Ana içeriğe atla

Ekranın Ardı...



Bir aracın üzerine yerleştirilmiş iki LCD ekran TV ve büyük hoparlörlerin karşısında ısırılan dudaklar, yolunan saçlar, sıkılan omuzlar, "bakamayacağım ulan" hezeyanları, sesimizi içeri duyurmalıyız heyecanı!

Bu adamların nereye baktığı belli: Yıllardır beslenen umudun, yutkunulan öfkenin, geçilen yolların, günlerin ve gecelerin biriktirdiği hisle; birkaç metre ötelerinde, hemen o duvarın arkasında dökülen terlere anlam katmak için, "dayan be Demir" demek için ordalar. Ellerinde olsa kablolardan sızıp yeşil çimlerin köklerinden çıkacaklar, hoparlörlerin titreşiminden içeride boş duvarlara çarpıp dönen seslere karışacaklar, "buradayız, seninleyiz, yeter ki oyna, Şimşek gibi oyna" diyecekler.

Belki bizim gurbette, uzaklarda hemen her hafta hissettiğimiz kabloları yeme, ekranı yumruklama öfkesi içindeler. Onlar da bir haftalığına, birkaç metreliğine gurbetteler. Televizyonun, internetin karşısındalar. Bu insanlar, ekranın kölesi olmuş değil, ekranın ardındaki olmuş durumda.

Yorumlar

coulibaly dedi ki…
'Deli gibi sevmek ruhumuzda var' pankartı gözüme çarpıp duruyordu, tv'de izlerken maçı evde. Sanırım bizi en iyi anlatan cümle o. Bazen deli gibi sevmek, bize zarar veriyor bu haftaki seyircisiz oynadığımız maç buna örnek. Bazen de deli gibi sevmek zaferi getiriyor. Stadda olamamanın verdiği üzüntüyle, duvarın arkasından takımına destek verip, biz burdayız yalnız değilsin diye destek veren taraftarın sesi belki de 3 puanı getirdi bize. Kaç takıma nasip olur böyle bir taraftar acaba. Başka bir örneği olduğunu sanmıyorum. O karede umut, birliktelik, zafere olan inanç var. Maçın sonunda gelen zafer var, yüreklerine sağlık...

Not: Sayfanın en üst bölümündeki, Bekir Çınar ve futbolcuların olduğu çok güzel bir kare vardı, değiştirmişsiniz. Bu kareyi, bloğun herhangi bir tarafına koyamaz mısınız?
yavuzy dedi ki…
Koyarız tabii ki; blogun tasarım işleriyle vertumnus ilgileniyordu ama kişisel yoğunluğu nedeniyle pek ilgilenemedi bu aralar. Blogun üstündeki banner, tayfanın sloganı olan pankart yenilendiği için değiştirildi.
türkayADS dedi ki…
Herkesten bir anı saklar bu yollar,
Herkesin acısı sevgisi kadar,
Güzelmiş çirkinmiş ne farkeder ki,
Deli gibi sevmek ruhumuzda var...

Bu blogdaki popüler yayınlar

Nesrin'in Hikayesi : "15 Saat 47 Dakika…Ve Toprak…"

Ön-Not: Nesrin Olgun Aslan’ın hikayesini yazmaya başladığımda kimi zaman soğuk bir suyun ve karanlığın içinde, kimi zaman sonunda varabildiğim bir kıyıda hissettim kendimi. Yazmaya devam ederken önce zor tutuyordum gözyaşlarımı, bir noktadan sonra akmaya başladı hepsi. Yazımı, ağlayarak bitirebildim ancak…Kendisinin web sitesinden (http://www.nesrinolgun.com) ve dönemin Hürriyet Londra Temsilcisi Faruk Zapçı’nın anılarından yararlandım, teşekkürlerimi sunuyorum…Çok uzatmadan, Nesrin’in Hikayesi’ne başlıyorum… 1964 Adana Yüzme havuzunun kenarında 7 yaşında kara kuru bir kız çocuğu duruyor. Havuzun içinde Adana Demirspor Kulübü yüzücüleri. Erkekler çoğunlukta. Küçük kız etrafına bakıyor. Sadece 4 kız çocuğu var. Nesrin, Adana Demirspor’un 4 kızından biri oluyor o gün…Giriyor havuza. 1973 – 1975 Adana Nesrin, 16 yaşında. Yüzüyor. 7 yaşında girdiği havuzdan, kısa mesafede 100’e yakın madalya ve şilt çıkartıyor. Kışları masa tenisi oynuyor, Türkiye 2.liği, Türkiye 3.lüğü var. 17 yaşında mar...

Sahadan Çekildik

 Ligden düşerken bile şeklimiz belli, çünkü Alemin Delikanlısı Adana Demir... Galatasaray maçındaki kör göze parmak penaltı kararı rezaletine karşı, yönetim takımı sahadan çekti. Son 2 sezondur rezalet yönetimimiz, aleyhimize hakem hatalarını kolaylaştırıyordu. İki yanlış bir doğru etti. Türk futbolunun her yerden dökülen imajına, yıkılan bir Demirspor karşı çıkabilirdi sadece. O da oldu, biz yaptık! Bundan sonra İstanbul takımlarınızla size iyi eğlenceler...

Sezon Değerlendirmesi

 Bu sezon için saha içini konuşmak anlamsızdı ama yine de söylemek gerekir ki sahadaki mücadele o kadar da kötü değildi. Geçen sezon 2. ve 3. lig takımlarında kiralık oynayan oyuncularımızla idare ettik. Son haftalarda sahaya çıkacak kadroyu zor tutturduk. Sezon başıyla sonu arasında kadroda büyük değişimler oldu. Bütün bunların sorumlusu, paraları ödemeyen Murat Sancak ve yönetimiydi. Bir yerde patlama yapar diye umut bağlamadığımız genç oyuncular maçların belli anlarına kadar direnci ayakta tuttular. Ancak son bölümlerde oyundan düştük; kadro derinliği olmadığı için de en ufak kişisel hata, sakatlık ya da kart cezaları sonuca direkt etki etti. 2-0'dan öndeyken kaybettiğimiz maçlar oldu. Tabii rakiplerin bizim maçı çeviremeyeceğimizin farkında olmaları, her halükarda kazanırız düşünceleri kendi adlarına tempoyu yükseltmelerini engellemiş olabilir. Yine de şans faktörü yanımızda olsa puan alacağımız bir kaç maç daha vardı diye düşünüyorum. Sezon başında yazdığım gibi, şerefli mağlu...