-------------------------------------------------------------------------------
Bugüne dek demirgibiyiz@gmail.com adresine gelen çeşitli yazılara blogumuzda yer verdik. Şimdi yeni bir seri başlatarak bunu gelenekselleştiriyoruz. Her hafta Perşembe günleri, o hafta gelenler içerisinden bir yazıyı, "konuk yazarımız"ın yazısı olarak blogumuza taşıyacağız. Tüm okurlarımızın yazılarını demirgibiyiz@gmail.com 'a bekliyoruz
İlk Perşembe konuğumuz Sn.Talip Egemen. Aşağıda yer alan yazısını bizlerle paylaştığı için teşekkür ederiz.
-------------------------------------------------------------------------------
5,000 GÜN
Talip Egemen
Selamlar Ankara Tayfası,
Altı ayı aşkın bir süredir bloğunuzu keyifle takip ediyorum. Keyif belki çok doğru kelime olmayabilir takımımızın durumunu gördükçe. Bu kadar umutsuzluk, bu kadar yanlışlığın içerisinde bloğa girip nefes alıyorum açıkçası. İçimden geçirdiğim düşünceler, sizin tarafınızdan o kadar güzel dile getiriliyor ki geleceğe dair umutlarım da artıyor böyle bir taraftar profiline sahip olduğumuzu görünce. Eminim her Demirsporlu gibi sizlerin de başkanlık hayali vardır. İnsana keyif veren hayaller, yapılacak transferler, yeni stat, yepyeni forma dizaynları. Umarım bir gün tayfa olarak yönetime gelirsiniz de tüm Adana Demirsporlular mutlu mesut bir biçimde yaşarız.
Bloğu hep okuyordum da yazma düşüncesi birkaç gündür blogda yer alan 5000 gün önce yazılarından sonra peydah oldu. 5000 gün önce oynanan Adana Demirspor - Altay maçı…
4-1’lik mağlubiyetle kapatılan, felaketlerle dolu koca bir sezon. 94-95 sezonu. Blogda daha önce (yanlış hatırlamıyorsam) Serdanka tarafından Demir ve Almanca Hocası ile ilgili bir yazı paylaşılmıştı. O yazı da yine bu kabus sezona aitti ve Demir’in yaşadığı acıyı derinden yaşayan biri olarak kabus sezon gözümün önünden geçmişti. Şimdi de siz durmadan hatırlatıyorsunuz ne yazık ki…
Sondan başlayayım. 5000 gün önce bir okul gezisinden dönüyorduk.19 Mayıs tatilini fırsat bilen güzel okulum (Sabancı Anadolu Tekstil Meslek Lisesi) bir Bodrum gezisi düzenlemişti ve biz Pazar akşamı dönüş yoluna koyulmuştuk. Pazartesi sabah bir moladan sonra önümdeki arkadaşın okuduğu gazeteye takıldı gözüm. Şanslıydım ki spor sayfasını okuyordu. Hemen Demirspor haberini taradım gözlerimle. 4-1 mağlup olduğumuz yazıyordu. Skor çok canımı acıtmamıştı. Ne de olsa kanıksamıştık artık. Skordan çok canımı acıtan yıldız tablosunda bulunan biletli seyirci sayısıydı. “Biletli seyirci sayısı :80” yazıyordu. Demirspor’u uğurlamaya sadece 80 kişi gitmişti. Bu takımın 15 sene boyunca Süper Lig’e çıkamayacağı bilinse belki daha çok kişi uğurlardı takımını. Ben de okul gezisine gitmez maça giderdim. Gittiğim maçlarda ne oldu derseniz, bir Bursaspor maçı var belki de en iyi mücadele ettiğimiz maçlardan biri. 3-2 kaybetmiştik ve Bursalı bir arkadaşım hala dalga geçer “kalecimiz bile gol attı size”diye. Evet ,gollerden birini Gançev’den yemiştik maalesef. Gençlerbirliği’ne 7-0 yenildik. Gençlerbirliği’nin hocası ise bir sezon önce bizi şampiyon yapan Metin Türel’di. Bizi şampiyon yaptıktan sonra yaşlı denilip, yeniden anlaşılmayan hocamız. Bir nevi Behzat Çınar olayının farklı bir versiyonu. İyi oynayıp birer sıfır kaybedilen Fenerbahçe, Beşiktaş maçları.Bir de yağan yağmurdan iç çamaşırımıza kadar ıslandığımız ve 2-1 kaybettiğimiz Galatasaray maçı…
Hep kaybedilen maçlar tabi. 29 hafta galip gelemeyince geriye 5 hafta kalıyor zaten değil mi? İlk 5 hafta...
