Futbol haftasonu eğlencesidir dediğiniz şeye, ben her günümün her dakikasını veriyorum…
Bunu anlamayanlara, bunun benim için hayat olduğunu nasıl anlatabilirim, körleşmiş gözlerine sevinci, umudu, kahrolmayı nasıl sokabilirim?
“Eğlence” dediklerinin, uğruna can verilen, boğaz yırtılan, biber gazı ve cop yenilen, aile, sevgili, arkadaş terkedilen bir sevda olduğunu nasıl anlayabilirler ki???
Onların haftasonu “eğlencesi” futbol…Benim, hayatım Demirspor…Anlayamazlar…
Pazartesi : Yutkundukça canın acıyor. Boğazın kupkuru. Uyku, sesinin yerine gelmesine yetmemiş durumda. Kalk, üstünü giyin, okula git. İnadına Mavi-Lacivert kravatını tak bugün, müdür yardımcısının delireceğini bile bile. Dün 5 Ocak’taydın, ter, kan, revan, biber gazı, cop. Dün deplasmandaydın, bitmek bilmeyen yol, çile, 48 saattir 2 tas çorba 2 simit görmüş miden. Bagajda gittin belki, belki 3 kişiydiniz 2 kişilik koltukta ve belki ayaktaydın. Giderken içini taşıran sevinçten eser kalmamış dönüşte, mağlupsun. Arka sıralardan bir ezgi yükseliyor : “Tam 10 yıl oldu…Bu taraftar…Süper Lig’i…Görmedi ki…” İçin dağlanmış, göz yaşlarını tutamıyorsun daha fazla. Kimseyle göz göze gelmemeye çalışıp salıyorsun…Şimdi Pazartesi sabahındasın, yırtılırcasına ağrıyan boğazın, kızarmış gözlerinle okul yolunda…”Ne o Demirsporlu ne yaptınız haftasonu ha-ha-ha!” gülüşmelerine sıkacağın dişler, 3 egemenlerin maç sonuçlarından konuşup seni sinir edecek zibidelere ceketinin cebinden sıkacağın yumruklar, dinlemeyeceğin dersler…Umut, bir uzak memleket sana şimdi…
Salı : Biraz daha iyice boğazın, erken yattın dün gece, bayıldın kaldın dense daha doğru. Kafanı yeni yeni toparlıyosun daha. Dün, hiç ait olmadığın bir yerdeydin, sersem gibiydin. Bugün, dostlarını arıyorsun, konuşuyorsun, seninle aynı durumda olanların arasına giriyorsun tekrar. Hepiniz bomboksunuz aslında, tek güç veren bir arada durabilmek. Maçtan çok konuşmamaya gayret etsen de aslında tek konu o. Saha kötü, hakem kötü, şu kötü bu kötü…Sebepler ya da bahaneler, içine su serpmiyor…Lanet edip duruyorsun…Dün doğru düzgün bakamamışsın bile puan durumuna, hesap yapmak bugünün işi. Puan durumunda “A.Demirspor” kısaltmasını buluyor gözlerin…Kaç hafta var? Rakip kimlerle oynayacak? Olur mu be? Olur mu ulan be ?
Çarşamba : Sesin düzeldi şimdi. Ya tarih dersiydi ya coğrafya, sıranın üzerine atkılı, pankartlı, bayraklı çocuklar çizerken yakaladın kendini yine, dilinde bir güzel tribün ezgisi…Kurşun kalemin grisine inat, tüm renklerin maviydi senin…Sanki daha 2 gün önce bütün içini ezen, seni üzüntüden kahreden, o formanın kutsal renklerini taşımayı belki hiç hak etmeyen o futbolcular değilmiş gibi bu Pazar’ın kadrosunu yazdın kendince. Sevgilinin gözlerine baktın, günlerdir bakıp görmediğin gözlerine. Annene “eline sağlık” dedin tarhana çorbasını içtikten sonra. Hayata dönüş sinyallerin, ancak mavi bayraklar çizdiğinde başladı. Nefes aldığını ancak o zaman hissedebildin yine. Acın, hala içinde…Her sabah, o acıyı yutup, yeniden kendini yaratmak için masmavi şarkılar söylüyorsun kendine…
Perşembe : Akşama toplantı var. Deplasmana gidilip gidilmeyeceği konuşulacak. Para da iyice bitti, şurdan şu kadar denkleştirsen, bu öğlen bir şey yemesen…Gidecek miyiz? Gidecek misin?...Akşam olur…Gidiyoruz! Bir yanın lanet okuyor kendine, bir yanın kıpır kıpır…
Cuma : Hafta içinin son günü…Az kaldı artık biricik sevdana kavuşmana. Yeni beste varmış, sözlerini ezberliyorsun. Bütün gün dilinde o. Gündüz çabuk geçiyor da, akşam fena. Yarın okul da yok, hiç geçmez…Pankart boyasak keşke…Soğuğa, sıcağa, yağmura, rüzgara inat, atkılarımızı taksak da pankart boyasak keşke…Nasıldı yeni beste? “Haykırış oluyoruz, hayatı mavi yaşıyoruz”…Yok, yok…”Haykırış oluyoruz, hayatı senle yaşıyoruz” hah, şimdi tamam….
