Ana içeriğe atla

Deniz Kite'nin Yozgat İzlenimleri...

Az önce Deniz Hanım blogumuza bir mail gönderdi. Bizimle birlikte birkaç yerle daha paylaştığını belirttiği bir mail. Kendisinden aldığımız izne istinaden Yozgat kampı izlenimlerini buradan aktarıyoruz.

"Yozgat Kampı’nda Sonra

Geçen hafta çarşamba sabahı Adana Demirspor Kampına gitmek için yola çıkmaya hazırlanıyordum. Sanırım içimde biraz merak ve biraz da heyecan vardı. Merak görevimin yeni olmasından, heyecan ise, sezon sonunda 70.yılını kutlamaya hazırlanan Demirspor Futbol Takımı içinde sorumlu bir pozisyonda yer almaktan kaynaklanıyordu. Yozgat Kampı başlamadan önce tüm sporcularla tanışmış ve onlarla kısa bir sohbet gerçekleştirmiştik. O görüşme de, takımın kendi içinde de bana benzer duygular taşıdığını biliyordum. Dahası, keyifli bir havaları ve kaynaşmaları var gibi görünüyordu.

Sabah saat 7.00 gibi beni ve oğlum Tony’i Yozgat’a götürmek üzere, Yılmaz Bey evimize geldi. Sabahın erken saati olmasına rağman inanılmaz nemli, sıcak ve bunaltıcı bir hava vardı. Önce kendime yol keyfi yapabilmek için kocaman bir filtre kahve aldım ve hemen ardından klimalı araca binerek beş saat kadar sürecek yolculuğumuza başladık.

Monoton olmayan bir manzara eşliğinde, ne zaman klimanın kapatıldığını anlayamadığımız serin dağ havası içinde ve verdiğimiz bir moladan sonra kampın yapıldığı ve gerçekten Yozgat şehrini tam da tepeden gören otelimize ulaşmış olduk. Öğle yemeği zamanıydı; o sebeple odamıza yerleşir yerleşmez yemek yemekte olan takıma katıldık.

Sporcular uzunca bir masada oturmuşlardı. Teknik Direktör Kerim Bey, antrenörler Alp ve Hakan Hocalar ve diğer yönetici kadrosu da sporculardan ayrı ve yuvarlak bir masada yemeklerini yiyiyorlardı. Birden bire masadan kalkan her spocunun birazda gülerek Kerim Bey’e şöyle dediğini duydum:

- Afiyet olsun!

Kerim Bey bir, iki derken neredeyse yemek yemeğe vakit ayıramamacasına afiyet olsun’ları cevaplamaya başladı. Bu arada yavaşca ve keyiflice söyleniyordu da; öyle ya, oturuken ve kalkarken 28 sporcuya 28’er kereden afiyet olsun demek 56 kez aynı cümleyi tekrarlamak anlamına geliyordu!

Öğleden sonra, saat 17.00 civarında benim anterman ve diğer herkesin idman dediği etkinlikte ilk kez sporcuları izledim. Aynı günün akşamında tüm sporcularla kampın ilk toplantısını yaptık. Mediasyondan gelen basit kurallarımız vardı: Toplantılarımızın içeriği, herkes aksini karar vermedikçe gizli olacaktı, belli bir gündem içinde herşeyi konuşabilirdik ve herkes, azami fayda için, olabildiğince açık ve dürüst olacaktı. Daha önce benzer bir çalışma yapan herhangi sporcu olup olmadığını sorduğumda birkaç kişi başka takımlarda psikolojik danışmanlık aldıklarını söylediler. Dediklerine göre oynadıkları bir iki takım oyuncu motivasyonu arttırmak için bazı kimselerle çalışmış. Gülerek anlatılanlardan anladığım, özellikle bir tanesinin, sezon dahi bitmeden, kendisinin bir psikoloğa ihtiyaç duyacak hale gelmiş olmasıydı. İşte sporculardan bana ulaşan ilk uyarım da bu oldu: Futbolcularla çalışmak zordu!

