Nadir Avşaroğlu'nun yazısına bir başka Demirsporlu baba Alpaslan Kuşvuran'dan destek/cevap geldi. Demirsporlu bir çocuk yetiştirmenin, Demirspor'dan kaynaklı dertlerine bir katkı... Demirsporluluk hikayelerine bir örnek.
Seviyoruz seni Orkun!
--
Bize de çok koyuyor Nadir bey, bize de...Benim de 2005 Ekim doğumlu yani 7 yaşında bir oğlum var.İlk maçına henüz 3 yaşındayken İDÇ ile oynadığımız kupa maçında gitti. Takımda formamızın arkasına numarasını ve ismini yazdıracağımız bir oyuncumuz olmadığı (!) için kendi adını (Orkun) ve o günkü yaşını (3) yazdırdık. Aradan zaman geçince bu sefer de 9 numaralı bir forma yaptırdık ama yine yıldızımız(!) olmadığı için bir nevi mecburiyetten dolayı yine kendi adını yazdırdık. Ondan sonra formalar, kaşkollar vs. derken hayatına Demirspor iyiden iyiye girdi. Kıyafetlerinin nerdeyse tamamına yakını mavi-lacivertti. Birçok maça ve antrenmanlara birlikte gitmeye başladık, çünkü evden her çıkışımda formasını giyiyor ve kapının önünde beni bekliyordu. Soğuk günlerde dahi ikna edemiyordum. Yani hayatına mavi-lacivert aşk girmişti bir kere...
Tavşanlı'ya elendiğimiz maç için gittiğimiz Antalya'da saatler öncesinden bizi evden çıkarmıştı. "Baba Adana'dan taraftarlarımız gelmiştir, hadi onların yanına gidelim" diye... “Oğlum daha maça kaç saat var sıkılırsın oralarda” demiştim ama dinletememiştim. Heyecan sarmıştı bir kere, durdurabilmek ne mümkündü…
Sıkılmamıştı da, aksine öyle mutlu, öyle heyecanlıydı ki… Atatürk Stadyumu’nun önünde çektiğim "Uyuyan Demirsporlu Çocuklar" fotoğrafını o söylemişti çekmem için. Hatta kaşkolunu alıp yanlarına uzanmak istemişti ama yol yorgunluğu ile derin bir uykuya dalan çocukları rahatsız etmemek için oğlumu engellemiştim.
Onlarla birlikte o anı paylaşamadığı için çok üzülmüş olmalı ki dinlenmek için gittiğimiz kafede koltuğun üzerine uzanmış tıpkı onlar gibi yüzünü ışık gelmesin diye kaşkolla örtmüştü. O anda çok duygulanmıştım ve hayatımda ilk defa “Acaba Demirspor aşkını oğluma bu kadar verdiğim için ileride pişman olur muyum” diye kendimi sorgulamıştım.
Ondan sonra iyi bir Demirsporlu olmuştu. İnternette arama yapıyor, tribün görüntülerini izliyor, fotoğraflara bakıyor, hatta ”Demirspor Marşları” CD’sini koyup keyifle dinliyordu. Ta ki…2010 yılı Ekim ayında mecburiyetten dolayı Çankırı’ya gelene kadar. İlk geldiğimizde yine sıkı bir Demirsporluydu ama anaokuluna gidip arkadaş ortamına girince dengeler bozuldu. Çünkü artık küçük bir Anadolu kentindeydik ve çocukların hepsi İstanbul takımlarını tutuyordu. İlk başlarda ısrarla tutmaya devam etti henüz çocuk yaşına rağmen. Hatta diğer arkadaşlarının okula İstanbul takımı formaları ile geldiklerini söyleyip “baba bende Demirspor forması ile okula gitmek istiyorum” demişti. Birçok kere gitmişti de…Önceden Adana Demirspor diyen oğlum artık “Demirspor” demeye de başlamıştı ki artık tam bir Demirsporlu! olmuştu.