Cumartesi : “Anne formam nerde benim”…Yeni yıkanmış, katlı duruyor ütü masasının yanında. Giymemek için zor tutuyorsun kendini. O, akşam giyilecek. Bir iki dolanıp evde, zor atıyorsun kendini sokağa. Geçmek bilmiyor gün…Akşama doğru dönüyorsun eve. Şimdi gerçekten atıyor kalbin, şimdi gerçekten dolu dolu için, şimdi yaşıyorsun!!! Babandan azarlar yediğin, annenin “oğlum yine mi gidiyorsun” dediği yemeğin ardından giyiyorsun formanı üstüne…Bir buruk “ben çıkıyorum” diyip, kapıyı kapatıyorsun üstüne…Ailenin üstüne, evinin üstüne, kardeşinin üstüne…Otobüsün kalkacağı yere varıyorsun…Yeni yeni başlamışlar toplanmaya…Biraz alkol, bir dal sigara…Yol uzun olacak…Biniyorsun, ellerin titriyor…Şehrin çıkışına doğru giriliyor ilk besteler. Sen, o an sen oluyorsun…
Pazar : Maç sabahı…Maç sabahının serinliği…Dünyanın başka hiçbir havası, hiçbir kokusu, hiçbir rüzgarı o maç sabahınınki gibi olamaz biliyorsun…Kendine aşık eden o hava, o koku işte…Onsuz yapamazsın…Uykusuz gözler açılıyor bir bir…En iyi uyuyan 2 saat kestirebilmiş aralıklı…Bir yudum su alıyorsun ısınmış şaşal şişesinden…Şehre girmeye yaklaşıyorsun…Polis eskortu, arama, stadyum önü, arama, bilet, kuyruk…Ve ilk adımlar…Henüz göremediğin tribünden gelen sesler ve merdivenin ilk basamağı…Hafif çim kokusu…Kucaklaşmalar, hasret gidermeler, kaç zamandır görmediklerin…Tribündeki yerini alıyorsun…Çıkacaklar artık sahaya…”Alemin Allahı Geliyooooor!”…Boğazını yırtmaya başlıyorsun yeniden…Geliyor diyorsun içinde, geliyor ulan, alemin Allahı geliyor!...Santrada top…Az sonra, hayatının en güzel ezgisini duyacaksın…
OooooOOOOooo – Biir – Kiii – Üç !
Mas-maviiii!
Şim-şekleeeer!
Lay-lay-lay-lay-lay-lay-laaaaa Maviiiii Şimşeeeeeeek!
Hayat yeniden başlıyor senin için…Aynı yeni bestedeki gibi…Haykırış oluyorsun o tribünde…Hayatı, Demirsporla yaşıyorsun…Yıllar geçse de, ömür bitse de sen, mavi-lacivert geliyorsun!
Bunu anlamayanlara, bunun benim için hayat olduğunu nasıl anlatabilirim, körleşmiş gözlerine sevinci, umudu, kahrolmayı nasıl sokabilirim?
“Eğlence” dediklerinin, uğruna can verilen, boğaz yırtılan, biber gazı ve cop yenilen, aile, sevgili, arkadaş terkedilen bir sevda olduğunu nasıl anlayabilirler ki???