Mediatör olmanın en güzel yanı, herhangi yargıya sahip olmamaktır. Bu şekilde düşününce, zor veya kolay gibi kavramlar da anlamını yitirir. Çünkü şeyler sadece oldukları gibi olurlar. Bu bakış açısı sayesinde Adana Demirspor Futbol Takımı benim için çok daha farklı bir anlama bürünüyordu: Herbiri eşsiz ve aynı zamanda birbirini tamamlayan profesyonel insanlar grubu. Benim bu sezon boyunca devam edecek iki rolümden biri gözlem yapmak ve gözlemlerimi takımla toplu veya bireysel görüşmeler şeklinde paylaşmaktı. Diğer rolüme gelince, yaptığım bireysel koçlukla sporcuların herbirinin kendi hedeflerini takımın hedefiyle birleştirebilmelerini sağlamak ve takım ruhunun oluşmasına olumlu katkıda bulunmaktı. Bunlarla birlikte, önemli bir çalışma hedefim vardı: Sporcuların istedikleri an, istedikleri konuları konuşabilecekleri bir kişi olarak, oluşabilecek sorunları hep birlikte çözebilme beceri ve koşullarını sağlamak.

Sonraki günlerimiz, antrenmanlar ve bireysel ve toplu görüşmelerle devam etti. Daha en baştan tüm takıma söylediğim bir şey vardı: Benim çalışmam bir karşılıklı öğrenme süreci olacaktı; onlar benden ve ben de onlardan öğrenecektim. Nitekim bu kamp sürecinde kalecilerin ve defans oyuncularının 90 dakika boyunca ve sürekli, oyuna ve topa iyi odaklanmaları gerektiğini, kendi sahaları ile rakip sahada sürekli yer değiştiren orta saha oyuncularının maksimum kondisyona ihtiyaç duyduklarını ve forvetlerin belki de en atak ve hızlı düşünen oyuncular olmaları gerektiğini öğrenmiş bulunuyordum. Bu arada kimin nasıl antrenman yaptığını izlerken edindiğim izlenimleri de oyuncularla ve antrenörlerle paylaştım. Aldığım geribildirimler sayesinde, doğru tespitler yapabildiğimi anladım.

Antrenmanların yanı sıra yaptığımız etkinlikler takımın kaynaşmasına fayda sağladı. İyi bir takım ruhu yakalandığını düşünüyorum ve buna emeği geçen herkese gerçekten bir teşekkür borçluyuz.

Şu anki haliyle, Adana Demirspor Futbol Takımı için söyleyebileceğim şeyler şunlar olabilir:

Genel kanının aksine, son derece eğitimli bir futbol takımıyla karşılaştım; oyuncuların tamamı en az lise mezunu, bir kısmı üniversitede okuyor ve aralarında üniversite bitirmiş olanlar da var.
Adana Demirspor Futbol Takımı neredeyse bir orkestra oluşturacak kadar yetenkli ve bilgili müzisyen futbolculara ve teknik kadroya sahip
Tüm takım ve ekip son derece nezaketli ve yardımsever
Herkes son derece hedef odaklı
Takım içinde herkes birbirini destekliyor ve birbiriyle saygı ve uyum içinde
Kerim Hoca ile Alp ve Hakan Hocalar son derece işin ehli kişiler
Ve Bekir Bey gerçekten Adana Demirspor’a kendini adamış görünüyor!
Sanırım Adana Demirspor için 70.yıl keyifli başarılara gebe.


Şimdilik bu kadar…

Deniz Kite

29 Temmuz 2009, Adana"
Deniz Hanım'a ilgisi için teşekkür ederiz.

Yorumlar

yavuzy dedi ki…
Demirspor'da bir mediatör ha! İnanmak zor, ama gerçek işte... Keyifle okudum, çok teşekkürler Deniz Hanım. Demirspor değişiyor, gelişiyor. Buna katkı sunan herkese çok teşekkürler. Bizim sorumluluğumuz da bu sürece nasıl katkı koyabileeğimizi düşünmek ve eyleme geçmek...
geyik1940 dedi ki…
Detaylı paylaşımınız teşekkürler Deniz Hanım, taraftara da geribildirim de bulunmak lazım tabi ki:)

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ben Bunu Hak Ettim...

