Ana içeriğe atla

Deplasman ama her manada

Burada bu konuyla ilgili fazla açıklamada bulunmayacağım, burada bahsi geçen hiçbir takımla münasebetim ya da sempatim yoktur. Sadece deplasmana giden bütün takımların taraftarlarının öyle ya da böyle en az bir kere maruz kaldığı bir olay var bu yazıda. Yerel zihniyetin bazen ne kadar acımasız olaylara yol açtığının kanıtı. Yazı Sedat Tunalı'ya aittir.

"Sivas valisini tanımıyorum, ismini dahi bilmiyorum ve bu yazıyı yazarken ismini de özellikle öğrenmek istemedim ki, eski bir gazeteci sayılabileceğim için geçmişten kalan herhangi bir tortu, sadece bu yazı özelindeki eleştirimi etkilemesin.

Beni bu yazıyı kaleme almaya iten; aralarında öğretim üyeleri, devletin saygın memurları ve üniversite öğrencileri de bulunan onlarca Trabzosporlunun gece yarılarına dek cep telefonuma yankılanan bitmeyen isyanlarıydı. Kısa bir araştırma sonrası,söylenenlerin ciddiye alınması gerektiğini öğrendim.

Olay şuydu;

Trabzonsporlu taraftarların bir kısmı, kendilerine ayrılan biletlerin tükenmesi üzerine Sivasspor’a ayrılan bölümden de 1500 e yakın bilet satın alarak maçı izlemek istemiş. (Bu güne kadar hewrhangi başka bir takıma kota uygulanmamış Sivas'ta)

Denebilir ki; Trabzon’a ayrılan biletler bittiyse yapacak bir şey yok, bu durumda valiliğin emrinde olan emniyet güçlerinin Trabzonsporluları içeri almaması normaldir. Buna da Tamam. Diyelim ki Sivaslılarla Trabzonluların bir arada dostça maç izleyeceklerine inanmıyorsunuz.

Bu durumda, Sivas’ın sayın valisine bir hatırlatmada bulunmak isteriz. Sayın Vali, madem bu taraftarları içeri almamaya karar verdiniz, o halde bu biletlerin bedellerini tek tek iade etmelisiniz. Tabi Sivas’ın değil, Devletin valisiyseniz..

Devam edelim;

Sivas polisi, ellerinde biletlerle maça girmeye çalışan kadın-erkek, çoluk-çocuk yüzlerce Trabzonsporluyu stadın etrafında alay eder gibi bir o kapıya bir bu kapıya dolaştırmış ve sonunda bir çember içine alarak biber gazıyla tekme tokat dövmüştür. Mümtaz medyamızdan hiç kimsenin takip etmediği bu Vandalizm, bir devlet utancı olarak tarihe kaydını düşerken, olaya tanık olan Sivaslılar da bu örnek! tabloyu tebessüm ederek izlemişlerdir. O kitlede bulunan Trabzonsporluların yine de şanslı olduklarını düşünerek teselli olmalarını tavsiye ederim. Ölü vermedikleirne dua edeceklerine, bir de konuşuyorlar!

Sivas’ın sayın valisi, eğer Sivas’ın değil Devletin valisiyseniz, Trabzonspor taraftarına bir özür borcunuz var. Değil mi sayın İç işleri Bakanımız??

Bitmedi;

Saha içindeki kıyasıya Sivas-Trabzon rekabetine rağmen, bugüne kadar iki şehir ve takım arasında en küçük bir nahoş olay yaşanmamışken, Sivas valisinin emrindeki emniyet güçlerinin bu tavrı, bu ülkenin çimentosu sayılabilecek iki şehrin insanlarının arasına nifak tohumu saçmıştır. İçişleri Bakanlığımıza düşen, bu nifak tohumunu saçan kişileri incelemek, sorgulamak ve sonuçlarını tüm kamuoyuyla paylaşmaktır.