Ne gariptir ki takımımızın ilk beş haftada 3 galibiyeti vardı. 9 puanla ligde dördüncü sıradaydı. Takımın yabancıları iyi çıkmış, Coulibaly ve Dibo’yu herkes konuşur olmuştu. Hatta 5.haftada alınan Gaziantep galibiyetinden sonra bu ikili şalvar giyip Küçüksaat meydanında o dönem henüz suyu çıkmamış olan Televole için kamera karşısına geçmişti. Her şey o kadar iyi gidiyordu ki o dönem 17 yaşında, üniversiteye hazırlanan ben için yaşanan en parıltılı sezon gibiydi. Ta ki yedinci haftada oynanan Ankaragücü maçına kadar. Kanımca Beşiktaş için 5 kırmızı kartlı Samsunspor maçı ne ise Adanademirspor için de bu maç o anlamdadır. O maçta yaşananlar belki de bu takımın küme düşmesine neden oldu, 29 hafta galip gelememesine neden oldu. Böyle bir çıkarım yapmak doğru değil tabi ama o maç öyle olmasaydı , hakem Nedim Göklü o maçı öyle yönetmeseydi , bu takım yine 29 hafta galip gelmeden küme düşer miydi diye soruyor insan.
Eminim hatırlıyorsunuzdur o maçı, takım istim üzerinde. İçeride oynadığı üç maçı da kazanmış. Favori olarak çıkıyor sahaya, tribünler müthiş. İlk golü yememize rağmen bozulmuyoruz. Dibo uzaktan çok güzel bir gol atıyor, beraberliği yakalıyoruz. Fakat ters giden bir şeyler var. Daha ilk yarı ve önemli oyuncularımızdan Cengiz Alp oyundan bir anda atılıyor. Ne olduğunu pek anlamıyoruz, ardından Dibo bir çok Ankaragücü oyuncusunu peşine takıp hepsini çalımlayıp 2-1 yapıyor skoru. Sevinçten çıldıracakken Dibo Kırmızı kartı görüyor bu sefer. Niye ? Gol sevincini seyirciyle paylaştığı için. 10 kişi oynuyorsun, öyle bir gol atıyorsun ki coşmaman mümkün değil. Tribüne giden oyuncu kart görür diye bir kural da yok o dönem. Ee niye atıldı o zaman bu adam ? Bu kez biz de 9 kişiyle direnmeye başladık, uzunca bir süre de direndik. Sonra yanlış hatırlamıyorsam yetmişli dakikalarda ilk ofsayt golü yedik. Az buz değil, bayağı bir ofsayttı. Duraklama dakikalarında ise ikinci ofsayt gol geldi. Bu ilkinden daha açık bir ofsayttı ve kaybettik. Taraftarı zaptetmek de mümkün olmadı.
Çıkan olayları tasvip etmek mümkün değil tabi ama bu maç da sıradan bir maç değil. Bir takım nasıl katledilir, nasıl hakkı yenir konulu bir film yapılsa bu maç film için senaryoya ilham verebilir. 1-0 geri düşüyorsun, 10 kişi kalıyorsun sonra beraberliği yakalıyorsun, 10 kişiyle 2-1 öne geçiyorsun bu kez 9 kişi bırakıyorlar. Yine yıkılmıyorsun bu kez nizami olamayan bir golle 2-2 oluyor ve duraklama dakikalarında nizami olmayan bir gol ile kaybediyorsun.
Sadece maçı kaybetmekle kalsa iyi, ardından taraftar olayları nedeniyle gelen 2 maç saha kapatma, deplasmanlarla birleşince üst üste gelen mağlubiyetler serisi. Ceza sonrası ilk maçın Galatasaray’a denk gelmesi. Üst üste hep kaybediyoruz. Sonrasında ise hep kaybediyoruz zaten.15 senedir de kaybediyoruz.
Dediğim gibi tüm bu yaşadıklarımızı bir maça bağlamak söz konusu değil. Sadece biraz fantezi yapıyorum ve siz Ankara Tayfasına soruyorum. “O Ankaragücü maçı öyle bitmeseydi ve biz kazanmış olsaydık neler olurdu ?”
Yine bunları mı yaşardık, yine küme mi düşerdik, yine 3. ligi görür müydük, siz yine bloğunuzda şu kadar gündür Süper Lig görmedik diye gün sayar mıydınız?
