Geçen sezon, Karabük deplasmanına gidiyoruz. Sıhhıye köprüsü üzerinden bindik otobüse. 37 kişiyiz. Kimisi sigara içiyor kimisi içmiyor. Sürekli durup sigara molası vermek olmaz. Çözümü, otobüsün ön 4 sırasını sigaralılara ayırmak suretiyle buluyoruz. Ne zaman ki ilk sigaralar yakılıyor, otobüs daha Ankara'dan çıkmadan ilk tezahüratlara başlanıyor, işte o an kendimi "Ayağa Ayağa Sigaralı Ayağa" diye bağırırken buluyorum :)
Otobüsün en arkasında Ters Cennet Çocuğu. Hani arka 5linin tepesinden atlayıp girilebilen, incecik bir yer vardır ya, hah tam orada. Tayfada kendisinden başka kimsenin sığamayacağı yeri mesken bellemiş, bir uyuyor, bir uyanıyor...
Şehre doğru yaklaşıyoruz. 10 kilometre kadar kala polis çeviriyor. Adana'dan gelen diğer otobüslerle konvoy haline getiriliyoruz, etrafımızda kolluk kuvvetleri. Kasvetli bir fabrikanın yanından ilerliyoruz merkeze doğru. O sırada aramızda taş yeme ihtimalini tartışıyoruz...Otobüsün şöförü ansızın "öne gelin hepiniz, öne gelin" diyor..."Nooldu dayı hayır olsun" demeye kalmadan öğreniyoruz; otobüsün sadece ön camı sigortalıymış. Taş gelecekse önden yiyelim diyor dayı...
Hiç bir deplasmana "emanet"lerle gitmedik biz, gitmeyeceğiz. Bizim yüreğimizdeki emanet, Mavi Şimşek'ten ibaret...Karabük'te de "dolu" değiliz. Hazır dayı telaşlanmışken, üzerine gidiyoruz sigaralı tribün olarak. "Abi çıkarın emanetleri", "zırhlar nerde zırhlar?", "eyvah, hiç mi bir şey yok yanımızda, boş muyuz ulan?" derken en arkadan Ters Cennet Çocuğu'nun sesi geliyor;
"Ben doluyum abi"...Elinde otobüsün takozu ! Çanakkale deplasmanı...Mustava'nın tayfaya aşıladığı "en uzak deplasman neresiyse, oraya gideceğiz" misyonuyla Ankara'dan 4 kişi almışız biletleri. Deplase olan hemen her taraftar bilir, o otobüs saati gelmek bilmez bir türlü. Bir bindin mi her şey güzel ama zaman geçmez işte binene kadar. Kızılay'da Disconnectus Erectus'la içiyoruz, maksat gece olsun bir an önce. Togepy de yanımızda, köhne bir meyhanedeyiz.
Otobüs saati yaklaşırken arıyor Ters Cennet Çocuğu. "Nerdesiniz abi?"..."Böyle böyle burdayız"...Geliyor yanımıza, bizi uğurlayacak, el sallayacak arkamızdan. Tayfanın çok sevdiğim böyle bir geleneği var, deplasmana gelemeyenler gidenleri uğurluyor elden geldiğince. Geride kalan adama pis koyuyor elbette, Konya'ya Güngören maçına tayfayı yollarken birebir hissettim ben de bunu. Neyse, Ters Cennet Çocuğu'nda da böyle bir hüzün...İçiyoruz...
Hesabı ödeyeceğimiz an, "abi ben de mi gelsem acaba?" cümlesi dökülüyor Ters Cennet Çocuğu'nun ağzından. Deplase olan hemen her taraftar bilir, bu söz ağızdan çıktı mıydı kendini otobüste buluverirsin :) Kamil Koç aranıyor alalacele, tek boş yer var, yine en arka sırada. Ayırtıyoruz bileti. Ters Cennet Çocuğu'nun üzerinde bir ince mont, bir paket sigara, cebinde az bir para...
Sabah Çanakkale sokaklarında geliyor kendine "Abi ben naaptım ya? Ankara'da yapacağım bir şey var mıydı acaba?" :)) 11 saat gidiş, 11 saat dönüş...36 saatin 22'si yol..."abi ben de mi gelsem acaba"ymış :))) Ters Cennet Çocuğu'nu bugünlerde aramızdan uğurluyoruz. ODTÜ'den mezun oldu ara dönemde, Ankara'dan ayrılıyor. Bu ayrılık, elbette sadece fiziki bir ayrılık, yoksa kalplerimiz hep birlikte.
Tayfa, 3.yaşına girerken Ters Cennet Çocuğu'nu da anılarla yolculamak istedim...Benim aklımda hep Trabzon maçından sonra Sakarya'yı 1940 çektirip inlettiği haliyle, Gençler çeyrek final rövanşında karşılıklı geçtiğimiz Ziraat Bankası tabelasında patlattığımız elleriyle ve güzel dostluğuyla kalacak...
Yolun açık olsun Ters Cennet Çocuğu...