Onların haftasonu “eğlencesi” futbol…Benim, hayatım Demirspor…Anlayamazlar…
Pazartesi : Yutkundukça canın acıyor. Boğazın kupkuru. Uyku, sesinin yerine gelmesine yetmemiş durumda. Kalk, üstünü giyin, okula git. İnadına Mavi-Lacivert kravatını tak bugün, müdür yardımcısının delireceğini bile bile. Dün 5 Ocak’taydın, ter, kan, revan, biber gazı, cop. Dün deplasmandaydın, bitmek bilmeyen yol, çile, 48 saattir 2 tas çorba 2 simit görmüş miden. Bagajda gittin belki, belki 3 kişiydiniz 2 kişilik koltukta ve belki ayaktaydın. Giderken içini taşıran sevinçten eser kalmamış dönüşte, mağlupsun. Arka sıralardan bir ezgi yükseliyor : “Tam 10 yıl oldu…Bu taraftar…Süper Lig’i…Görmedi ki…” İçin dağlanmış, göz yaşlarını tutamıyorsun daha fazla. Kimseyle göz göze gelmemeye çalışıp salıyorsun…Şimdi Pazartesi sabahındasın, yırtılırcasına ağrıyan boğazın, kızarmış gözlerinle okul yolunda…”Ne o Demirsporlu ne yaptınız haftasonu ha-ha-ha!” gülüşmelerine sıkacağın dişler, 3 egemenlerin maç sonuçlarından konuşup seni sinir edecek zibidelere ceketinin cebinden sıkacağın yumruklar, dinlemeyeceğin dersler…Umut, bir uzak memleket sana şimdi…
Salı : Biraz daha iyice boğazın, erken yattın dün gece, bayıldın kaldın dense daha doğru. Kafanı yeni yeni toparlıyosun daha. Dün, hiç ait olmadığın bir yerdeydin, sersem gibiydin. Bugün, dostlarını arıyorsun, konuşuyorsun, seninle aynı durumda olanların arasına giriyorsun tekrar. Hepiniz bomboksunuz aslında, tek güç veren bir arada durabilmek. Maçtan çok konuşmamaya gayret etsen de aslında tek konu o. Saha kötü, hakem kötü, şu kötü bu kötü…Sebepler ya da bahaneler, içine su serpmiyor…Lanet edip duruyorsun…Dün doğru düzgün bakamamışsın bile puan durumuna, hesap yapmak bugünün işi. Puan durumunda “A.Demirspor” kısaltmasını buluyor gözlerin…Kaç hafta var? Rakip kimlerle oynayacak? Olur mu be? Olur mu ulan be ?
Çarşamba : Sesin düzeldi şimdi. Ya tarih dersiydi ya coğrafya, sıranın üzerine atkılı, pankartlı, bayraklı çocuklar çizerken yakaladın kendini yine, dilinde bir güzel tribün ezgisi…Kurşun kalemin grisine inat, tüm renklerin maviydi senin…Sanki daha 2 gün önce bütün içini ezen, seni üzüntüden kahreden, o formanın kutsal renklerini taşımayı belki hiç hak etmeyen o futbolcular değilmiş gibi bu Pazar’ın kadrosunu yazdın kendince. Sevgilinin gözlerine baktın, günlerdir bakıp görmediğin gözlerine. Annene “eline sağlık” dedin tarhana çorbasını içtikten sonra. Hayata dönüş sinyallerin, ancak mavi bayraklar çizdiğinde başladı. Nefes aldığını ancak o zaman hissedebildin yine. Acın, hala içinde…Her sabah, o acıyı yutup, yeniden kendini yaratmak için masmavi şarkılar söylüyorsun kendine…
Perşembe : Akşama toplantı var. Deplasmana gidilip gidilmeyeceği konuşulacak. Para da iyice bitti, şurdan şu kadar denkleştirsen, bu öğlen bir şey yemesen…Gidecek miyiz? Gidecek misin?...Akşam olur…Gidiyoruz! Bir yanın lanet okuyor kendine, bir yanın kıpır kıpır…
Cuma : Hafta içinin son günü…Az kaldı artık biricik sevdana kavuşmana. Yeni beste varmış, sözlerini ezberliyorsun. Bütün gün dilinde o. Gündüz çabuk geçiyor da, akşam fena. Yarın okul da yok, hiç geçmez…Pankart boyasak keşke…Soğuğa, sıcağa, yağmura, rüzgara inat, atkılarımızı taksak da pankart boyasak keşke…Nasıldı yeni beste? “Haykırış oluyoruz, hayatı mavi yaşıyoruz”…Yok, yok…”Haykırış oluyoruz, hayatı senle yaşıyoruz” hah, şimdi tamam….