Ben kendi hayalimi yazayım. Ankaragücü maçını ve sonraki iç saha maçlarını kazanır, güçlü bir Anadolu takımı haline gelirdik. Ligi üst sıralarda tamamlayıp Bursaspor yerine Inter Totoya giden biz olurduk. Wimbledon’u deplasmanda yener, Karslruhe’yi de kendi sahamızda penaltılarla elerdik. Oyuncularımız sükse yapar milyon dolarlara taliplilerine satardık. Havuz ve futbolcu satışlarından elde edilen gelirle takım kendi ayakları üzerinde durmaya başlar, medyada görünmek isteyen başkan adayları kongrede birbirleriyle yarışırdı. Bir daha ikinci lig yüzü görmez üst sıralara oynayan istikrarlı bir takım olurduk.
Kişisel açıdan bakarsak üniversite yıllarında Adanasporlu arkadaşları tarafından devamlı dalga geçilen biri olmazdım elbet. İskenderun Demirçelik veya Mezitlispor’la da maç yapmayacağımız için İskenderunlu arkadaşlarda bana sormazdı bu hafta Demirspor ne yaptı diye…
Mevcut takımımızla hayal kurmayı başaramadığım için geçmişe dönüyorum. Geçmişle yaşamak pek doğru değil ama bu hayal hoşuma gidiyor…
Kendinize iyi bakın, ben artık her birinizi tanıyorum…
Selamlar
Unutmadan “GURBETTE DEMİR GİBİYİZ” muhteşem bir söz olmuş, kim bulduysa aklına sağlık…
Bugüne dek demirgibiyiz@gmail.com adresine gelen çeşitli yazılara blogumuzda yer verdik. Şimdi yeni bir seri başlatarak bunu gelenekselleştiriyoruz. Her hafta Perşembe günleri, o hafta gelenler içerisinden bir yazıyı, "konuk yazarımız"ın yazısı olarak blogumuza taşıyacağız. Tüm okurlarımızın yazılarını demirgibiyiz@gmail.com 'a bekliyoruz
İlk Perşembe konuğumuz Sn.Talip Egemen. Aşağıda yer alan yazısını bizlerle paylaştığı için teşekkür ederiz.
-------------------------------------------------------------------------------
5,000 GÜN
Talip Egemen
Selamlar Ankara Tayfası,
Altı ayı aşkın bir süredir bloğunuzu keyifle takip ediyorum. Keyif belki çok doğru kelime olmayabilir takımımızın durumunu gördükçe. Bu kadar umutsuzluk, bu kadar yanlışlığın içerisinde bloğa girip nefes alıyorum açıkçası. İçimden geçirdiğim düşünceler, sizin tarafınızdan o kadar güzel dile getiriliyor ki geleceğe dair umutlarım da artıyor böyle bir taraftar profiline sahip olduğumuzu görünce. Eminim her Demirsporlu gibi sizlerin de başkanlık hayali vardır. İnsana keyif veren hayaller, yapılacak transferler, yeni stat, yepyeni forma dizaynları. Umarım bir gün tayfa olarak yönetime gelirsiniz de tüm Adana Demirsporlular mutlu mesut bir biçimde yaşarız.
Bloğu hep okuyordum da yazma düşüncesi birkaç gündür blogda yer alan 5000 gün önce yazılarından sonra peydah oldu. 5000 gün önce oynanan Adana Demirspor - Altay maçı…
4-1’lik mağlubiyetle kapatılan, felaketlerle dolu koca bir sezon. 94-95 sezonu. Blogda daha önce (yanlış hatırlamıyorsam) Serdanka tarafından Demir ve Almanca Hocası ile ilgili bir yazı paylaşılmıştı. O yazı da yine bu kabus sezona aitti ve Demir’in yaşadığı acıyı derinden yaşayan biri olarak kabus sezon gözümün önünden geçmişti. Şimdi de siz durmadan hatırlatıyorsunuz ne yazık ki…
Sondan başlayayım. 5000 gün önce bir okul gezisinden dönüyorduk.19 Mayıs tatilini fırsat bilen güzel okulum (Sabancı Anadolu Tekstil Meslek Lisesi) bir Bodrum gezisi düzenlemişti ve biz Pazar akşamı dönüş yoluna koyulmuştuk. Pazartesi sabah bir moladan sonra önümdeki arkadaşın okuduğu gazeteye takıldı gözüm. Şanslıydım ki spor sayfasını okuyordu. Hemen Demirspor haberini taradım gözlerimle. 4-1 mağlup olduğumuz yazıyordu. Skor çok canımı acıtmamıştı. Ne de olsa kanıksamıştık artık. Skordan çok canımı acıtan yıldız tablosunda bulunan biletli seyirci sayısıydı. “Biletli seyirci sayısı :80” yazıyordu. Demirspor’u uğurlamaya sadece 80 kişi gitmişti. Bu takımın 15 sene boyunca Süper Lig’e çıkamayacağı bilinse belki daha çok kişi uğurlardı takımını. Ben de okul gezisine gitmez maça giderdim. Gittiğim maçlarda ne oldu derseniz, bir Bursaspor maçı var belki de en iyi mücadele ettiğimiz maçlardan biri. 3-2 kaybetmiştik ve Bursalı bir arkadaşım hala dalga geçer “kalecimiz bile gol attı size”diye. Evet ,gollerden birini Gançev’den yemiştik maalesef. Gençlerbirliği’ne 7-0 yenildik. Gençlerbirliği’nin hocası ise bir sezon önce bizi şampiyon yapan Metin Türel’di. Bizi şampiyon yaptıktan sonra yaşlı denilip, yeniden anlaşılmayan hocamız. Bir nevi Behzat Çınar olayının farklı bir versiyonu. İyi oynayıp birer sıfır kaybedilen Fenerbahçe, Beşiktaş maçları.Bir de yağan yağmurdan iç çamaşırımıza kadar ıslandığımız ve 2-1 kaybettiğimiz Galatasaray maçı…
Hep kaybedilen maçlar tabi. 29 hafta galip gelemeyince geriye 5 hafta kalıyor zaten değil mi? İlk 5 hafta...