Otobüsün en arkasında Ters Cennet Çocuğu. Hani arka 5linin tepesinden atlayıp girilebilen, incecik bir yer vardır ya, hah tam orada. Tayfada kendisinden başka kimsenin sığamayacağı yeri mesken bellemiş, bir uyuyor, bir uyanıyor...
Şehre doğru yaklaşıyoruz. 10 kilometre kadar kala polis çeviriyor. Adana'dan gelen diğer otobüslerle konvoy haline getiriliyoruz, etrafımızda kolluk kuvvetleri. Kasvetli bir fabrikanın yanından ilerliyoruz merkeze doğru. O sırada aramızda taş yeme ihtimalini tartışıyoruz...Otobüsün şöförü ansızın "öne gelin hepiniz, öne gelin" diyor..."Nooldu dayı hayır olsun" demeye kalmadan öğreniyoruz; otobüsün sadece ön camı sigortalıymış. Taş gelecekse önden yiyelim diyor dayı...
Hiç bir deplasmana "emanet"lerle gitmedik biz, gitmeyeceğiz. Bizim yüreğimizdeki emanet, Mavi Şimşek'ten ibaret...Karabük'te de "dolu" değiliz. Hazır dayı telaşlanmışken, üzerine gidiyoruz sigaralı tribün olarak. "Abi çıkarın emanetleri", "zırhlar nerde zırhlar?", "eyvah, hiç mi bir şey yok yanımızda, boş muyuz ulan?" derken en arkadan Ters Cennet Çocuğu'nun sesi geliyor;
"Ben doluyum abi"...Elinde otobüsün takozu ! Çanakkale deplasmanı...Mustava'nın tayfaya aşıladığı "en uzak deplasman neresiyse, oraya gideceğiz" misyonuyla Ankara'dan 4 kişi almışız biletleri. Deplase olan hemen her taraftar bilir, o otobüs saati gelmek bilmez bir türlü. Bir bindin mi her şey güzel ama zaman geçmez işte binene kadar. Kızılay'da Disconnectus Erectus'la içiyoruz, maksat gece olsun bir an önce. Togepy de yanımızda, köhne bir meyhanedeyiz.
Otobüs saati yaklaşırken arıyor Ters Cennet Çocuğu. "Nerdesiniz abi?"..."Böyle böyle burdayız"...Geliyor yanımıza, bizi uğurlayacak, el sallayacak arkamızdan. Tayfanın çok sevdiğim böyle bir geleneği var, deplasmana gelemeyenler gidenleri uğurluyor elden geldiğince. Geride kalan adama pis koyuyor elbette, Konya'ya Güngören maçına tayfayı yollarken birebir hissettim ben de bunu. Neyse, Ters Cennet Çocuğu'nda da böyle bir hüzün...İçiyoruz...
Hesabı ödeyeceğimiz an, "abi ben de mi gelsem acaba?" cümlesi dökülüyor Ters Cennet Çocuğu'nun ağzından. Deplase olan hemen her taraftar bilir, bu söz ağızdan çıktı mıydı kendini otobüste buluverirsin :) Kamil Koç aranıyor alalacele, tek boş yer var, yine en arka sırada. Ayırtıyoruz bileti. Ters Cennet Çocuğu'nun üzerinde bir ince mont, bir paket sigara, cebinde az bir para...
Sabah Çanakkale sokaklarında geliyor kendine "Abi ben naaptım ya? Ankara'da yapacağım bir şey var mıydı acaba?" :)) 11 saat gidiş, 11 saat dönüş...36 saatin 22'si yol..."abi ben de mi gelsem acaba"ymış :))) Ters Cennet Çocuğu'nu bugünlerde aramızdan uğurluyoruz. ODTÜ'den mezun oldu ara dönemde, Ankara'dan ayrılıyor. Bu ayrılık, elbette sadece fiziki bir ayrılık, yoksa kalplerimiz hep birlikte.
Tayfa, 3.yaşına girerken Ters Cennet Çocuğu'nu da anılarla yolculamak istedim...Benim aklımda hep Trabzon maçından sonra Sakarya'yı 1940 çektirip inlettiği haliyle, Gençler çeyrek final rövanşında karşılıklı geçtiğimiz Ziraat Bankası tabelasında patlattığımız elleriyle ve güzel dostluğuyla kalacak...
Yolun açık olsun Ters Cennet Çocuğu...
Yorumlar
Ben de o maça İstanbul'dan gelmiştim. Çanakkale'de güneşli ama soğuk bir hava vardı. Şimdi hatırlıyorum da,rahmetli Davut Uçak için maçta pankart hazırlayıp asmıştınız. Hepsinden güzeli maçı da 1-0 almıştık. Yolunuz (Hem siz Ankara Tayfasının hem de Demirspor'un) hep açık olsun. Selamlar, sevgiler.
Merih Güvenç
Davut Uçak'ı kaybettiğimizin haftasıydı bir de evet...Ufak bir pankartla uğurlamıştık onu...
İstanbul tayfası?
öncelikle çok teşekkür ederim,duygulanmamak elde değil. Blogu bir süredir takip edemiyordum yeni okudum yazıyı.Kendinize ve birbirinize iyi bakın.
TERS CENNET ÇOCUĞU