Ana içeriğe atla

Kendimizle Yüzleşmeye Devam Edelim...

Mardinspor maçının 87. dakikasında penaltı pozisyonu oldu. İfadelere göre mutlak penaltıyı hakem vermedi. Maçı internetten takip ettim ama görüntü bulanık olduğu için yorumda bulunmam doğru olmaz.

Oyun iyi değildi, penaltı pozisyonuna kadar 6-7 tane gol pozisyonuna girmedik. Rakibe açıklar verdik. Top oynadığımız dönemlerde rakipten çok daha iyi bir kumaşımız olduğunu göstermemize rağmen, topu fazla oynamadık ve mağlup olmak işten bile değildi. Araya toplar kaçırdık, güven vermedik. Performansımız yeterli değildi. Takımımız deplasmanda nagalip.

Tüm bunlar ortada iken, hakem ve verilmeyen penaltı bahane olarak ortaya koyulmasın. Böyle alışkanlıklar edinilmesin. Yukarıdaki açıkları kapatınca zaten bu bahanelere gerek dahi kalmayacak. Kendimizle yüzleşmeye devam edelim.

Yorumlar

Jose Marti dedi ki…
Pozisyonun penaltı olduğu kanaatinde değilim. Pozisyonu bir kez gördüm, ikinci kez görmeye ihtiyaç hissetmedim, penaltı değildi. Metin Kurgun çok bariz taraflı yorum yapıyordu.
Adana Demirspor, Göztepe gibi takımların bazı taraftarları mazilerine, taraftar potansiyellerine bakarak her maçtan galip geleceğini zannediyor. Mazinle Mardinspor'u yenemezsin. İyi bir takımın varsa da yenemezsin; iyi bir takımın olacak ve iyiye yakın mücadele edeceksin. Üç yıl önceki gibi bir kadromuz yok, daha sınırlı bir bütçeyle ve bence akıllı transferlerle bu şartlar içinde mantıklı bir kadro oluşturuldu. Çok iyi niyetli bir yönetim var. Takımın kadrosunun "yenilmez armada" veya "her maçı kazanır armada" olmadığını kabullenirsek daha doğru tepkiler üretebiliriz.
Mardinspor bizim rakibimiz değil diyerek iki adım öteye gidemeyiz.
Mardinspor gibi takımlar bizim rakibimiz ve bir kısmı bizi yenebilecek potansiyelde. Bizim takım her maçta iyi mücadele etmeli ve biz mağlubiyet pususuna yatmış kronik eleştirenler olmamalıyız(bizden kastım hepimiz; ben, sen, o, bütün demirsporlular).
Demirspor forması giyen futbolcuya(ihanet etmediği müddetçe) edilen hiç bir hakareti mazur görmüyorum.
Onur BİÇER dedi ki…
Sevgili Jose Marti, mağlubiyet pususuna yatmış kronik eleştirmenler, ifadesini biraz açabilir misin? Ne yapınca bu sıfat hak edilir, bunu da açıklamanda belirtirsen sevinirim.
Jose Marti dedi ki…
Aslında böyle birisi yada birileri yok. Takım mağlup olsun da eleştirelim diye düşünen hiç kimse yok.
Bir çok siteye bakıyorum, Demirsporla ilgili taraftarların yorumlarını okuyorum ama kötü günde de, mağlubiyette de arkandayız diye yorumları nadiren görüyorum.
Bu takım henüz namağlup. Ama illa ki mağlubiyet yaşayabiliriz, beraberlikte eleştiriyoruz(sadece blogu kastetmiyorum, Demirspor'la ilgili her hangi bir yere yazı yazan, yorum bırakan herkesi kastediyorum), mağlubiyette ne diyeceğiz, merak ediyorum.
Eleştiri, eleştiri, eleştiri bir noktadan sonra bunaltıyor; en azından beni.
Destek olmak sadece yönetimin yaptığı olumlu projelerle sınırlı kalmamalı; tribünde flexi kart diye bağırmak futbolcuyu motive eder mi, sanmıyorum.
Olacak bu sene, yenilseler de olacak, berabere kalsalar da olacak..
Onur BİÇER dedi ki…
Futbolcuyu deplasmanda Şimşekler Grubu en iyi şekilde motive ediyor. Bıkmadan usanmadan destekliyorlar takımı da futbolcuyu da. Berbat bir oyun sergileniyor, adamlar yanlarına çağırıyor, alkışlıyor destek veriyor. Ama bu moral futbolcuya yetmiyor. Taraftar motivasyonu değil sanki sorun, öyle olsa deplasmanda gerekeni yapardık. Yani en azından daha motive savaşırdık ama ben bunu göremedim.

