Ana içeriğe atla

20 Nisan...

20 Nisan'a ilişkin daha yazılacak çok şey olacaktır. Deplasmanda Pendik ile maçımızın olduğu tarihtir 20 Nisan 2008. Hafızlarımıza kazındı. Hatta dedik ki kendimize; bu 20 Nisan ruhunu öldürmeyelim, bu ruh bize çok şey katacak. Hayatımın en mutlu günlerindendi. Geçmişinden haberi olan büyüklerimiz, arkadaşlarımız ve kardeşlerimiz hemen "Pendik galibiyeti mi en mutlu günün?" demesinler. Maç skoru sadece günün güzelliğinin bozulmasını engelledi. Efendim hatırladıkça güldüğüm, kendime dair şeyleri aktarayım o günle ilgili.

Kariyerimde önemli bir aşama olan ve beni oldukça hırpalayan yetki sınavından yeni çıkmışım. Kafam bir milyon. Leyla gibi geziniyorum. Tatile ihtiyacım var ama nerdeeee? Bir şekilde içimde birikmiş hayata dair özlemlerimi kusmalıyım. İşte bu sırada Pendik deplasmanı geliverdi. Bir heyecan ki bende, sormayın gitsin. Tayfa ile Pazar sabahı 6.30'da Ankara'yı bilenler için söylüyorum, Sıhhiye Köprüsü'nün altında ve Denizciler kavşağında olmak üzere 2 ayrı noktada buluşacağız. Ben Denizciler kavşağını seçtim. Gittik araba ile... Bir baktım karşımızda bizim minibüs. Kalbim her deplasman öncesinde olduğu gibi. Kıpır kıpır. Yüzümü yıkamaya fırsat bulamamışım. 3'e 5 bakıyorum. Arabayı yolu en fazla kesecek şekilde diklemesine park edip eşime teslim etmek suretiyle saat sabahın 6.30'unda -teşbşihte hata olmaz- trafiği felç etme başarısı gösterdim. Efsane gün böyle başladı.

Molalarda kaybolmama adına herkes yanında oturan arkadaşından mesul ki; biz bunu "herkes badisine sahip çıksın" diye dillendiriyoruz, bana da zayıf-kara kuru arkadaşımız Göktuğ nasip oldu. Türkiye'yi kurtardık, Demirspor'u kurtardık, Göktuğ'a iş bulduk Göktuğ'u kurtardık. Yeterliliğimi aldık beni kurtardık. Kurtardıkça kurtardık. Açlığımız vardı bir simiti birlikte paylaştık.
Pasta kestik Adana Demirspor logolu. Türkay, 1940 yazan kısmını tek lokmada yuttu.
Serdanka ile beste girdik.

http://www.youtube.com/watch?v=0FSntHgyNfU

"Bir gün gelecek dertler bitecek,
Parıldayacak masmavi şimşek
O gün gelecek herkes görecek
Şampiyon olacak masmavi şimşek

Yağmur çamurda, karda ve kışta
Bineceğiz biz bu vagonlara,
Gazipaşa'da deplasmanlarda
Her zaman yanında ANKARA TAYFA"

Bir resim çekildik otobanda, beynimin durduğu bir anda. Arkadaşları topladım bir yol levhası önünde. Hepsi de doluştular. Ben de o karede çıkmak istiyorum kendimce. Ama makineyi sabitleyecek yer bulamadım. Bir yer buldum 100 metre uzakta. Oradan zum yapıyorum Tayfa'ya ki resim net görünsün. Otomatik çekim tuşuna basacağım. 10 saniyede 100 metre koşup yerimi de alıp kareye gireceğim. "Usain Bolt musun be mübarek." derler adama. E sonra aklım başıma geldi ama 100 metre öteden de zumla bensiz resmi çektim. Rezalet. Ulan madem çıkmayacan resimde, ne işin var 100 metre ötede. Git diplerine çek resmi değil mi?
Maçı kazandık. Başımıza güneş geçmiş gibiydi. Volkan TANIR kızı Buse'yi de getirmiş maça. Ama maç esnasında unuttu yeğenimizi. Kızcağızı yanıbaşıma aldım. Gol attık, Serdanka "Alien" gibi üstüme geliyor. Kız var, dur diyorum. Algılama kapalı. Adam üstüme kapaklandı. Düşmemek için fıtık oluyordum, bağırıyorum "çekin kızı buradan" diye. Sonunda Nazife kızcağızı kurtardı ve ben de düştüm. Şu kızcağıza kıyıyordu yaratık...
Dönüş desen ayrı bir keyif. Maçta bağırmaktan sesimiz kısılmış. O sesle bıkmadan şarkı söylüyorum minibüste. Herkes o kadar mutlu ki veya yorgun bir Allah'ın kulu "Yeter kardeşim sus artık" demiyor. "Mihraaaabıııım diyeeerek sana yüüüüz vuuurdum...."
Bugünün şarkılarından konu açılınca hepimizin duygulandığı şarkıya değinmeden geçmemeliyiz.