Ne gariptir ki takımımızın ilk beş haftada 3 galibiyeti vardı. 9 puanla ligde dördüncü sıradaydı. Takımın yabancıları iyi çıkmış, Coulibaly ve Dibo’yu herkes konuşur olmuştu. Hatta 5.haftada alınan Gaziantep galibiyetinden sonra bu ikili şalvar giyip Küçüksaat meydanında o dönem henüz suyu çıkmamış olan Televole için kamera karşısına geçmişti. Her şey o kadar iyi gidiyordu ki o dönem 17 yaşında, üniversiteye hazırlanan ben için yaşanan en parıltılı sezon gibiydi. Ta ki yedinci haftada oynanan Ankaragücü maçına kadar. Kanımca Beşiktaş için 5 kırmızı kartlı Samsunspor maçı ne ise Adanademirspor için de bu maç o anlamdadır. O maçta yaşananlar belki de bu takımın küme düşmesine neden oldu, 29 hafta galip gelememesine neden oldu. Böyle bir çıkarım yapmak doğru değil tabi ama o maç öyle olmasaydı , hakem Nedim Göklü o maçı öyle yönetmeseydi , bu takım yine 29 hafta galip gelmeden küme düşer miydi diye soruyor insan.
Eminim hatırlıyorsunuzdur o maçı, takım istim üzerinde. İçeride oynadığı üç maçı da kazanmış. Favori olarak çıkıyor sahaya, tribünler müthiş. İlk golü yememize rağmen bozulmuyoruz. Dibo uzaktan çok güzel bir gol atıyor, beraberliği yakalıyoruz. Fakat ters giden bir şeyler var. Daha ilk yarı ve önemli oyuncularımızdan Cengiz Alp oyundan bir anda atılıyor. Ne olduğunu pek anlamıyoruz, ardından Dibo bir çok Ankaragücü oyuncusunu peşine takıp hepsini çalımlayıp 2-1 yapıyor skoru. Sevinçten çıldıracakken Dibo Kırmızı kartı görüyor bu sefer. Niye ? Gol sevincini seyirciyle paylaştığı için. 10 kişi oynuyorsun, öyle bir gol atıyorsun ki coşmaman mümkün değil. Tribüne giden oyuncu kart görür diye bir kural da yok o dönem. Ee niye atıldı o zaman bu adam ? Bu kez biz de 9 kişiyle direnmeye başladık, uzunca bir süre de direndik. Sonra yanlış hatırlamıyorsam yetmişli dakikalarda ilk ofsayt golü yedik. Az buz değil, bayağı bir ofsayttı. Duraklama dakikalarında ise ikinci ofsayt gol geldi. Bu ilkinden daha açık bir ofsayttı ve kaybettik. Taraftarı zaptetmek de mümkün olmadı.
Çıkan olayları tasvip etmek mümkün değil tabi ama bu maç da sıradan bir maç değil. Bir takım nasıl katledilir, nasıl hakkı yenir konulu bir film yapılsa bu maç film için senaryoya ilham verebilir. 1-0 geri düşüyorsun, 10 kişi kalıyorsun sonra beraberliği yakalıyorsun, 10 kişiyle 2-1 öne geçiyorsun bu kez 9 kişi bırakıyorlar. Yine yıkılmıyorsun bu kez nizami olamayan bir golle 2-2 oluyor ve duraklama dakikalarında nizami olmayan bir gol ile kaybediyorsun.