Yönetimin yaptığı projelere destek vereceğiz, peki gerçekten futbolculara destek vermeli miyiz? Bunu tartışmak istiyorum. Sadece seninle değil Jose Marti, okuyan herkesle.

Yöntem herhangi bir internet sitesi veya oluşum için nasıl olmalı?

Kötü oynayan futbolcuya çok iyiydiniz mi demeli?

Söylemleri ve uygulamaları arasında uçurum olduğunu düşündüğüm Hoca'ya alkış mı tutmalı?

Ya da susmalı mı?

Açıkçası blogda ağırlıklı olarak kendi yazılarım için konuşayım, ben şu yolu seçtim. Çıkıp futbolculara satılıksınız demedim, karaktersizsiniz demedim, beş para etmezsiniz demedim, küfürü hak ettiniz demedim. Aksine kalitelisiniz dedim, bu ligin üstündesiniz dedim. Çıkın topunuzu oynayın, primi hak edin dedim. Bunu yapabilecek güçte olduğunuzu oyunun belli bölümlerinde gösteriyorsunuz dedim. Oyunun tamamına yayın dedim. Bir kentin kaderi sizin ellerinizde dedim. Bu, futbolcuları bunaltır mı?

Konuyu blog özünde yazmamın sebebi şu: Diğer internet sitelerinde futbolcular veya takıma ilişkin yapıcı veya yıkıcı bir eleştiri, uyarı yok. O nedenle muhatabı ister istemez bu blog oluyor. Altlara bırakılan yorumları kastediyorsak eleştirilere ilişkin, taraftarın o yorumdan daha çok sesinin çıktığı yer tribün. Tribünde gittiği zamanlarda Ankara Tayfası dahil kimse "Fleksi Kart" diye bağırmıyor. O halde buradan şu sonucu çıkarabilir miyiz?

Tribünde tepki verilmesin, blogda mevcut haliyle sorun yok? Ya da blogun genel tarzından bunalmıyorum, tribünün genel tarzından bunalıyorum?

Blog açısından da bir bunaltıcı durum söz konusu ise öneri nedir?
Jose Marti dedi ki…
Bir kamyon dolusu yazı yazdım, bağlantının kopuşuyla birlikte hepsi kül oldu. İlk halı saha buluşmamızda konuşuruz ayrıntılı :)
Ne yazmıştım pek hatırlamıyorum ama özeti şuydu galiba. Blogda eleştiri olacak elbette. Futbolcu da eleştirilebilir, hoca da, yönetim de. Ancak eleştirirken yapıcı olmak ve eleştirimin yararı ne olacak diye düşünmek gerekiyor. Takım deplasmanda bir puan aldı diye yerlere vurmadan evvel ikinci yarıda çok güzel top oynadığo 10-15 dakikayı es geçmemek gerekiyor.
Ve en önemlisi yazının içine "umut" serpiştirmek gerekiyor.
Onur BİÇER dedi ki…
Konuşuruz o halde maçta. :) O umudu serpiştirebilmeyi umardım, ama serpiştirebilecek gücü kendimde bulamıyorum.

