Ana içeriğe atla

Perşembe Konukları #26-"Antalya İzlenimleri"

---
Birkaç dakikayla cumaya sarkmış bir perşembe konukları yazısı. ODTÜ'lü akademisyen arkadaşımız Müslüm, Antalya'daki izlenimlerini bizimle paylaşıyor.
---


Hikayemin başı birçoğunuz için tanıdık gelecektir: Yapılmayı bekleyen bir ton işin arasında ziyaret edilen yerel haber siteleri, spor blogları ve sonuç olarak uyanan orda olmalıyım duygusu... Ek olarak, Tarsus ve Gençlerbirliği maçlarını saymazsak, bu bünyenin hiç deplasman havası solumamış olduğu gerçeği de imdada yetişince kendimi ikna etmem zor olmadı diyebilirim.

Sonuç olarak apar topar Antalya’nın yolu tutuldu ve bir gün önceden akraba evine konuşlanıldı. Maç günü erkenden Adana’dan gelen kafileyle buluşmak üzere, Livorno-ADS atkım ve kulaklığımda Bandista’nın ezgileriyle stada doğru yola çıktım. Biraz saatin erken olmasından, biraz da bu keyfi biraz daha uzatmak istememden yürümeye karar verdim. Yaklaşmaya başladıkça stada, ikişer üçer kişilik gruplar halinde Demirsporlularla karşılaşmaya başladım. Stadın önüne geldiğimde ise sağlı sollu oturan, uzanan kalabalık demirspor taraftarıyla olağan bir maç günü 5 Ocak Stadı manzarası vardı. Birazdan kıpırdanmalar başlıyor yavaştan. Ufaktan tezahüratlar, “Buraya gelmeyen Mersinli olsun” türünden psikolojik baskılarla(!) oluşturulan küçük gruplar ve bildiğim tezahüratların yanında kulağıma çalınan yeni bestemiz: “aleme rest çek”.

Maç saatine kadar ne yapacağımızı düşünürken, stadın kapısında bir sürprizle karşılaştık. Bizden önceki maça Demirspor taraftarlarının alınması yasaklanmış. Emir büyük yerdenmiş, ne yapalım, ünümüz bizden önce gelmiş demek ki. Bu arada yanımıza gelip gayet kibarca daha ne kadar burda kalacağımızı soran polisleri de unutmamam lazım. Onların da duaları kabul oldu sanırım. Sessiz sedasız tamamladılar maçları, bizden sonra. Başarısız giriş denemelerimiz sırasında, kapıdaki güvenlike biraz muhabbet kurmayı başardım ve sordum: “Üç büyükler dışında ortalama kaç kişiye oynuyorsunuz burada?” Cevap, “Valla, her maçı dolduruyoruz” şeklinde geldi. Pek inanmamıştım girip stadı görmediğim için, girince ilk şaşkınlıkla beraber hak verdim. Çünkü sahasıyla, tribünleriyle bizim gençlik stadının bir eşiydi resmen. Bırakın 5 Ocak’ı, ODTÜ Devrim’le bile başetmesi zor, o kadar söyleyeyim. Bombeli kendine has görünümüyle maraton, ekran hakikaten şişman gösteriyor dedirtiyor.

Stada girmemeyi çok takmadık, çocuklar da gelmişken yüzmek istiyorlardı. Hemen parkın yanından denize indik. Saçsız, orta yaşlı bir adam şezlongda uzanmış halde gelin bakalım, beni tanıyor musunuz diye sordu? Meğerse asbaşkanımız Erdeniz Çelebi’ymiş. Arkadaşlar denize girerken kısa bir sohbet imkanı buldum.

Yavaş yavaş stadın önüne gelirken, yasağın(!) da erkenden kalktığını ve bizi de içeri almaya başladıklarını gördük. Karşıda da bir hareketlilik var o dakikalarda, 250 kadar Tavşanlı taraftarı da geldi maça. Ve maç başlıyor, iki birbirine denk takımın mücadelesi gibi. Belki onlar, biraz daha iyi ilk yarıda. İlk yarı sonunda mutsusuz, herkes söyleniyor.

Devre arasında yanımızdaki bir adamla sohbete başladık. Tekelciymiş, “Adıyaman çadırından”. Antalya’ya çalışmak için gelmiş, akrabaları aracılığıyla bir iş bulmuş şimdilik. Ne olacak peki durumunuz diyorum? Bekliyoruz diyor. Bir de lafını koymadan edemiyor en son: “Ah biz çıkacaktık ki kesin yenerdik bu Tavşanlı’yı”.

Oysa biz ikinci yarının başına çok daha etkili başlıyoruz. Hatta, şutlar, kaçan pozisyonlar derken, uzunca bir süre tek kaleye dönüşmüştü maç. Şimşekler yine maç boyunca susmazken, gözüm tribünün güney tarafında bulunan 1000 kadar taraftara takıldı.formasıyla, atkısıyla antalyalı olmadıkları belli olan bu grup sadece oturup seyretti. Aynı tanıdık manzara, bilmiş tipler eleştirel gözlerle izliyorlar maçı. İsterse bedava olsun, insan 12 saatlik yolu çekirdek çitleyip maç seyretmek için gelir mi diye sormadan edemedim. Bu arada 100-150 kişilik Antalyaspor taraftarının hakkını yememek lazım. Hiç susmadan 120 dakika destek oldular bize. Tayfun’un yüzde yüzlük denilen pozisyonunu maalesef göremedim o hengamede. Açık bir penaltıyı ise hakem es geçti. İkinci yarının ortaları zaten Tavşanlı’nın sahada durduğu, tükendiği dakikalardı, her şey son vuruşa kalmıştı, ama bir türlü gelmedi o son vuruş. Sonuç da tek ümidini penaltılara bağlamış gözüken Tavşanlı, maçı önce uzatmaya, sonra penaltılara götürmeyi başardı. Aydın topun başına geldiğinde, “Atamayacak” dedi yanımdaki arkadaşım, “Gelişinde hayır yok ki”. Malum önce Aydın, sonra kaleci Ömer umutları boşa çıkartınca o an herkesin dünya başına yıkıldı sanki. Donduk kaldık önce, sonrası ise küfürler, ağlamalar ve sahaya yağan koltuklardı.

