Ana içeriğe atla

Geldiğinde öyle çok yakışacaksın ki Cebeci'ye...

Uzungemiciler Sokağı'na uzanan o devasa yokuşun başında kaç kez durdum bilmiyorum...

Kaçında "ulan tepende oturan adam olmasa çekilecek çile değilsin yemin ederim" deyip parasızlıktan yürüdüm o yokuşu? Ve kaçında bu defa elimde dolu dolu siyah poşetlerle artan parayı taksiye verip pis pis sırıttım o yola?

Kaçında boynumda Göktuğ Kaptan'ın hediyesi "ilk" atkım vardı?

Kaçında maça gitmek için Yavuz'da kalacaktım?

Kaçında maçtan dönüyordum?

Kaçında galip gelmiştik ve kaçında hüzün vardı?

Kaç-kaçtı?

Cebeci'de hep berabereydi...

Cebeci, dünyanın en berabere semtiydi çünkü...

Öğrenci miydi, memur muydu, gri miydi, çirkin miydi, güzel miydi? Söz konusu Cebeciyse bunların hepsiydi ve bunların hiçbiriydi...Cebeci'nin kimseyi sıkı presle boğup hızlı ataklarla gol atma gibi bir amacı yoktu ve Cebeci'nin ne kendisine atak yapacak kadar kayda değer iz bırakıp "yeneceğim seni Cebeci!" diye bağıracak bir düşmanı ne de aslına bakarsanız gol yiyebileceği bir kalesi vardı...Cebeci kimseye ilişmezdi...Ankara'nın göbeğindeki semti, Ankara'da yıllarca yaşayıp duymasanız, görmeseniz bile olurdu...Yokluğunu hissetmediğiniz gibi varlığını da -açık söyliyim- pek umursamazdınız...

Zira tevellütü neredeyse Tanzimat'a dayanan bir elin parmağı kadar kalmış "hakiki" Cebecili birkaç abinin her üç rakı sofrasının iki buçuğunda anlatmaktan vazgeçmediği birkaç tatlı Ankara kabadayısı hikayesi ve geçici bir süre Cebeci'de konaklamış Mülkiye, Hukuk, İletişim, efendime söyliyim Eğitim Fakültesi öğrencisinin birçoğuna zoraki gülümsenen kekremsi anıları haricinde zihinlere yer etme gibi bir özelliği yoktur Cebeci'nin...

Velev ki içinde Demirsporlular yaşıyor olmasın...

Daha geniş alayım; bir taraftarın takımı ile kurduğu duygusal bağın, taraftar olmayanlar için ne denli anlamsız geldiği mevhumunuz...Anlamıyorlar, saçma buluyorlar, eleştiriyorlar (ooff kibar olmak ne zor...geveliyorlar işte, bikbikbik ötüyorlar!) Genetik yapılarımız farklı taraftar olmayanlarla, hücre çekirdeklerimiz daha bir değişik, evrimin farklı basamaklarında yer alıyoruz, beyinlerimiz ve kalplerimiz daha farklı çalışıyor, anlaşamıyoruz...

Neden deplasman yaptığımızı soruyorlar örneğin...Oysa atıyorum 5 Eylül 2010 Pazar günü ne yaptıklarını hatırlamıyorlar bile bunu sorarken...Sucuklu yumurtayla başladıkları günü artık film izleyerek mi gazetelere dalarak mı ne yaparak geçirdilerse o gün onlarda bir iz bırakmıyor. Oysa misal Yavuz 5 Eylül 2010 Pazar gününü Balıkesir deplasmanında geçiriyor, bin tane anı biriktiriyor, o tarihi mıh gibi kazıyor hayatının o akışının içine...

Neden deplasman yaptığımızı soruyorlar...Çünkü bizim 5 Eylül 2010'larımız var...Anlamadıkları bir sevdanın peşinde biriktirdiğimiz tomar tomar anılarımız var...

Hal böyle olunca, taraftarın işbu tarifsiz sevgisi, takımı dışındaki alanlara da sirayet ediyor...Taraftar, atkıyla, pankartla, armayla, formayla kurduğu bağı şehirle, semtle, stadyumla, stadyumun yanından geçen dolmuş hattıyla, tren yollarıyla da kurmaya başlıyor...

Cebeci de böyle işte...Üstelik onun içinde Demirsporlular yaşıyor. Mütevaziliğe hiç lüzum yok, Demirsporlular duygusal bağlarını çok daha derinden kuruyor...

Dünyanın bu en berabere semtinin içinde deplasman sabahlarında pankart taşıdığımız sokaklar var bizim...Stadyumun yanında Adana'ya kaldırdığımız "tersine deplase" otobüslerimiz...Merdivenlerinde "Bizik...!" çekimlerine katıldığımız güneşli günlerimiz...Duvarlarına ADS yazdığımız alt geçitlerimiz...Günlerimiz, gecelerimiz, kolkola girişlerimiz, küslüklerimiz ve umutlarımız var..."Ankara Tayfası"nın içinden hani neredeyse bir "Cebeci Tayfası" çıkaracak kadar Demirsporlumuz var o semtte...

Yapayalnız bir stadı var Cebeci'nin...İçinde Ankara Demirspor'un top oynadığı...O tribünlerde bağırmışlığımız var bizim, Ankara üzerinden ses dalgasını Adana'yla paylaşmaya çalışarak...Dünyanın en berabere semtinin en hüzünlü stadı...Olmayan koltuklarında ayak izlerimiz var...

