Ana içeriğe atla

Dünya Kupası #1

Dünya Kupası'nın başlamasına iki aydan az zaman kaldı. Kupanın karnaval havası her zaman hoşuma gider. Bu renk cümbüşünü kolay kolay bulmak mümkün değil. Dünya gözüyle, Dünya Kupası'nı canlı canlı izlemek en büyük hayallerimden; 2006 bunun için mekan olarak çok uygundu ama ben değildim. Bundan sonra "yapılacaklar" listemin ilk üç sırasında...

Kişisel Dünya Kupası hafızamı yokladım; çıkanlar şöyle:

İlk Dünya Kupam, İtalya 1990. Kupanın maskotunun olduğu cırtcırtlı ayyakkabılar çok modaydı. Doğal olarak bende yoktu. O yıllarda Eskişehir'deydik. Kupadan aklımda kalan üç şey: -Herkes gibi- Roger Milla, şimdilerde erotik sayılabilecek kısa şortlar ve İtalyan rejisinin maç skorunu, kalan süreyi ve giren çıkan oyuncuları gösterdiği nokta noktalı ekran grafiği.



Milla'nın gol sonrası köşe bayrağındaki sevinci, biz Avrupalılar için çığır açıcıydı. ABD'nin adını ilk kez futbol sahasında duyuyordum; Çekoslavakya'yı da son kez...


(Bu tükürüklüyü tanıdınız mı?)

Milla'nın Kamerun'u sürprizin kralını yapıp çeyrek finale yükselmişti. 2-1 öndeyken Lineeker'in gazabına uğradılar. Ondan sonra garip şekilde-aslında garip değil- favorilerle değil hep olası sürprizlerle ilgilendim. Kupanın finalini Çamlıyayla'da, Almancı halamdan getirttiğim siyah beyaz tv'de, zoraki ayarladığımı TRT'de, karıncalı bir ekranda seyretmiştim herkes uyurken. Brehme'nin vuruşu ve Maradona'nın gözyaşları.

Kupadan önce kimsenin tanımadığı, sonrasında da bir daha pek ismini duymadığımız Schilacci de bir diğer sürprizi yaparak gol kralı olmuştu.

Ardından, ABD 1994. Sayelerinde, soccer ile football arasındaki farkı öğrenmiştik. Adana'daki ikinci senemizdi. Kupanın logosunun olduğu bir futbol topum vardı ki, Kameslerin egemenliğinde futbol topu sahibi olmak bir ayrıcalıktı. Maçlar Avrupa'da canlı izlenebilsin diye, ABD'nin en sıcak saatlerinde top oynuyordu garibanlar. Maçlar 22.00 ve 02.00'de yayınlanıyordu. 02'deki maçları izlemek için bizimkilerden zarzor izin alabiliyordum, izin alsam da ancak ilk yarılarına dayanabiliyordum uykusuzluktan.

Kupanın akılda kalanları: Tomas Brolin'in saçları, Letchkov'un keli ve renkli formalar. (Buraya tıklayın)


Bu kupayla birlikte, sürpriz üçüncüler dönemi de başlamış oldu. 2002'de bize de vuracaktı piyango. Ayrıca bu kupanın birçok vetaranı birkaç yıl içinde, Türkiye'nin yolunu tuttu. Letchkov, Kostadinov, Hagi, Kennet Anderson, Taffarel, Salenko gibi...

Kupanın sürprizi tabii ki İsveç ve Bulgaristan'dı. Finali yine yaylada, bu kez renkli televizyonda rahmetli dedemle seyretmiştim. Kaçırdığı penaltı sonrası rahmetlinin bütün suçu Baggio'nun garip saçına kesmesi ve kesif küfrü hala kulaklarımda.





Bu kupa, Bebeto, Romario ikilisinin gol sonrası bebek kutlaması ile de çığır açmıştı. Brezilya'yı şampiyon yapan teknik direktör Parreria da Türkiye'ye gelip, Fenerbahçe'yi 1996'da, 7 yıl aradan sonra şampiyon yaparken, takım birçok maçta sahaya Brezilya 94 formasıyla, sarı düz forma-lacivert şort tertibiyle çıkmıştı. O zamanın Brezilya kaptanı Dunga da şimdi milli takım teknik direktörü.



(devam edecek)

Yorumlar

serdanka dedi ki…
nostalgia :)
Fırat Ateş dedi ki…
En sevdiğim Dünya Kupası maçları İtalya 90'dı.

Her ne kadar, o zaman ki adıyla "Federal Almanya" şampiyonluğu göğüslese de, Milla'yla beraber, Kamerun'un başarısı kaldı aklımda. Şampiyonadaki maçlarda Türkiye de bir çok insanın Kamerunu desteklediğini hatırlıyorum...