Ama çok fazla uzun sürmedi bu durum. Birkaç ay sonra oğlumun söylediği şu sözler karşısında söyleyecek bir yanıt bulamadım. “Baba ben artık Demirsporlu değilim, Beşiktaşlıyım. Çünkü HİÇ KİMSE DEMİRSPOR DİYE BİR TAKIMI TANIMIYOR. Anlatıyorum, var diyorum ama inanmıyorlar..." Benim için sözün bittiği yer orasıydı ve artık oğlum o gün bu gündür (1 yıldır) Beşiktaşlı. O gün söylediği sözler hala kulaklarımda ve içimi çok acıtıyor. Bense bugün hala sessizim.
Bu hafta takımımız Çankırı’daydı. Yine kapının önüne geldi ve çok ağladı. “Baba dün beni otele takımın yanına götürmedin. Bugün maça götüreceksin. Götürmezsen seninle 95 yıl küserim” dedi. Hava çok soğuk olduğu için bir şekilde ikna ettim. Belki ileride biraz daha büyüyünce, biraz daha bilinçlendiği zaman yeniden Demirsporluyum der. Kim bilir…
Bugünse zaman zaman bu duruma içerlediğimi anlıyor ve adeta teselli edercesine diyor ki “Baba ben Beşiktaşlıyım ama 2. takımım Demirspor”.Bense herkese söylediğim sözü oğluma da söylüyorum. “Bir gönüle iki sevda sığmaz oğlum, sen istediğin takımı tut..."
(Benzer bir hikayeyi de daha önce Mehmet Dalgıç yazmıştı: http://www.adanademirspor.net/2011/05/konuk-yazar-ben-demirsporluyum.html)
Seviyoruz seni Orkun!
--
Bize de çok koyuyor Nadir bey, bize de...Benim de 2005 Ekim doğumlu yani 7 yaşında bir oğlum var.İlk maçına henüz 3 yaşındayken İDÇ ile oynadığımız kupa maçında gitti. Takımda formamızın arkasına numarasını ve ismini yazdıracağımız bir oyuncumuz olmadığı (!) için kendi adını (Orkun) ve o günkü yaşını (3) yazdırdık. Aradan zaman geçince bu sefer de 9 numaralı bir forma yaptırdık ama yine yıldızımız(!) olmadığı için bir nevi mecburiyetten dolayı yine kendi adını yazdırdık. Ondan sonra formalar, kaşkollar vs. derken hayatına Demirspor iyiden iyiye girdi. Kıyafetlerinin nerdeyse tamamına yakını mavi-lacivertti. Birçok maça ve antrenmanlara birlikte gitmeye başladık, çünkü evden her çıkışımda formasını giyiyor ve kapının önünde beni bekliyordu. Soğuk günlerde dahi ikna edemiyordum. Yani hayatına mavi-lacivert aşk girmişti bir kere...
Tavşanlı'ya elendiğimiz maç için gittiğimiz Antalya'da saatler öncesinden bizi evden çıkarmıştı. "Baba Adana'dan taraftarlarımız gelmiştir, hadi onların yanına gidelim" diye... “Oğlum daha maça kaç saat var sıkılırsın oralarda” demiştim ama dinletememiştim. Heyecan sarmıştı bir kere, durdurabilmek ne mümkündü…
Sıkılmamıştı da, aksine öyle mutlu, öyle heyecanlıydı ki… Atatürk Stadyumu’nun önünde çektiğim "Uyuyan Demirsporlu Çocuklar" fotoğrafını o söylemişti çekmem için. Hatta kaşkolunu alıp yanlarına uzanmak istemişti ama yol yorgunluğu ile derin bir uykuya dalan çocukları rahatsız etmemek için oğlumu engellemiştim.
Onlarla birlikte o anı paylaşamadığı için çok üzülmüş olmalı ki dinlenmek için gittiğimiz kafede koltuğun üzerine uzanmış tıpkı onlar gibi yüzünü ışık gelmesin diye kaşkolla örtmüştü. O anda çok duygulanmıştım ve hayatımda ilk defa “Acaba Demirspor aşkını oğluma bu kadar verdiğim için ileride pişman olur muyum” diye kendimi sorgulamıştım.