Aşağıdaki mektup da, maçı izlemeye gittiği Sivas’ta, elinde parasını ödediği biletle, devlet eliyle rezil edilen bir Trabzonsporlunun düş kırıklıklarıyla dolu isyanından kısa bir özet.

Ha bu arada Trabzonspor yönetimi ne yaptı diyenler olabilir, bir şey yaptılarsa da ben duymadım.Ama Çukurbostanspor Yönetimi bir kınama yayınlamış ve işin peşini bırakmayacağızdemiş, yani Trabzonsporlular sahipsezi değil!

***************************************************************************
“İnsan olmayı sorguluyorum sadece

Hayatımda gittiğim ilk deplasman maçıydı. Her şey güzel başlamıştı. Trabzon’dan tamamen kendi imkânlarımız ile güle oynaya yola koyulduk sabahın 5’inde. Sabahın erken vaktinde bizi uyandırması, bize neşe vermesi için çaldığımız ve dönüş yolculuğunda da çalmayı umduğumuz kolbastı ile yola koyulduk. Yolda kimi yerde mola verip flamalarımızı, bayraklarımız açıp kendimizi gökyüzünün kollarında bulduk. Yol boyunca oluşan neşeli ve umut dolu atmosfer ile kendimizi Sivas şehrinin girişinde bulduk. Daha önce “misafir takım için satılan” ve “Sivasspor’un gişelerinden” temin ettiğimiz biletler ile stadyumun yolunu tuttuk. Takımımızı destekleyebilmek adına duyduğumuz heyecan, kendi umutlarımızla birleşip stadyumun kapısına kadar ayaklarımız havada götürdü bizi. Stadyumun kapısına vardığımızda ilk şoku yaşadık; Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırlarında olan bir etkinliğe, nüfusunda Trabzon yazanların alınmayacağı,

-Trabzonlular içeri giremeyeceksiniz bekleme yapmayın şeklinde nazik(?) bir ifadeyle bize bildirildi. Hayatımda hiç bu kadar şaşırmamıştım, yıllardır kitaplardan okuduğum Hitler, Mussolini hayata bakış biçimini karşımda bulmuştum. Kendi ülkemde, sahip olduğum kimliğim nedeniyle, bir etkinliğe katılmamı “bazıları” yasaklamıştı. Derken beklenmedik bir şey oldu, polisler ellerinde cop ve biber gazlarıyla (sonradan öğrendim biber gazı olduğunu o sıktıkları şeyin) insanların arasına daldılar. Ben arkada olduğum için, olayları kalabalığın beni ezmemesi için kaçmaya başlamadan önce yaklaşık bir 5 saniye izleme fırsatı buldum. Polisler copları insanların yüzlerine, karın boşluklarına, boyunlarına aklınıza gelebilecek neresi varsa oraya doğru savurarak; kadın, yaşlı, çocuk demeden “acımasızca” savurarak müthiş bir hızla ilerledi. Yere düşenler bile kendisini kurtaramadı bu darbelerden. Kendimi diğer bir grup polisin içine atarak bu “orantılı güç” gösterisinden(!) sakındım kendimi. Saçı başı dağılmış kadınlar, üstü başı kir pas içinde kalmış çocuklar, kafası kanayan insanlar…Olaylar esnasında balkonlardan bizim dayak yememize “gülen” çok sevgili Sivaslı dostlarımızı da burada bir kez daha saygı ile andığımı belirtiyorum.