Cumartesi : “Anne formam nerde benim”…Yeni yıkanmış, katlı duruyor ütü masasının yanında. Giymemek için zor tutuyorsun kendini. O, akşam giyilecek. Bir iki dolanıp evde, zor atıyorsun kendini sokağa. Geçmek bilmiyor gün…Akşama doğru dönüyorsun eve. Şimdi gerçekten atıyor kalbin, şimdi gerçekten dolu dolu için, şimdi yaşıyorsun!!! Babandan azarlar yediğin, annenin “oğlum yine mi gidiyorsun” dediği yemeğin ardından giyiyorsun formanı üstüne…Bir buruk “ben çıkıyorum” diyip, kapıyı kapatıyorsun üstüne…Ailenin üstüne, evinin üstüne, kardeşinin üstüne…Otobüsün kalkacağı yere varıyorsun…Yeni yeni başlamışlar toplanmaya…Biraz alkol, bir dal sigara…Yol uzun olacak…Biniyorsun, ellerin titriyor…Şehrin çıkışına doğru giriliyor ilk besteler. Sen, o an sen oluyorsun…
Pazar : Maç sabahı…Maç sabahının serinliği…Dünyanın başka hiçbir havası, hiçbir kokusu, hiçbir rüzgarı o maç sabahınınki gibi olamaz biliyorsun…Kendine aşık eden o hava, o koku işte…Onsuz yapamazsın…Uykusuz gözler açılıyor bir bir…En iyi uyuyan 2 saat kestirebilmiş aralıklı…Bir yudum su alıyorsun ısınmış şaşal şişesinden…Şehre girmeye yaklaşıyorsun…Polis eskortu, arama, stadyum önü, arama, bilet, kuyruk…Ve ilk adımlar…Henüz göremediğin tribünden gelen sesler ve merdivenin ilk basamağı…Hafif çim kokusu…Kucaklaşmalar, hasret gidermeler, kaç zamandır görmediklerin…Tribündeki yerini alıyorsun…Çıkacaklar artık sahaya…”Alemin Allahı Geliyooooor!”…Boğazını yırtmaya başlıyorsun yeniden…Geliyor diyorsun içinde, geliyor ulan, alemin Allahı geliyor!...Santrada top…Az sonra, hayatının en güzel ezgisini duyacaksın…
OooooOOOOooo – Biir – Kiii – Üç !
Mas-maviiii!
Şim-şekleeeer!
Lay-lay-lay-lay-lay-lay-laaaaa Maviiiii Şimşeeeeeeek!
Hayat yeniden başlıyor senin için…Aynı yeni bestedeki gibi…Haykırış oluyorsun o tribünde…Hayatı, Demirsporla yaşıyorsun…Yıllar geçse de, ömür bitse de sen, mavi-lacivert geliyorsun!
Yorumlar
Dres
Bursa hoşuma gidiyor, "boşuna yeşil Bursa dememişler" diyorum.
Bir an Anavarza ile göz göze geliyorum ve kendimi stadın içinde buluyorum. Golde yan yanaydık, "olacak" diyordu. Demiyordu, haykırıyordu.
Film kareleri kesik kesik geçiyor. Şimdi dönüş yolundayız. Polatlı civarında, yol kenarında bir fabrikaya giriyoruz, saat 04:00 suları. Şöförümüzün güvenlikçi arkadaşları bizi ağırlıyor, yemek yiyoruz, çay içiyoruz. Boğazlarımız, gözlerimiz yanıyor. Cümleler isteksiz, cılız, baştan savma.
Bu günlerde aklıma durup durup Bursa geliyor...
Merih Güvenç
SivasUniAdS-58
ellerine sağlık.