Bugüne kadar yazdığım en zor yazılardan biri bu.  Yanımda küçücük iki çocuk vardı maçta, sevdim onları öptüm. Hatta babası yorulmuştu da aldım onu omzuma maçı bir süre birlikte izledik. O esnada çocuğun nasıl heyecanlandığını gördüm. Bacakları kasılıyordu, boynumun sıkıştığını hissettim. Sonra bağırdı ve akabinde ellerini vücudunu titreme alacak kadar sıktı. Bu çocuk sanırım 4,5-5 yaşlarındaydı. Tam benim kızımın yaşlarında. İşte o anda aslında anlamalıydım hak ettiğimi bu belayı. Çünkü ben de çocuklarımı bu acıya götürüyorum. Onlar acıya doğru yürürken, ben her Demirspor deyişlerinde mutlu oluyorum. Her mavi-lacivert deyişlerinde mutlu oluyorum. Onlar da bana başarı videosu gönderiyorlar.   Ben böyle bir babayım işte. Çocuklarının bu tür videolarına bakıp, duygulanan mutlu olan bir babayım. Onlara mavili, armalı kıyafetler alıp ellerimle uçuruma götüren bir babayım. Tabi ki Allah belamı verecek.  Kendi isteğim dışında görev yerim değiştirildi. Ailem param...

Başkan Krizi

 Sahadaki kriz en tepeye de yansıdı; Murat Sancak dün akşam başkanlığı Metin Korkmaz'a devrettiğini açıkladı. Gelişmeleri görebilmek adına biraz beklemek gerekli ama şu anda birkaç neden ve ihtimal var gibi görünüyor: Birincisi, "tamam vazgeçtim" deyip geri dönmesi; daha önce yapmıştı. İkincisi, "TFF'de FETÖcüler var" yönlü açıklamaları ve hakem camiasına eleştirilerinden dolayı çeşitli hukuki ve mali sıkıştırmalara maruz kalması. O yüzden biraz geri plana çekilmek istemiş olabilir. Metin Korkmaz eliyle yönetime devam eder. Üçüncüsü, parasının bitmiş olması ve Adana Demirspor'dan tamamen uzaklaşması. Başkan'ın en büyük sorunlarından biri iletişim stratejisinin düzgün olmaması. Attığı twitler ve açıklamalar fazla öfkeli. Çoğu zaman kötü Türkçe ile karman çorman açıklamalar yapıyor. Twitter (X) infosundaki yazılar/iddialar bile kötü yazılmış. En basitinden, Adanademirspor değil, Adana Demirspor yazması gerekli. Kulübün sosyal medya hesapları iyi yöneti...

Nesrin'in Hikayesi : "15 Saat 47 Dakika…Ve Toprak…"

Ön-Not: Nesrin Olgun Aslan’ın hikayesini yazmaya başladığımda kimi zaman soğuk bir suyun ve karanlığın içinde, kimi zaman sonunda varabildiğim bir kıyıda hissettim kendimi. Yazmaya devam ederken önce zor tutuyordum gözyaşlarımı, bir noktadan sonra akmaya başladı hepsi. Yazımı, ağlayarak bitirebildim ancak…Kendisinin web sitesinden (http://www.nesrinolgun.com) ve dönemin Hürriyet Londra Temsilcisi Faruk Zapçı’nın anılarından yararlandım, teşekkürlerimi sunuyorum…Çok uzatmadan, Nesrin’in Hikayesi’ne başlıyorum… 1964 Adana Yüzme havuzunun kenarında 7 yaşında kara kuru bir kız çocuğu duruyor. Havuzun içinde Adana Demirspor Kulübü yüzücüleri. Erkekler çoğunlukta. Küçük kız etrafına bakıyor. Sadece 4 kız çocuğu var. Nesrin, Adana Demirspor’un 4 kızından biri oluyor o gün…Giriyor havuza. 1973 – 1975 Adana Nesrin, 16 yaşında. Yüzüyor. 7 yaşında girdiği havuzdan, kısa mesafede 100’e yakın madalya ve şilt çıkartıyor. Kışları masa tenisi oynuyor, Türkiye 2.liği, Türkiye 3.lüğü var. 17 yaşında mar...