Spor yorumu falan yapmayacağım, Sivasspor’un şampiyonluğunu şimdiden kutlarım. Sahada olan olaylarla maalesef bir alakamız olamadı. O kısmı maçı izleme şerefine nail olan arkadaşlara bırakıyorum. Bizi orda gerçek manada “yalnız” bırakan yönetimimize, başkanımıza teşekkür ediyorum. Kimseden ne para ne kayrılma ne de ufak bir çıkarımız olan bir şey istemedik istemeyiz de. Kimliğimizde “Trabzonspor” yazıyorsa ve biz bu yüzden parasını verdiğimiz bir şey için resmi yoldan “gasp ediliyorsak” ve orda polis hala aklıma geldikçe gözlerimi yaşartan “yürüyün lan yürüyün” diyerek taraftarı silah zoruyla korkutma çabalarına giriyorsa ve benim babam, annem, dayım, halam, eniştem “mühim biri” değilse orda bizimle kim ilgilenecek? -Bizim orda ki kimliğimiz tıpkı her yerde olduğu gibi Trabzonspor zira.- İlgilenmekten kastım sadece şu, başkanımız 1(bir) tane kameraman alıp o taraftarın yanına gelse, orda ki kadın, erkek, genç, yaşlı sayıları 600 civarında olan kişi dayak yemese çok bir şey mi yapmış olurdu kulübümüz? Benim derdim ne para ne o kadar gittiğim yol ne de başka maddi bir olgu… O polisin “yürüyün lan yürüyün” diyerek hepimize insanlık dışı muamele yapması hem de ne için? Anayasal hakkımızı engellediklerini kendilerine hatırlatmamızdan dolayı. Şu anda tek istediğim şey yıllardır her şeyimin önüne koyduğum, her zaman canım olan kulübümün beni ve arkadaşlarımı yapılan bu muamele karşısında yalnız bırakmaması. N’olur bir kere ulaşın halimi hatrımı sorun, nasıl olduğumu sorun, canımı sıkan bir şey olup olmadığımı sorun. Lütfen büyük kulübüm lütfen…”

Bu taraftarımız kusura bakmasın;

Ne Trabzonspor Yönetimi, ne o yönetimin abisi ne de devlet, sizin bu beklentinize cevap vermez, veremez…

Güç ve irade, özgürlükten beslenir, özgürlüğü farklı kılan da özgünlüğünüzdür. Bu marka özgünlüğünü büyük bir hızla kaybediyor, özgür olmadığını hepimiz biliyoruz..Yani??
"

Yorumlar

Semt Aşığı dedi ki…
Kusura bakmasın Trabzonlular, her zaman yaşadığımız şeyler.Daha haklı olduğumuz zamanlarda daha çok dayak yediğimiz oldu. Tek farkımız bunları kaleme alacak adamlarınızın olması.

Nacizane önerilerim:
1. Yasal sınır geçtiyse asla bilet almayın.Rakip seyirci tarafından asla bilet almayın.
2.Eğer bilet alındıysa atkılar,formalar saklanacak.Oturarak maç izlenilecek buna katlanılacak.
3.Eğer kimliğiniz belli olduysa ufak gruplar halinde oradan uzaklaşmak.
4.Aslına bakarsanız gitmeyin ailecek deplasmana gidin bezbol sopalarıyla 5-6 kişi şehir girişinde benzinlik yağmalayın.şehir merkezinde herkes maçdayken dükkanlara saldırın.Sonra stad demir parmaklıklarına tırmanın yıkmaya kalkın.Rakip seyirciye taş atın.Stada girince koltuk kırın.Emin olun daha çok saygı göreceksiniz.Öylede tribün teröristisin böylede...
Şairler Parkı dedi ki…
Evet her deplasmanda benzeri seyler yasanir. Daha dun Eskisehir de staddan cikmak icin 1 bucuk saat bekletildik. Deplasmani bir kenara koyun kendi stadimizda yasadigimiz onca sey mevcut, yakin zamanda ki mesale sovun ardindan gerceklesen polisin siddet goruntuleri hala hafizalarda. Sadece Deplasman taraftarina donuk birsey degil polisin tavri.

Ayrica yorumum ile celiskili olacak belki ama Sivas deplasmaninda polisin bize karsi tavri diger deplasmanlara gore cok daha iyiydi. Iste burada durum belki de net olarak Valiligin emirleriyle alakali olabilir.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ben Bunu Hak Ettim...

