Dün Mustafa TUNCEL ile verimli olduğunu düşündüğüm bir toplantı gerçekleştirdik. Aslında onlar için biz, bizler için de onlar görece sanaldı. Yönetim, hep "bilip bilmeden hakkımızda sallıyorlar" dedikleri adamların kim olduğunu gördü, biz de TUNCEL ile ilk kez bir araya gelerek neden "bilip bilmeden kendilerine salladığımızı, gerçekten de bilip bilmediğimizi" ifade etme imkanı bulduk.
Özkan kardeşimizin cenazesine yetişmek için kısa olarak planlanan toplantıda kendimize ayrılan süreye en fazla şeyi sıkıştırmaya özen gösterip bir nevi makineli tüfek gibi konuşmak durumunda kaldık. Her şeyden önce bir taraftar grubu olmadığımızı, daha ziyade bir düşünce oluşumu olduğumuzu, Demirspor bünyesinde Demirspor'a kafa yoran çok önemli bir kitlenin olduğunu, zaten süper lig görmeden geçirilen onca yıla karşın Türkiye'nin 6 ncı büyük taraftarına sahip olmanın başka türlü mümkün olmadığını ifade ettik.
Atatürk'ün İzmir İktisat Kongresi'nde dile getirdiği "sahada kazanılan başarının iktisadi başarılarla taçlandırılması, aksi takdirde başarısızlığın kaçınılmaz olduğu" yönündeki beyanına atıfta bulunarak, mali iyileşmenin şampiyonluktan çok daha önemli olduğunu vurguladık. Demirspor'un spor fonu ve temliklere bağımlı bir kulüp olduğunu, yıllardır alt yapıdan tek bir oyuncu dahi çıkaramadığını, pazarlayamadığını, üretmeden tüketmekte olduğumuzu, bu yapı ile sonumuzu dile getirmek istemediğimizi net bir şekilde açıkladık.
Bekir ÇINAR döneminde düzenlenen 28 Mayıs tarihli yardım gecesi rezaletine, telefonlara çıkmayanlara, bir deplasman masrafını karşıladı diye sıkça kendisine teşekkür edilenlere gönderme yaparak, o günleri unutmamamız gerektiğini, kulübe gelir kazandırılması sürecinde taraftarın da sürece mutlaka dahil edilmesinin şart olduğunu, taraftarın koyabileceği 1 TL'lik katkıya bile sırt çevrilmemesi, küçümsenmemesi gerektiğini, tabana yaygın gelir projelerinin de büyük ölçekli gelir projeleri kadar önemli olduğunu izah ettik. AVM, otopark gibi büyük ölçekli projelerin yanı sıra kredi kartı projesinin de dahil olduğu küçük ölçekli projelerin yürürlüğe konulmasının önemine değindik.
Bu arada öğrendik ki, yönetim Denizbank ile kredi kartı anlaşması yapmış. Kendilerine İş Bankası ile yapılmış olan anlaşmanın halen yürürlükte olduğu, İş Bankası ile anlaşma feshedilmeksizin başka bir banka ile anlaşmanın yürürlüğe konulması halinde tazminat ödemeye mahkum olabileceğimiz uyarısında bulunduk ve kurmaylarına konuyu incelemesi talimatı verilmesini rica ettik.
Taraftarların daha kurumsal bir yönetim beklentisini içeren "taraftar ilkeleri" çalışmasının daha önce GÖKOĞLU tarafından kabul edildiğini hatırlatıp, aynı ilkeleri kendisine sunduk ve inceledikten sonra kabul etmeye davet ettik.
Kulübün arsasının alınması gerektiği yönünde bir beyanımız olmadı. Arsanın şu anda davalık olduğunu, dava sürecinde kendilerine yardımcı olabileceğimizi ifade ettik.
Kulübün şirketleştirilmesine karşı olduğumuzu ancak, şirketleşmenin zaruri olması halinde buna ilişkin bir çalışma yaptığımızı, taraftarlarla iletişime geçmeden şirketleşme yönünde adım atılmaması gerektiğini belirttik.
Kurumsallaşma açısından önemli bir diğer hususun tüzüğün değiştirilmesi olduğunu, bu hususta da kendilerine yardımcı olabileceğimizi, ayrıca kurumsal yönetim, denetim ve disiplin komitesi tüzüğü taslağının hazırlanmış olduğunu, yönetimin taraftarla iletişime geçmesi halinde bu taslağın da kendilerine sunulabileceğini dile getirdik.
Erman ÖZGÜR konusunda, kalmasını istediğimizi ama yönetimin kalmaması yönünde bir karar aldığının anlaşıldığını, bu durumda Erman'a yakışır bir teşekkür açıklaması yapmanın, Erman'ın geçtiğimiz sene verdiği emekler de dikkate alındığında doğru bir davranış olacağını vurguladık.
Toplantıda gördük ki; TUNCEL bizi yani kendisini eleştiren kesimi unutmamış. Ete kemiğe bürünmüş halde karşısında olunca, Adanaspor organizasyonuna katılmasına ilişkin eleştirinin şahsi eleştiri olduğunu söyledi. Biz de kendisine "bayrak sallama" olayını işaretlerle hatırlattık. Biz de hatalarımızdan ders alıyoruz, vurgusunu toplantıda görmüş olmaktan mutlu olduk.
Kendisine yönelik eleştirilerle ilgili olarak, bugüne kadar çivi çakılmayan bir kulüp olduğumuzu vurguladık. Kendisine karşı önyargılarımızın olduğunu, kendisini zamanında eleştirdiğimizi ifade edip, tüm bunlar için bizi "utandırmasını" beklediğimizi, "özür dilemeye hazır olduğumuzu", özür dilemenin Demirspor'a çivi çakan biri karşısında şeref olduğunu, ancak bu söylemle yönetime aslında "bize kendilerinden özür diletme" sorumluluğunu yüklediğimizi vurguladık. Yönetimin kulübe iktisadi anlamda önemli şeyler katabilecek kudrette olduğunu, bunu yapması halinde hem bizim özür dileyeceğimizi, hem de ben Demirsporluyum diyen kimsenin hiçbir yönetimi atılan iyi adımlara rağmen eleştirmeyeceğini, güçlerine dayanarak kendilerinden beklentilerimiz olduğunu söyleyerek konuşmamızı sonlandırdık.
Yönetimden beklentilerimizin karşılanma düzeyini izleyeceğiz ve bu satırlardan sıkça hatırlatacağız. Umarız söze dökülen olumlu hava, icraate de yansır.
Yorumlar