Ana içeriğe atla

19 Mayıs...

19 Mayıs 1919, Yeni Türk Devleti'nin ilk adımı... Emperyalist bir saldırıya karşı mücadele azminin doğduğu gün... "Kurtuluş" hedefine dair yola çıkan bir azınlık, birkaç yıl içinde amaçlarına ulaştı ve yeni bir dönem başladı.

O adımdan 90 yıl sonra, hala o adımın izlerini kutsamakla adımları ileri taşımak arasında gidip geliyoruz. 1919'un ilericiliğini 2009'da korumaktan fazla birşey yapmamız gerekmiyor mu?

Bu işin fikri boyutu; bir de estetik tarafı var.

Yeni devlet, ilk adımın ertesinde 13milyon civarı bir nüfusla ne yapması gerektiğini tam da bilemez haldeydi. Nüfusun niteliklerine dair elde pek bir veri yoktu çünkü. Ama ilk yapılması gerekenlerden birinin, ona yeni bir canlılık ve dinamizm; yeni bir estetik ve düşünce vermek gerektiğinin de farkındaydı. Bayramlar, o estetiğin, yeni "vücudun", dinamizm ve atılımın simgesiydi.

Bayramlarda yapılan insanlardan kuleler, estetik hareketler, ritmik uyum, yeni devletin nüfusunu yeniden şekillendirdiğinin bir göstergesiydi.

(Adanaki kutlamalarından bir sahne, Reşatbey civarı)

Ben çelimsiz vücudumla ne 23 Nisan ne de 19 mayıs etkinliklerine katıldım. Ama resim derslerinde Samsun'dan doğan güneş konulu resmimi çizmeyi ihmal etmedim. Güneşin içinde Atatürk vardı tabii; geometri cetvelindeki kalıbı kullanarak kopya ettiğim...

Son yıllarda bu kutlamaların hala aynı tarzda, aynı monotonlukta, aynı estetik anlayışla yapılması eleştiriliyor. Ben de eleştiriyorum. Artık 19 Mayıs'ları, gençlerin pestilini çıkaran, güneşte fenalık geçirmesine neden olan garabet kutlamlardan çıkarmamız gerekmiyor mu?



Bir de "Gençlik ve Spor" boyutu var işin. 90.yılında hala olimpiyatlarda altın yerine nal toplayan gençliğin 19 mayısları... Veledromları reklam panosu, tartan pistleri çamur banyosu, stadları biber gazı, beden eğitimi dersleri etüt saati olan bir memleketin gençliği ve onun sporu...

Kutlu olsun!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sezon Değerlendirmesi-II

 Oyuncular üzerinden bu sezona bakacak olursak, öncelikle yaz transferlerinde ses getiren Balotelli ve Belhanda ikilisinden başlamak gerekli sanırım.  Balotelli bütün tacizlere, önyargılara ve maç içinde hakemlerin veya rakip oyuncuların kışkırtmalarına rağmen verimli bir sezon geçirdi. Son haftadaki patlamasıyla beraber hem takımı hem ligin en golcü oyuncularından oldu. 18 lig ve 1 kupa golüyle iyi bir performans sergiledi. Golleri dışında da atakları yönlendirmesi, şut tehdidi ve rakip savunmayı yıpratmasıyla iyi bir forvetin yapması gerekenleri büyük oranda yaptı. Ama Malatya maçında olduğu gibi çok pozisyon kaçırdığı maçlarda da canımızı sıktı.  Belhanda ile ilgili duygularımı önceki yazılarda belirtmiştim. En son GS maçındaki yaptıklarıyla iyice gözümüzden düştü. Transfer olduğunda 10 gole ulaşsa yeter diye düşünüyordum; çok uzak kaldı o beklentiden. Onun dışında maç içindeki pas tercihleri, istikrarsızlığı ile bu sezonun en büyük hayal kırıklığı oldu diyebilirim. Benzer şekilde A

Adana Demirspor: 3 - Sivasspor: 0

Geçen sezonun tersine bu yıl süper bir başlangıç yaptık; üçer gollü, iki de iki. Geçen sezon Giresun'a karşı deplasmanda, Sivas'a da içeride can sıkıntısı yenilgiler almıştık. Onları da düşününce ayrı bir güzellik oldu... Böylece ilk kez Süper Lig'e iki galibiyetle başlamış olduk. Pazartesi maçlarıyla kesinleşecek olsa da yine ilk kez Süper Lig'te birinci sırayı gördük.  Takım cumartesi akşamı makine gibi çalıştı. Oyunu sürklase etti. Genelde sezon başı klişelerinden olan "henüz takım oturmadı/hazır değiliz" mazereti bu sene bize uğramamış oldu. Aynı teknik adam ve tamamen değişmemiş kadronun bunda payı büyük. Vargas'ın yokluğunda 11'e yerleşen Belhanda şansını iyi kullanıyor. Onyekuru-Akintola ile desteklenmiş hücum hattı iyi işliyor. Genelde maçlarda gol yeriz ama bu kez rakibe kaleyi kapattık, o açıdan da iyi bir performans oldu.  Geçen sezondaki çıtayı yukarı taşımak için mücadeleye devam!

Fenerbahçe: 4 - Adana Demirspor: 2

 Yine hakemin hatalı kararlarının damga vurduğu maçta sezonun ilk yenilgisini aldık. Aleyhimize verilen yanlış penaltı, lehimize önce verilip sonra yanlış ofsayt kararı ile verilmeyen penaltı, rakip oyuncuya gösterilmeyen kartlarla birlikte iyi oynadığımız maçtan puan alamadık. Deplasman takımı gibi oynayarak hızlı hücumlarla ilk yarıda farkı ikiye çıkaran rakibe karşı ev sahibi gibi oynadık; iyi top yaptık, ilk dakikalardaki baskıyı iyi kırdık. İlk yarıda bir gol bulabilsek skor farklı olabilirdi. Yine de 3-0'dan sonra oyundan kopmayıp skoru 3-2'ye getirmek başarıydı. Tek kaleye döndürdüğümüz maç son dakikalardaki kırmızı kart ve 4. golle tamamlandı. Fenerbahçe'nin bu sene iyi yaptığı kolay skor bulma işini, zaten aksayan defansımızla durdurmamız kolay olmadı. Ligin en iyi top oynayan takımını izlemek için tribüne koşan Fenerbahçeliler, müthiş bir deplasman tribünü görerek evlerine döndüler; hafta içi maçta taraftarımız gece 1'e kadar tribünde bekletildi. Hafta içi bir