Bu güzel hatırlatma için teşekkürler Yavuz.
Hakan HOŞCAN dedi ki…
Benimde ilk yarım yamalakta ols izlediğim şampiyona 94 dünya kupasıdır. aklımda çok şey kalmamış, ama Roberto Baggio' nun kaçırdığı penaltıı an be an hatırlyıorum. Tafarel' idelirircesine koşuşunu vs. ama aklım başımda olarak izlediğim ve birçok şeyi net hatırladığım şampiyona 96 avrupa şampiyonasıydı. Vlaovic (ismini yanlış yazıyor olabilirim) isimli Hırvat futbolcuyu, Alpay' ın devirse mi? Devirmesem mi? diye düşünürken yediğimiz gol, Vedat' ın yarılan alnı, Rüştü' nün tecrübesizliklerinden dolayı hatalı çıkışlarıyla birlikte yediğimiz golleri, Saffet Sancaklı' nın Danimarka'ya atıığı fakat hakemin ofsayt dediği posizyonu, fenando coulto( ismini yanlış yazıyor olabilirim) gol sonrsı ilginç sevinci, Kubilay Türkyılmaz' ın İngiltere'ye attığı golü ve bu nun gibi birçok olayı anlık hatırlıyorum. Birde şunu belirtmek isterim, Çekoslavakya ismiyle en son bu şampiyonaya katıldılar, bu yıldan sonra slovakya ve çek cumhuriyeti olarak iki ülke oldu.

Dip not: Bora' yı Alpay'a değişmem demesseniz sevinirim, gene aynı şeyi yaşarsak konu dağılır gider :D

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ben Bunu Hak Ettim...

Bugüne kadar yazdığım en zor yazılardan biri bu.  Yanımda küçücük iki çocuk vardı maçta, sevdim onları öptüm. Hatta babası yorulmuştu da aldım onu omzuma maçı bir süre birlikte izledik. O esnada çocuğun nasıl heyecanlandığını gördüm. Bacakları kasılıyordu, boynumun sıkıştığını hissettim. Sonra bağırdı ve akabinde ellerini vücudunu titreme alacak kadar sıktı. Bu çocuk sanırım 4,5-5 yaşlarındaydı. Tam benim kızımın yaşlarında. İşte o anda aslında anlamalıydım hak ettiğimi bu belayı. Çünkü ben de çocuklarımı bu acıya götürüyorum. Onlar acıya doğru yürürken, ben her Demirspor deyişlerinde mutlu oluyorum. Her mavi-lacivert deyişlerinde mutlu oluyorum. Onlar da bana başarı videosu gönderiyorlar.   Ben böyle bir babayım işte. Çocuklarının bu tür videolarına bakıp, duygulanan mutlu olan bir babayım. Onlara mavili, armalı kıyafetler alıp ellerimle uçuruma götüren bir babayım. Tabi ki Allah belamı verecek.  Kendi isteğim dışında görev yerim değiştirildi. Ailem param...

Nesrin'in Hikayesi : "15 Saat 47 Dakika…Ve Toprak…"

Ön-Not: Nesrin Olgun Aslan’ın hikayesini yazmaya başladığımda kimi zaman soğuk bir suyun ve karanlığın içinde, kimi zaman sonunda varabildiğim bir kıyıda hissettim kendimi. Yazmaya devam ederken önce zor tutuyordum gözyaşlarımı, bir noktadan sonra akmaya başladı hepsi. Yazımı, ağlayarak bitirebildim ancak…Kendisinin web sitesinden (http://www.nesrinolgun.com) ve dönemin Hürriyet Londra Temsilcisi Faruk Zapçı’nın anılarından yararlandım, teşekkürlerimi sunuyorum…Çok uzatmadan, Nesrin’in Hikayesi’ne başlıyorum… 1964 Adana Yüzme havuzunun kenarında 7 yaşında kara kuru bir kız çocuğu duruyor. Havuzun içinde Adana Demirspor Kulübü yüzücüleri. Erkekler çoğunlukta. Küçük kız etrafına bakıyor. Sadece 4 kız çocuğu var. Nesrin, Adana Demirspor’un 4 kızından biri oluyor o gün…Giriyor havuza. 1973 – 1975 Adana Nesrin, 16 yaşında. Yüzüyor. 7 yaşında girdiği havuzdan, kısa mesafede 100’e yakın madalya ve şilt çıkartıyor. Kışları masa tenisi oynuyor, Türkiye 2.liği, Türkiye 3.lüğü var. 17 yaşında mar...

Başkan Krizi

 Sahadaki kriz en tepeye de yansıdı; Murat Sancak dün akşam başkanlığı Metin Korkmaz'a devrettiğini açıkladı. Gelişmeleri görebilmek adına biraz beklemek gerekli ama şu anda birkaç neden ve ihtimal var gibi görünüyor: Birincisi, "tamam vazgeçtim" deyip geri dönmesi; daha önce yapmıştı. İkincisi, "TFF'de FETÖcüler var" yönlü açıklamaları ve hakem camiasına eleştirilerinden dolayı çeşitli hukuki ve mali sıkıştırmalara maruz kalması. O yüzden biraz geri plana çekilmek istemiş olabilir. Metin Korkmaz eliyle yönetime devam eder. Üçüncüsü, parasının bitmiş olması ve Adana Demirspor'dan tamamen uzaklaşması. Başkan'ın en büyük sorunlarından biri iletişim stratejisinin düzgün olmaması. Attığı twitler ve açıklamalar fazla öfkeli. Çoğu zaman kötü Türkçe ile karman çorman açıklamalar yapıyor. Twitter (X) infosundaki yazılar/iddialar bile kötü yazılmış. En basitinden, Adanademirspor değil, Adana Demirspor yazması gerekli. Kulübün sosyal medya hesapları iyi yöneti...