10-15 dakikayı es geçtiğimi kabul etmiyorum, ama yetersiz görüyorsan elbetteki saygı duyarım.
göktuğ dedi ki…
Takımın altı maçınıda izlemiş birisi olarak söylüyorum. Demirspor taraftarında en fazla bulunan şey umut olmasına rağmen takımın oyunu umut bile vermiyor. Kazanmak için yapılması gerekenlerin hiçbirini yapmıyoruz. Şut atmadan, pozisyona girmeden gol atamayız. Biz her maç 5 pozisyona girsek atamasak tamam diğer maç atarız diye umut ederim. Biz her maç gol yemesek bu maç gol yemeyiz diye umutlanırım.Biz mücadele gösterip berabere kalsak tamamdır derim. Ama takımda 6 haftadır değişmeyen gerçekler var. Demirspor taraftarının takıma destek anlamında eksikliği yok. Ama oyuncuların mücadele ve onların emeğine karşı haksızlıkları var. Teknik ekibe gelince onlar taktiği oyuncuları sene başından belirlemişler bu olumsuzluğu giderecek müdahalerde bulunacaklarını düşünmüyorum. Bu olumsuzlukları giderecek güç futbolculardır. Evet yetenekliler , tecrübeliler , istediklerinde başarabilecekleri güç onlarda mevcut. Bu olumsuz gidişatın olumluya dönüşmesini bekliyoruz. Umutlanıyormuyum hayır ama umutlanmak istiyorum.
mustava dedi ki…
şu "yapıcı" eleştiri olayı da kabak tadı veriyor. "eleştirmeyin" demenin yeni bir metodu gibi.

yaşı ilerleyip, yıllar içinde hiçbir şeyin değişmediğini, aynı hataların tekrar tekrar tekrar yapıldığını gören birisi, işlerin varacağı sonucu az çok tahmin edebilen birisi nasıl sessiz kalabilir, "ekstra" sabır gösterebilir, yalandan umutlara sarılabilir? zaten takımın bu günkü haline rağmen hala zamanımızı demirspor ile geçirebiliyor, takımı takip edebiliyorsak o bahsedilen sabıra ziyadesiyle sahibiz demektir. ama bırakın da bir nebze de olsa gördükleri hataları söyleyebilsin insanlar. ayrıca kimsenin yazı aralarına umut serpiştirmek gibi bir misyonu olmamalı. umudu kim için, ne için vereceğiz? neden insanları kendi inanmadığımız şeylere kanalize etmeliyiz? topluma olan borcumuzu - eğer varsa - böyle mi ödemeliyiz?

teknik heyet, yetkili her merci gibi sorumluluk taşımaktadır. belirli kazanımlar karşılığı bu görevi üstlenmiştir. görevini layıkıyla yapabiliyorsa sorun yok, ama göz göre göre aynı hataları yapmaya devam ediyorsa bundan rahatsız olanlar çıkması da gidişatın, futbolun, hayatın doğal sonucudur. kaldı ki hoca da elbette kendini savunma hakkına sahiptir, hocayı savunanların da bu hakkı vardır. bunlar engellenemez haklardır.

insanlar olaylar karşısında her defasında sağduyulu davranamayabilir, kabul. ancak en yetkin sağduyuya sahip insanlara dahi yapıcı eleştiri salık veriliyorsa artık diyebilecek bir şey yok.

dileğim demirsporun başarılı olması, üst liglere uzak ara, stres yaşamadan çıkması. önümüzdeki maçlardan allah göstermesin alınacak kötü sonuçlar bu senenin de heba olmasına sebep olabilir. tamam futboldur, her sonuç vardır. bu temel kriteri asla göz ardı edemem, o kadar futbol cahili değilim. ama geçtiğimiz haftaların aynısı bir demirspor sahaya çıkıp puan kayıpları yaşarsa o zaman artık gerçekten eleştirinin bir anlamı olmayacak, çünkü ortada kazanılacak bir şey kalmayacak.
mustava dedi ki…
derken efsane (!) tekrar sahaya çıktı. bu da demirspor tarihinde kara bir lekedir :(

galip gelsek hocayı eleştirenlere reva görülecek lafların (gördünüz mü felaket tellaları, içimizdeki irlandalılar, pusuya yatmış hainler vs...) hiçbirisini karşıt düşüncedekiler için kullanmıyorum. olan demirsporuma olmuş zaten...

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ben Bunu Hak Ettim...