Ondan sonra iyi bir Demirsporlu olmuştu. İnternette arama yapıyor, tribün görüntülerini izliyor, fotoğraflara bakıyor, hatta ”Demirspor Marşları” CD’sini koyup keyifle dinliyordu. Ta ki…2010 yılı Ekim ayında mecburiyetten dolayı Çankırı’ya gelene kadar. İlk geldiğimizde yine sıkı bir Demirsporluydu ama anaokuluna gidip arkadaş ortamına girince dengeler bozuldu. Çünkü artık küçük bir Anadolu kentindeydik ve çocukların hepsi İstanbul takımlarını tutuyordu. İlk başlarda ısrarla tutmaya devam etti henüz çocuk yaşına rağmen. Hatta diğer arkadaşlarının okula İstanbul takımı formaları ile geldiklerini söyleyip “baba bende Demirspor forması ile okula gitmek istiyorum” demişti. Birçok kere gitmişti de…Önceden Adana Demirspor diyen oğlum artık “Demirspor” demeye de başlamıştı ki artık tam bir Demirsporlu! olmuştu.
Ama çok fazla uzun sürmedi bu durum. Birkaç ay sonra oğlumun söylediği şu sözler karşısında söyleyecek bir yanıt bulamadım. “Baba ben artık Demirsporlu değilim, Beşiktaşlıyım. Çünkü HİÇ KİMSE DEMİRSPOR DİYE BİR TAKIMI TANIMIYOR. Anlatıyorum, var diyorum ama inanmıyorlar..." Benim için sözün bittiği yer orasıydı ve artık oğlum o gün bu gündür (1 yıldır) Beşiktaşlı. O gün söylediği sözler hala kulaklarımda ve içimi çok acıtıyor. Bense bugün hala sessizim.
Bu hafta takımımız Çankırı’daydı. Yine kapının önüne geldi ve çok ağladı. “Baba dün beni otele takımın yanına götürmedin. Bugün maça götüreceksin. Götürmezsen seninle 95 yıl küserim” dedi. Hava çok soğuk olduğu için bir şekilde ikna ettim. Belki ileride biraz daha büyüyünce, biraz daha bilinçlendiği zaman yeniden Demirsporluyum der. Kim bilir…
Bugünse zaman zaman bu duruma içerlediğimi anlıyor ve adeta teselli edercesine diyor ki “Baba ben Beşiktaşlıyım ama 2. takımım Demirspor”.Bense herkese söylediğim sözü oğluma da söylüyorum. “Bir gönüle iki sevda sığmaz oğlum, sen istediğin takımı tut..."
(Benzer bir hikayeyi de daha önce Mehmet Dalgıç yazmıştı: http://www.adanademirspor.net/2011/05/konuk-yazar-ben-demirsporluyum.html)
Yorumlar
Şimdi bir çocuk yetiştiriyoruz. Ona Demirspor diyoruz, çok başarılı olduk zamanında, Türkiye'yi titrettik diyoruz. Demirsporluluk diyoruz, neden İstanbul takımları değil de Demirspor diye anlatıyoruz, etkiliyoruz çocuğumuzu. Ama bir de hayat var. İdealleri, ufku hepimizden geniş bir dünyada yaşıyor çocuklar. Mutlu olmak için yaşıyorlar, hayatının her anından bir mutluluk çıkarmaya çalışıyorlar onlar. Demirspor onlara çevresindeki arkadaşlarına karşı bir farklılık yaratıyor ama mutluluk yaratıyor mu? Yaratmıyor. Demirspor'un bir insana mutluluk vermesi için rüyaya yatmak lazım. Sonra yine rüyaya yatıyorum. Çünkü artık çocuk olmamama rağmen mutluluk arıyorum. Çocuğumu nasıl uyutacağım sürekli. Nasıl onun yutkunmasını engelleyeceğim onu Demirsporlu yaptıktan sonra.
Duygulandırıyor bu paylaşımlar beni. Hele yeni bir baba olarak çok daha fazla...