Şimdi, Demirspor Cebeci'ye geliyor bu hafta...Ben hayatımda ilk defa izleyeceğim Cebeci'de Demirspor'u...Hani hiçbir şey bilmiyor olsam, stadyumun fotoğraflarını koysalar önüme "tamam" derim "burası bir Demirspor'un stadı"...O kadar Demirsporlu bir stada, Adana Demirspor geliyor şimdi...

Semt, mekan, tarih, mimari, gri, kasvet, neşe, Demirspor kardeşliği, yakınından geçen tren yolu, merdivenleri, demir kollukları...Demirspor, deplasmana değil kendi Ankara'daki yuvasına geliyor şimdi...

İçim kıpır kıpır be dostlar!

Gel artık!
Geldiğinde öyle çok yakışacaksın ki Cebeci'ye...

Yorumlar

yavuzy dedi ki…
seviyoruz seni...
türkayADS dedi ki…
Çok özledik...Cebeci' den ziyade seni Abi....
Alpaslan KUŞVURAN dedi ki…
Nefis bir yazı olmuş eline sağlık Onur. Her deplasman maçından sonra bir sonraki gidilebilecek maçın hesapları başlar. Hava koşulları, deplasman kentinin görülecek yerleri, yöresel lezzetleri vs. Bütün planlar onun üzerine yapılır. Zamanı geçirmenin en iyi yolu olduğundan mıdır nedir sürekli zihnimin bir köşesini meşgul eder bu düşünce. Planlar, programlar, özel işler hep ona göre ayarlanır. O hafta sonu birşeyler yapmayı önerenler bilseler Demirspor maçı için plan yaptığımı bilmiyorum ne düşünürler:-))) 19 Mayıs, Ostim, Telekom derken izlemediğim bir Cebeci kalmıştı...Bir de taşınma sonrası akibetini bilemediğim formalarım ve kaşkollarım olsaydı:-)

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ben Bunu Hak Ettim...

Bugüne kadar yazdığım en zor yazılardan biri bu.  Yanımda küçücük iki çocuk vardı maçta, sevdim onları öptüm. Hatta babası yorulmuştu da aldım onu omzuma maçı bir süre birlikte izledik. O esnada çocuğun nasıl heyecanlandığını gördüm. Bacakları kasılıyordu, boynumun sıkıştığını hissettim. Sonra bağırdı ve akabinde ellerini vücudunu titreme alacak kadar sıktı. Bu çocuk sanırım 4,5-5 yaşlarındaydı. Tam benim kızımın yaşlarında. İşte o anda aslında anlamalıydım hak ettiğimi bu belayı. Çünkü ben de çocuklarımı bu acıya götürüyorum. Onlar acıya doğru yürürken, ben her Demirspor deyişlerinde mutlu oluyorum. Her mavi-lacivert deyişlerinde mutlu oluyorum. Onlar da bana başarı videosu gönderiyorlar.   Ben böyle bir babayım işte. Çocuklarının bu tür videolarına bakıp, duygulanan mutlu olan bir babayım. Onlara mavili, armalı kıyafetler alıp ellerimle uçuruma götüren bir babayım. Tabi ki Allah belamı verecek.  Kendi isteğim dışında görev yerim değiştirildi. Ailem paramparça oldu. Ta

Başkan Krizi

 Sahadaki kriz en tepeye de yansıdı; Murat Sancak dün akşam başkanlığı Metin Korkmaz'a devrettiğini açıkladı. Gelişmeleri görebilmek adına biraz beklemek gerekli ama şu anda birkaç neden ve ihtimal var gibi görünüyor: Birincisi, "tamam vazgeçtim" deyip geri dönmesi; daha önce yapmıştı. İkincisi, "TFF'de FETÖcüler var" yönlü açıklamaları ve hakem camiasına eleştirilerinden dolayı çeşitli hukuki ve mali sıkıştırmalara maruz kalması. O yüzden biraz geri plana çekilmek istemiş olabilir. Metin Korkmaz eliyle yönetime devam eder. Üçüncüsü, parasının bitmiş olması ve Adana Demirspor'dan tamamen uzaklaşması. Başkan'ın en büyük sorunlarından biri iletişim stratejisinin düzgün olmaması. Attığı twitler ve açıklamalar fazla öfkeli. Çoğu zaman kötü Türkçe ile karman çorman açıklamalar yapıyor. Twitter (X) infosundaki yazılar/iddialar bile kötü yazılmış. En basitinden, Adanademirspor değil, Adana Demirspor yazması gerekli. Kulübün sosyal medya hesapları iyi yöneti

Demirspor Taraftarı Ayakta

 Adana Demirspor taraftarı, kendisini küme düşürmekle tehdit eden eski Başkanlarına karşı yaptığı açıklamalarla tavrını gösterdi. Umut Düşkün'ün başlattığı açıklama silsilesi, Şimşekler Grubu 'nun diğer liderleri, Ankara Tayfası , İzmir Tayfası ve diğer oluşumların net tavırları ile güçlendi. Ortak ses, kimse Demirspor'dan üstün değildir ve Demirspor tribünüyle vardır şeklindeydi. Yıllardır alt liglerde mücadele etmiş bir camiaya bu tehdit sökmedi.