Bugüne kadar yazdığım en zor yazılardan biri bu.  Yanımda küçücük iki çocuk vardı maçta, sevdim onları öptüm. Hatta babası yorulmuştu da aldım onu omzuma maçı bir süre birlikte izledik. O esnada çocuğun nasıl heyecanlandığını gördüm. Bacakları kasılıyordu, boynumun sıkıştığını hissettim. Sonra bağırdı ve akabinde ellerini vücudunu titreme alacak kadar sıktı. Bu çocuk sanırım 4,5-5 yaşlarındaydı. Tam benim kızımın yaşlarında. İşte o anda aslında anlamalıydım hak ettiğimi bu belayı. Çünkü ben de çocuklarımı bu acıya götürüyorum. Onlar acıya doğru yürürken, ben her Demirspor deyişlerinde mutlu oluyorum. Her mavi-lacivert deyişlerinde mutlu oluyorum. Onlar da bana başarı videosu gönderiyorlar.   Ben böyle bir babayım işte. Çocuklarının bu tür videolarına bakıp, duygulanan mutlu olan bir babayım. Onlara mavili, armalı kıyafetler alıp ellerimle uçuruma götüren bir babayım. Tabi ki Allah belamı verecek.  Kendi isteğim dışında görev yerim değiştirildi. Ailem param...

Nesrin'in Hikayesi : "15 Saat 47 Dakika…Ve Toprak…"

Ön-Not: Nesrin Olgun Aslan’ın hikayesini yazmaya başladığımda kimi zaman soğuk bir suyun ve karanlığın içinde, kimi zaman sonunda varabildiğim bir kıyıda hissettim kendimi. Yazmaya devam ederken önce zor tutuyordum gözyaşlarımı, bir noktadan sonra akmaya başladı hepsi. Yazımı, ağlayarak bitirebildim ancak…Kendisinin web sitesinden (http://www.nesrinolgun.com) ve dönemin Hürriyet Londra Temsilcisi Faruk Zapçı’nın anılarından yararlandım, teşekkürlerimi sunuyorum…Çok uzatmadan, Nesrin’in Hikayesi’ne başlıyorum… 1964 Adana Yüzme havuzunun kenarında 7 yaşında kara kuru bir kız çocuğu duruyor. Havuzun içinde Adana Demirspor Kulübü yüzücüleri. Erkekler çoğunlukta. Küçük kız etrafına bakıyor. Sadece 4 kız çocuğu var. Nesrin, Adana Demirspor’un 4 kızından biri oluyor o gün…Giriyor havuza. 1973 – 1975 Adana Nesrin, 16 yaşında. Yüzüyor. 7 yaşında girdiği havuzdan, kısa mesafede 100’e yakın madalya ve şilt çıkartıyor. Kışları masa tenisi oynuyor, Türkiye 2.liği, Türkiye 3.lüğü var. 17 yaşında mar...

Başkan Krizi

 Sahadaki kriz en tepeye de yansıdı; Murat Sancak dün akşam başkanlığı Metin Korkmaz'a devrettiğini açıkladı. Gelişmeleri görebilmek adına biraz beklemek gerekli ama şu anda birkaç neden ve ihtimal var gibi görünüyor: Birincisi, "tamam vazgeçtim" deyip geri dönmesi; daha önce yapmıştı. İkincisi, "TFF'de FETÖcüler var" yönlü açıklamaları ve hakem camiasına eleştirilerinden dolayı çeşitli hukuki ve mali sıkıştırmalara maruz kalması. O yüzden biraz geri plana çekilmek istemiş olabilir. Metin Korkmaz eliyle yönetime devam eder. Üçüncüsü, parasının bitmiş olması ve Adana Demirspor'dan tamamen uzaklaşması. Başkan'ın en büyük sorunlarından biri iletişim stratejisinin düzgün olmaması. Attığı twitler ve açıklamalar fazla öfkeli. Çoğu zaman kötü Türkçe ile karman çorman açıklamalar yapıyor. Twitter (X) infosundaki yazılar/iddialar bile kötü yazılmış. En basitinden, Adanademirspor değil, Adana Demirspor yazması gerekli. Kulübün sosyal medya hesapları iyi yöneti...