"bak işte yaklaşıyor fırtına
bak yine yükseliyor dalgalar
yıllardan sonra yollardan sonra
şarkılar söylüyor çocuklar
yıllardan sonra yollardan sonra
yeniden yan yana onlar

ne geçmiş tükendi ne yarınlar
hayat yeniler bizleri
geçse de yolumuz bozkırlardan
denizlere çıkar sokaklar"


Sonra o da ne... Otoyolun Ankara girişi gişelerine geliyoruz. Bir trafik sormayın gitsin. Gıdım gıdım ilerliyoruz. Biz de iniyoruz otobüsten. Ulan ne oluyor. Aşağıda bir öğretim görevlisi, bir hakim adayı, iki doktor, bir murakıp, bir avukat, bir muhasebeci, bir bankacı, öğrenciler falan ADS ADS yapıyorlar. Üstelik de minibüsle birlikte koşa koşa. Bir de o videoya ulaşabilseydim keşke.

İşte bu 20 Nisan inanmışlığın simgesi idi.
İnanmak belki de uzun zaman sonra ilk kez bize mutluluğun meyvelerinden tattırmıştı. Bir daha o kadar mutlu olmanın çok zor olduğunu hissediyor muyduk da o kadar içten ve çocukçaydık, bilemiyorum. Ama Tayfa o ruhu benimsedi. İnanmak ve sonunda mutlu olmak.

Yorumlar

vertumnus dedi ki…
Abi muuuhteşem bir gündü o ya :))

Dur aklımda kalanlardan ekliyim;

- Otobandan "Pendik" yazan girişten girdik. Girdik de Pendik'i bulmak ne mümkün. Arada durup sorarak, arada Tanır'lardan yardım alarak yolu arıyoruz. Neyse girdik bir yola, güzel de yol namussuz, akıyor minibüsün altından...Aha! Birden bir baktık ki havaalanındayız yahu! Yuh! Girişteki güvenlik sırıtıyor, "Az evvel de Adana'dan gelenler geldi abi, burdan dönüp gideceksiniz" diyor...Bir tribün adam yanlış yola sapar da havaalanına gider mi yahu? Gider :) Alayına gider :))

- Dönüşte alkol ikmali için stadyumdan uzaklaşınca bir büfede duruyoruz. Büfeci Trabzonlu çıkıyor. Adama muhtemelen o ayın en iyi cirosunu yaptıracak kadar içkiyi yükleniyoruz. Hesap kallavi olunca o Trabzonlu adam başlıyor Demirspor'u ne çok sevdiğini söylemeye :)) Daha içmemişiz ama Onur'un bahsettiği o ruhla sarhoşuz hepimiz. Bundan yararlanıp koca bir torba da fındık kakalıyordu eleman arada :)) Onu iyi geri çevirdik valla, tongaya düşmedik

- Onur'un bir şarkı söyleyişi vardı ki...Oy oooy hayat boyu o kareler gitmicek gözlerimin önünden

- Bir de ben bu maçtan bir gece evvel Mustafalarda kaldım sanırım. Kendi formam evde, Mustafa ben veririm sana dedi. Sabah oldu, getirdi Mustafa formayı. Aman yarabbi, 1970'lerin has formalarından. Manevi değeri müthiş büyük. Lakin, forma sırf yün arkadaş. O tribünde güneş altında...Deplasmanda pişik olan ilk taraftar oluyodum az kalsın

- 2.golümüzden hemen önce Mustafalarla dışardaydık devre arası. Geri geldik tribüne çıkıyoruz. Telefon çaldı. Normalde maçtaysam bakmıyorum ben telefonlara. Numaraya baktım, hayvani uzunlukta bir şeyler görünüyor ekranda. O sıralarda da annemle annanem umre yapıyorlar. Aha dedim taaa Arabistan'dan arıyor kadın, açmamak olmaz. Neyse ben açtım telefonu, o tribün hengamesi içinde duymaya çalışıyorum. Annem "iyiyiz" falan derken, karşıdan dua-ezan gibi bir sesler geldi aniden. Tam o sırada golü yazdık :)) Takdir-i ilahi :)))

- Tribünün karşısını hatırlıyorsunuzdur, inşaat halinde binalar vardı. Süper eko sağladı sağolsun. Bağırıyorsun, boş binadan yankılanıp geliyor geri. Elbette bizim 5 Ocak maratonunun yerini tutmaz ama karşılıklı tezahürat edilebilir ekoyla...Mavi Şimşek...(2 sn boşluk)...Mavi Şimşek (boş inşaatın cevabı :))

