babası yorulmuştu da aldım onu omzuma maçı bir süre birlikte izledik. O esnada çocuğun nasıl heyecanlandığını gördüm. Bacakları kasılıyordu, boynumun sıkıştığını hissettim. Sonra bağırdı ve akabinde ellerini vücudunu titreme alacak kadar sıktı. Bu çocuk sanırım 4,5-5 yaşlarındaydı. Tam benim kızımın yaşlarında. İşte o anda aslında anlamalıydım hak ettiğimi bu belayı. Çünkü ben de çocuklarımı bu acıya götürüyorum. Onlar acıya doğru yürürken, ben her Demirspor deyişlerinde mutlu oluyorum. Her mavi-lacivert deyişlerinde mutlu oluyorum. Onlar da bana başarı videosu gönderiyorlar. Ben böyle bir babayım işte. Çocuklarının bu tür videolarına bakıp, duygulanan mutlu olan bir babayım. Onlara mavili, armalı kıyafetler alıp ellerimle uçuruma götüren bir babayım. Tabi ki Allah belamı verecek. Kendi isteğim dışında görev yerim değiştirildi. Ailem paramparça oldu. Ta
Yorumlar