O an önümdeki birine kaydı gözlerim, Başkandı. Yapmayın çocuklar dedi bir kaç kere, sonra o da yığılıp kaldı koltuklardan birine. Bu yılın acısı değildi bu belli ki. Yılların birikmişliği öfke, hüzün ve isyanla karışık kor bir alev gibi çıkmıştı tekrar. Apar topar vedalaştık. Otobüs yol aldı Adana’ya. Şimdi yine tek başımayım Antalya’da, saat on ikiyi geçti bu arada. Yolda maçı merak eden esnaflar önce şaşırıp sonra da “Hadi ya, koskoca Demirspor?” “Şu hale bak?”, “Ne, Tavşanlı’ya mı yenildiniz? gibi tepkiler veriyorlar. Yürüyerek dönüyorum yine, Levent Yüksel sesleniyor bu kez müzikçalarımdan:

“tut, asırlık umutlarla acılarla.
tut, bırakma peşini hayatın ateşini gel…
ah, akıp gider oyun akıp gider
devam eder hayat...”

(Haftaya: Antalya’daki Adanalılar, Karadenizli Futbolcularla sohbet ve Tavşanlı-Karadeniz maçı izlenimleri)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ben Bunu Hak Ettim...

Bugüne kadar yazdığım en zor yazılardan biri bu.  Yanımda küçücük iki çocuk vardı maçta, sevdim onları öptüm. Hatta babası yorulmuştu da aldım onu omzuma maçı bir süre birlikte izledik. O esnada çocuğun nasıl heyecanlandığını gördüm. Bacakları kasılıyordu, boynumun sıkıştığını hissettim. Sonra bağırdı ve akabinde ellerini vücudunu titreme alacak kadar sıktı. Bu çocuk sanırım 4,5-5 yaşlarındaydı. Tam benim kızımın yaşlarında. İşte o anda aslında anlamalıydım hak ettiğimi bu belayı. Çünkü ben de çocuklarımı bu acıya götürüyorum. Onlar acıya doğru yürürken, ben her Demirspor deyişlerinde mutlu oluyorum. Her mavi-lacivert deyişlerinde mutlu oluyorum. Onlar da bana başarı videosu gönderiyorlar.   Ben böyle bir babayım işte. Çocuklarının bu tür videolarına bakıp, duygulanan mutlu olan bir babayım. Onlara mavili, armalı kıyafetler alıp ellerimle uçuruma götüren bir babayım. Tabi ki Allah belamı verecek.  Kendi isteğim dışında görev yerim değiştirildi. Ailem paramparça oldu. Ta

NE OLDU SİZE?

En sonda söyleyeceğimi en başta söyleyeyim. Bu bir tribün yazısıdır. Tribünlere yazılmıştır. Demirspor tribünlerine.  Sasa Polyester Sanayi A.Ş.  Baştuğ Metalürji San. A.Ş.  Beyteks Tekstil San. Tic. A.Ş.  Elita Gıda San. Tic. A.Ş.  Abdioğulları Plastik Ambalaj San. A.Ş.  Dioki Petrokimya San. A.Ş.  Güney Çelik Hasır ve Demir Mamulleri San. Tic. A.Ş. Bu şirketler ISO kayıtlarına göre Türkiye’nin en büyük 300 firması içinde Adana’da faaliyet göstermekte olanlar.  Bu şirketlerden bir tane forma reklamı aldık mı?  Stad sponsorluğu?  Ne bileyim altyapı desteği?  Kim takımı fonluyor?  Murat Sancak ve ilişkili şirketleri, çevresi vesilesi ile kulübe kazandırdığı sponsorlar.  Adana bu, Demirspor bu. Bunu unutmamak gerekir. Ben Murat Sancak’ı bir başkan, bir ağabey olarak çok seviyorum ve çok takdir ediyorum. Kulübümüz üzerindeki emeklerini asla yok sayamam. Benim diyen Adanalıdan, benim diyen Demirsporludan daha fazla katkısı var kulübe.  Bugün dünya yıldızı futbolcu alırız almayız ama bekley

Adana Demirspor: 4 - Beşiktaş: 2

 Adana Demirspor varsa umut vardır. 3. kalecisi, yedek oyuncusu, sahası, tribünü fark etmez; Demirsporlu devam eder! Bugün 4-0'a getirdiğimiz maçtan iki farklı galip ayrıldık. İç sahadaki kayıpsız gidişat devam etti. 3. haftanın erteleme maçında, öncesinde hafta sonunun kaleci ve kırmız kart krizlerinin damga vurduğu, maç içinde ilk golü atan Belhanda'nın da fenalaşıp oyuna devam edemediği, 2008'li yedek kaleci, 2005'li yedek oyuncularla kadroyu tamamladığımız günde yine skor üretmeyi bildik; yediğimizden fazlasını attık. İşte kazanmanın yolu bu! Belhanda, Niang, Emre Akbaba ve Yusuf Erdoğan'la fileleri sarstık. Niang'ın dördüncü, Yusuf Erdoğan'ın üçüncü golleri oldu. Bu lige damga vuracağımızı biliyorduk; öyle olmaya devam ediyor.