Tayfa'nın kuruluşundan bu yana yanında değildim. Dahiliyetim evlenme hazırlıkları ve sonrasında günlerce gelmesi gereken perdeleri ve mobilyaları evde beklemek zorunda kalmam gibi kurulan yeni bir düzenin oturtulmasına harcanan sayısız küçük detaylar dolayısıyla tanışmamızdan oldukça sonra gerçekleşti. İki üç defa buluşma teklifi, sanırım iki defa da deplasman teklifi aldım. Hiçbirine iştirak edememiş olmam dolayısı ile -yanılmıyorsam Gaziosmanpaşa maçı deplasmanıydı- "geliyorum" demiş olmam Tayfa açısından memnuniyet ve şaşkınlıkla karşılanmıştı. Kafamda soru işaretleri.
-Kim lan bunlar?
-Ne yapıyorsun sen?
Yola koyulmuştuk bir kere... Bunları sormak için artık çok geçti. Sonra kilometreler geçti.
-Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın mı?
-Kırılsın ulan.
Çıktık artık bu yola. İçimde yaşattığım sevdanın dışa vurulması zamanı gelmişti. Hem de garip bir şekilde memleketimde değil de Ankara'da. Çok garip.
Aklımdan tıpkı Yavuz'un dediği gibi sürüsüne bereket düşünce geçiyor. Parmaklarım klavyenin üstünde mızmızlanıyor. Onu da yaz, bunu da diye...
Her neyse! İki elin parmakları kadar kafayı kırmış insandık. Az veya çok hepimizin düzenli bir hayatı, sorumlulukları vardı. Tek başına kaldırılamayacak bir yüktü, bizim akıntıda ulaştığımız nokta. Sadece taraftar olmamak!!! Bu takım için sıradan taraftarlığın ötesinde bir şeyler yapma isteği. Neden kendi kendimize anlatıyorduk ki geçmişi? Ben çocuğuma "Demirspor zamanında böyle bir takımdı." demek istemiyorum arkadaş!!! Şimdi tökezleyip düşecek olsam küçük ama yürekli ve bana omuz verecek, aynı zamanda ne zaman arasalar benim omuzumu bulacaklarını da bilen kardeşlerim var. Çocuklarımız Demirspor'u dinlemek yerine yaşamalı ise biz anne ve baba adaylarının vermesi gereken bir ses vardı. İşte o ses benim için artık bir isyan, bir haykırış, bir umut. Yeter ki iste. Dünya değişir.
Bu grup bir pankartta yazıldığı üzere "Geçmişini geri almak için yarınlarını vermeye hazır" olan inatçı, savaşçı bir grup. Bu grup sevdalı bir grup. Bu grup idealleri olan bir grup. İyi ki varsınız Tayfam. İyi ki doğdun Ankara Tayfası. Allahınıza Kurban sizin!!!
Bir seviyi anlamak, bir yaşam harcamaktır.
Harcayaksın, harcayacaksın.
-Kim lan bunlar?
-Ne yapıyorsun sen?
Yola koyulmuştuk bir kere... Bunları sormak için artık çok geçti. Sonra kilometreler geçti.
-Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın mı?
-Kırılsın ulan.
Çıktık artık bu yola. İçimde yaşattığım sevdanın dışa vurulması zamanı gelmişti. Hem de garip bir şekilde memleketimde değil de Ankara'da. Çok garip.
Aklımdan tıpkı Yavuz'un dediği gibi sürüsüne bereket düşünce geçiyor. Parmaklarım klavyenin üstünde mızmızlanıyor. Onu da yaz, bunu da diye...
Her neyse! İki elin parmakları kadar kafayı kırmış insandık. Az veya çok hepimizin düzenli bir hayatı, sorumlulukları vardı. Tek başına kaldırılamayacak bir yüktü, bizim akıntıda ulaştığımız nokta. Sadece taraftar olmamak!!! Bu takım için sıradan taraftarlığın ötesinde bir şeyler yapma isteği. Neden kendi kendimize anlatıyorduk ki geçmişi? Ben çocuğuma "Demirspor zamanında böyle bir takımdı." demek istemiyorum arkadaş!!! Şimdi tökezleyip düşecek olsam küçük ama yürekli ve bana omuz verecek, aynı zamanda ne zaman arasalar benim omuzumu bulacaklarını da bilen kardeşlerim var. Çocuklarımız Demirspor'u dinlemek yerine yaşamalı ise biz anne ve baba adaylarının vermesi gereken bir ses vardı. İşte o ses benim için artık bir isyan, bir haykırış, bir umut. Yeter ki iste. Dünya değişir.
Bu grup bir pankartta yazıldığı üzere "Geçmişini geri almak için yarınlarını vermeye hazır" olan inatçı, savaşçı bir grup. Bu grup sevdalı bir grup. Bu grup idealleri olan bir grup. İyi ki varsınız Tayfam. İyi ki doğdun Ankara Tayfası. Allahınıza Kurban sizin!!!
Bir seviyi anlamak, bir yaşam harcamaktır.
Harcayaksın, harcayacaksın.
Yorumlar