Bugüne kadar yazdığım en zor yazılardan biri bu.  Yanımda küçücük iki çocuk vardı maçta, sevdim onları öptüm. Hatta babası yorulmuştu da aldım onu omzuma maçı bir süre birlikte izledik. O esnada çocuğun nasıl heyecanlandığını gördüm. Bacakları kasılıyordu, boynumun sıkıştığını hissettim. Sonra bağırdı ve akabinde ellerini vücudunu titreme alacak kadar sıktı. Bu çocuk sanırım 4,5-5 yaşlarındaydı. Tam benim kızımın yaşlarında. İşte o anda aslında anlamalıydım hak ettiğimi bu belayı. Çünkü ben de çocuklarımı bu acıya götürüyorum. Onlar acıya doğru yürürken, ben her Demirspor deyişlerinde mutlu oluyorum. Her mavi-lacivert deyişlerinde mutlu oluyorum. Onlar da bana başarı videosu gönderiyorlar.   Ben böyle bir babayım işte. Çocuklarının bu tür videolarına bakıp, duygulanan mutlu olan bir babayım. Onlara mavili, armalı kıyafetler alıp ellerimle uçuruma götüren bir babayım. Tabi ki Allah belamı verecek.  Kendi isteğim dışında görev yerim değiştirildi. Ailem param...

Başkan Krizi

 Sahadaki kriz en tepeye de yansıdı; Murat Sancak dün akşam başkanlığı Metin Korkmaz'a devrettiğini açıkladı. Gelişmeleri görebilmek adına biraz beklemek gerekli ama şu anda birkaç neden ve ihtimal var gibi görünüyor: Birincisi, "tamam vazgeçtim" deyip geri dönmesi; daha önce yapmıştı. İkincisi, "TFF'de FETÖcüler var" yönlü açıklamaları ve hakem camiasına eleştirilerinden dolayı çeşitli hukuki ve mali sıkıştırmalara maruz kalması. O yüzden biraz geri plana çekilmek istemiş olabilir. Metin Korkmaz eliyle yönetime devam eder. Üçüncüsü, parasının bitmiş olması ve Adana Demirspor'dan tamamen uzaklaşması. Başkan'ın en büyük sorunlarından biri iletişim stratejisinin düzgün olmaması. Attığı twitler ve açıklamalar fazla öfkeli. Çoğu zaman kötü Türkçe ile karman çorman açıklamalar yapıyor. Twitter (X) infosundaki yazılar/iddialar bile kötü yazılmış. En basitinden, Adanademirspor değil, Adana Demirspor yazması gerekli. Kulübün sosyal medya hesapları iyi yöneti...

Nesrin'in Hikayesi : "15 Saat 47 Dakika…Ve Toprak…"

Ön-Not: Nesrin Olgun Aslan’ın hikayesini yazmaya başladığımda kimi zaman soğuk bir suyun ve karanlığın içinde, kimi zaman sonunda varabildiğim bir kıyıda hissettim kendimi. Yazmaya devam ederken önce zor tutuyordum gözyaşlarımı, bir noktadan sonra akmaya başladı hepsi. Yazımı, ağlayarak bitirebildim ancak…Kendisinin web sitesinden (http://www.nesrinolgun.com) ve dönemin Hürriyet Londra Temsilcisi Faruk Zapçı’nın anılarından yararlandım, teşekkürlerimi sunuyorum…Çok uzatmadan, Nesrin’in Hikayesi’ne başlıyorum… 1964 Adana Yüzme havuzunun kenarında 7 yaşında kara kuru bir kız çocuğu duruyor. Havuzun içinde Adana Demirspor Kulübü yüzücüleri. Erkekler çoğunlukta. Küçük kız etrafına bakıyor. Sadece 4 kız çocuğu var. Nesrin, Adana Demirspor’un 4 kızından biri oluyor o gün…Giriyor havuza. 1973 – 1975 Adana Nesrin, 16 yaşında. Yüzüyor. 7 yaşında girdiği havuzdan, kısa mesafede 100’e yakın madalya ve şilt çıkartıyor. Kışları masa tenisi oynuyor, Türkiye 2.liği, Türkiye 3.lüğü var. 17 yaşında mar...