Ana içeriğe atla

"Stadları geze geze..."

Alametifarikamız "Gurbette Demir Gibiyiz" pankartı, ilk kez 25 Şubat 2007'de Kırıkkale'de asıldı. İlk kez o maça midibüs tutup birlikte gittik. Tayfanın doğumgünü olarak o günü gösterebiliriz.

Pankart, bir süre Adana'da kaldı, grup tarafından 5 ocak'ta da asıldı. Ancak geçen sezon sonunda Dernek'in taşınma işleri sırasında tüm pankartlar gibi kayıplara karıştı ne yazık ki... (Bizimkinden çok Adana'da onca mesai harcanıp yapılan, "Lokomotif"e, "Mavi Düşlerin Lacivert Gölgesiyiz"e ve diğer birçoğuna üzülüyorum açıkçası.) Bu yıl, Tayfadan arkadaşlar, togepy öncülüğünde yeni bir el emeği pankart yaptılar-bu sezonki Afyon maçında asıldı o da ilk kez. Bir de Buca maçı öncesi acil bayrak yaptırmıştık. Onları da sembolik önemleri gereği ekledim listeye.

Bizimle birlikte iki yıl içinde gezdiği statlar-kayıt altına alabildiklerimiz şöyle:

25 Şubat 2007, Kırıkkale:


11 Mart 2007, Bolu:


25 Mart 2007, Alanya:


13 Mayıs 2007, Sarıyer:


21 Nisan 2007, Adana:


19 Ocak 2008, Ankara-Şekerspor maçı öncesi antreman:


20 Ocak 2008, Güvenpark-Şekerspor maçı öncesi toplanma(Statta da asıldı,ancak foto yok):


9 Mart 2008, Karabük:


30 Mart 2008, Çanakkale:


20 Nisan 2008, Pendik:


4 Mayıs 2008, Adana:


21 Eylül 2008, Buca:


2 Kasım 2008, Afyon:

Yorumlar

vertumnus dedi ki…
Pankartı son dakika Disconnectus Erectus'un insanüstü çabasıyla yetiştirdiğimiz bir maçı hatırlıyorum bir de...Lakin hangi maçtı o kalmamış aklımda...Trenle gittiklerimizden biriydi sanki ama
yavuzy dedi ki…
Adanaspor maçıydı...Ben de net bi fotosu olmadığı için koymadım; uzak çekimde fazla belli olmuyor.
vertumnus dedi ki…
Doğru doğru Adanaspor maçı...Kuzey kale arkasının kapalıya yakın kısmında, tellere değil tribünün üst bölümüne asılmıştı sanki...ben de aradım foto ama bulamadım
Onur BİÇER dedi ki…
Metin Yıldız'ı uğurlamak için bir esim konulmuştu. O resimde sol üst köşede idi pankart.
yavuzy dedi ki…
25 Mart 2007,Alanya ve 4 Mayıs 2008 Adana fotolarını da listeye ekledim.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ben Bunu Hak Ettim...

Bugüne kadar yazdığım en zor yazılardan biri bu.  Yanımda küçücük iki çocuk vardı maçta, sevdim onları öptüm. Hatta babası yorulmuştu da aldım onu omzuma maçı bir süre birlikte izledik. O esnada çocuğun nasıl heyecanlandığını gördüm. Bacakları kasılıyordu, boynumun sıkıştığını hissettim. Sonra bağırdı ve akabinde ellerini vücudunu titreme alacak kadar sıktı. Bu çocuk sanırım 4,5-5 yaşlarındaydı. Tam benim kızımın yaşlarında. İşte o anda aslında anlamalıydım hak ettiğimi bu belayı. Çünkü ben de çocuklarımı bu acıya götürüyorum. Onlar acıya doğru yürürken, ben her Demirspor deyişlerinde mutlu oluyorum. Her mavi-lacivert deyişlerinde mutlu oluyorum. Onlar da bana başarı videosu gönderiyorlar.   Ben böyle bir babayım işte. Çocuklarının bu tür videolarına bakıp, duygulanan mutlu olan bir babayım. Onlara mavili, armalı kıyafetler alıp ellerimle uçuruma götüren bir babayım. Tabi ki Allah belamı verecek.  Kendi isteğim dışında görev yerim değiştirildi. Ailem param...

Başkan Krizi

 Sahadaki kriz en tepeye de yansıdı; Murat Sancak dün akşam başkanlığı Metin Korkmaz'a devrettiğini açıkladı. Gelişmeleri görebilmek adına biraz beklemek gerekli ama şu anda birkaç neden ve ihtimal var gibi görünüyor: Birincisi, "tamam vazgeçtim" deyip geri dönmesi; daha önce yapmıştı. İkincisi, "TFF'de FETÖcüler var" yönlü açıklamaları ve hakem camiasına eleştirilerinden dolayı çeşitli hukuki ve mali sıkıştırmalara maruz kalması. O yüzden biraz geri plana çekilmek istemiş olabilir. Metin Korkmaz eliyle yönetime devam eder. Üçüncüsü, parasının bitmiş olması ve Adana Demirspor'dan tamamen uzaklaşması. Başkan'ın en büyük sorunlarından biri iletişim stratejisinin düzgün olmaması. Attığı twitler ve açıklamalar fazla öfkeli. Çoğu zaman kötü Türkçe ile karman çorman açıklamalar yapıyor. Twitter (X) infosundaki yazılar/iddialar bile kötü yazılmış. En basitinden, Adanademirspor değil, Adana Demirspor yazması gerekli. Kulübün sosyal medya hesapları iyi yöneti...

Nesrin'in Hikayesi : "15 Saat 47 Dakika…Ve Toprak…"

Ön-Not: Nesrin Olgun Aslan’ın hikayesini yazmaya başladığımda kimi zaman soğuk bir suyun ve karanlığın içinde, kimi zaman sonunda varabildiğim bir kıyıda hissettim kendimi. Yazmaya devam ederken önce zor tutuyordum gözyaşlarımı, bir noktadan sonra akmaya başladı hepsi. Yazımı, ağlayarak bitirebildim ancak…Kendisinin web sitesinden (http://www.nesrinolgun.com) ve dönemin Hürriyet Londra Temsilcisi Faruk Zapçı’nın anılarından yararlandım, teşekkürlerimi sunuyorum…Çok uzatmadan, Nesrin’in Hikayesi’ne başlıyorum… 1964 Adana Yüzme havuzunun kenarında 7 yaşında kara kuru bir kız çocuğu duruyor. Havuzun içinde Adana Demirspor Kulübü yüzücüleri. Erkekler çoğunlukta. Küçük kız etrafına bakıyor. Sadece 4 kız çocuğu var. Nesrin, Adana Demirspor’un 4 kızından biri oluyor o gün…Giriyor havuza. 1973 – 1975 Adana Nesrin, 16 yaşında. Yüzüyor. 7 yaşında girdiği havuzdan, kısa mesafede 100’e yakın madalya ve şilt çıkartıyor. Kışları masa tenisi oynuyor, Türkiye 2.liği, Türkiye 3.lüğü var. 17 yaşında mar...