Offf beee nası özlemişim...
Onur BİÇER dedi ki…
Kardeşim hem yazarken hem yorumunu okurken tekrar yaşadım. Unutmak ne mümkün...
Semt Aşığı dedi ki…
play off lar istanbulda olsun!
Adsız dedi ki…
Sevgili Onur, çok zevkli bir yazı olmuş gerçekten okurken zevk aldım 100mt. den foto çekme hikayesini de bilmiyordum öğrenmiş olduk :)) O gün için, o kalabalıkta, Nazife ve senin Buse'yi koruma adına gösterdiğiniz üstün çabaları asla unutmayacağım :)
İyi ki varsınız, iyi ki varız ve iyi ki Demirsporluyuz,
Sevgiler,

V.Tanır
Unknown dedi ki…
Merhabaa! Ben Buse, büyüdüm kocaman oldum ben�� Bu yazıyı görünce dayanamadım, yazayım dedim, teşekkür ederim�� 100m öteden fotoğraf çekme hikayesi efsane olmuş ahahah��

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ben Bunu Hak Ettim...

Bugüne kadar yazdığım en zor yazılardan biri bu.  Yanımda küçücük iki çocuk vardı maçta, sevdim onları öptüm. Hatta babası yorulmuştu da aldım onu omzuma maçı bir süre birlikte izledik. O esnada çocuğun nasıl heyecanlandığını gördüm. Bacakları kasılıyordu, boynumun sıkıştığını hissettim. Sonra bağırdı ve akabinde ellerini vücudunu titreme alacak kadar sıktı. Bu çocuk sanırım 4,5-5 yaşlarındaydı. Tam benim kızımın yaşlarında. İşte o anda aslında anlamalıydım hak ettiğimi bu belayı. Çünkü ben de çocuklarımı bu acıya götürüyorum. Onlar acıya doğru yürürken, ben her Demirspor deyişlerinde mutlu oluyorum. Her mavi-lacivert deyişlerinde mutlu oluyorum. Onlar da bana başarı videosu gönderiyorlar.   Ben böyle bir babayım işte. Çocuklarının bu tür videolarına bakıp, duygulanan mutlu olan bir babayım. Onlara mavili, armalı kıyafetler alıp ellerimle uçuruma götüren bir babayım. Tabi ki Allah belamı verecek.  Kendi isteğim dışında görev yerim değiştirildi. Ailem param...

Başkan Krizi

 Sahadaki kriz en tepeye de yansıdı; Murat Sancak dün akşam başkanlığı Metin Korkmaz'a devrettiğini açıkladı. Gelişmeleri görebilmek adına biraz beklemek gerekli ama şu anda birkaç neden ve ihtimal var gibi görünüyor: Birincisi, "tamam vazgeçtim" deyip geri dönmesi; daha önce yapmıştı. İkincisi, "TFF'de FETÖcüler var" yönlü açıklamaları ve hakem camiasına eleştirilerinden dolayı çeşitli hukuki ve mali sıkıştırmalara maruz kalması. O yüzden biraz geri plana çekilmek istemiş olabilir. Metin Korkmaz eliyle yönetime devam eder. Üçüncüsü, parasının bitmiş olması ve Adana Demirspor'dan tamamen uzaklaşması. Başkan'ın en büyük sorunlarından biri iletişim stratejisinin düzgün olmaması. Attığı twitler ve açıklamalar fazla öfkeli. Çoğu zaman kötü Türkçe ile karman çorman açıklamalar yapıyor. Twitter (X) infosundaki yazılar/iddialar bile kötü yazılmış. En basitinden, Adanademirspor değil, Adana Demirspor yazması gerekli. Kulübün sosyal medya hesapları iyi yöneti...

Nesrin'in Hikayesi : "15 Saat 47 Dakika…Ve Toprak…"

Ön-Not: Nesrin Olgun Aslan’ın hikayesini yazmaya başladığımda kimi zaman soğuk bir suyun ve karanlığın içinde, kimi zaman sonunda varabildiğim bir kıyıda hissettim kendimi. Yazmaya devam ederken önce zor tutuyordum gözyaşlarımı, bir noktadan sonra akmaya başladı hepsi. Yazımı, ağlayarak bitirebildim ancak…Kendisinin web sitesinden (http://www.nesrinolgun.com) ve dönemin Hürriyet Londra Temsilcisi Faruk Zapçı’nın anılarından yararlandım, teşekkürlerimi sunuyorum…Çok uzatmadan, Nesrin’in Hikayesi’ne başlıyorum… 1964 Adana Yüzme havuzunun kenarında 7 yaşında kara kuru bir kız çocuğu duruyor. Havuzun içinde Adana Demirspor Kulübü yüzücüleri. Erkekler çoğunlukta. Küçük kız etrafına bakıyor. Sadece 4 kız çocuğu var. Nesrin, Adana Demirspor’un 4 kızından biri oluyor o gün…Giriyor havuza. 1973 – 1975 Adana Nesrin, 16 yaşında. Yüzüyor. 7 yaşında girdiği havuzdan, kısa mesafede 100’e yakın madalya ve şilt çıkartıyor. Kışları masa tenisi oynuyor, Türkiye 2.liği, Türkiye 3.lüğü var. 17 yaşında mar...