Sadece maçı kaybetmekle kalsa iyi, ardından taraftar olayları nedeniyle gelen 2 maç saha kapatma, deplasmanlarla birleşince üst üste gelen mağlubiyetler serisi. Ceza sonrası ilk maçın Galatasaray’a denk gelmesi. Üst üste hep kaybediyoruz. Sonrasında ise hep kaybediyoruz zaten.15 senedir de kaybediyoruz.
Dediğim gibi tüm bu yaşadıklarımızı bir maça bağlamak söz konusu değil. Sadece biraz fantezi yapıyorum ve siz Ankara Tayfasına soruyorum. “O Ankaragücü maçı öyle bitmeseydi ve biz kazanmış olsaydık neler olurdu ?”
Yine bunları mı yaşardık, yine küme mi düşerdik, yine 3. ligi görür müydük, siz yine bloğunuzda şu kadar gündür Süper Lig görmedik diye gün sayar mıydınız?
Ben kendi hayalimi yazayım. Ankaragücü maçını ve sonraki iç saha maçlarını kazanır, güçlü bir Anadolu takımı haline gelirdik. Ligi üst sıralarda tamamlayıp Bursaspor yerine Inter Totoya giden biz olurduk. Wimbledon’u deplasmanda yener, Karslruhe’yi de kendi sahamızda penaltılarla elerdik. Oyuncularımız sükse yapar milyon dolarlara taliplilerine satardık. Havuz ve futbolcu satışlarından elde edilen gelirle takım kendi ayakları üzerinde durmaya başlar, medyada görünmek isteyen başkan adayları kongrede birbirleriyle yarışırdı. Bir daha ikinci lig yüzü görmez üst sıralara oynayan istikrarlı bir takım olurduk.
Kişisel açıdan bakarsak üniversite yıllarında Adanasporlu arkadaşları tarafından devamlı dalga geçilen biri olmazdım elbet. İskenderun Demirçelik veya Mezitlispor’la da maç yapmayacağımız için İskenderunlu arkadaşlarda bana sormazdı bu hafta Demirspor ne yaptı diye…
Mevcut takımımızla hayal kurmayı başaramadığım için geçmişe dönüyorum. Geçmişle yaşamak pek doğru değil ama bu hayal hoşuma gidiyor…
Kendinize iyi bakın, ben artık her birinizi tanıyorum…
Selamlar
Unutmadan “GURBETTE DEMİR GİBİYİZ” muhteşem bir söz olmuş, kim bulduysa aklına sağlık…
Yorumlar
Bu senaryo gerçekten güzel. Gerçekleşmeyecek olmayacak bir şey değil. O kadar takım var neden başarılılar. Sadece istikrar değil bence konu. Adana'nın kendi içindeki kozmopolit ve "Büyük Adı"da bir çok şeye engel olmakta. Bu kadar büyük olup, bu kadar "küçük" oynamak galiba yakışmıyor, bu gömlek bize biraz küçük geliyor. -diğer takımları küçümsemiyorum, büyük olarak gözüktüğümüz için söylüyorum bunları-
Saygılar, sevigler herkese.
Talip Bey, elinize yüreğinize sağlık-çok teşekkürler!
35 yaşındayım 28 yıldır maraton türbünündeyim ne sevinçler ne kederler yaşadım ne ihanetler ne çifte standartlar gördüm sahipsizliğin başa kalıkışını gördüm cenazeyi kaldırıp stada koşanı gördüm sıradan bir yenilgi sonrası ağlayanı gördüm yani uzun lafın kısası gördüm oğlu gördüm...bir düşünün bu stadyum 1938 yılında yapılmış ve ben bunları gördüğmü söylüyorum birde dedelerimizi ve babalarımızı düşünün neler görüp neler yaşamışlardır...LAFI ABDÜLKERİM HOCANIN BU NASIL SEVDA BEN BÖYLE BİR BAĞLILIK GÖRMEDİM YORUMUNA GETİRECEM bu sevda nedendir taraftar o stada gelirken tüm problemlerini hiçe sayarak gelmektedir çünkü orası huzur buldukları takımlarıyla bütünleştikleri yegane yerdir ve bunla beraber ne parasızlık ne işsizlik yada ne bileyim evde huzursuzluk onlar için en azından 90 dakikada olsa bitmiştir bu takım halkın takımı olmasının en geçerli sebebidir çünkü halk bu takımda kendini bulmaktadır.SAYIN HOCAM DEMİRSPORLULUK ANLATILMAZ YAŞANIR AMA DEDİĞİM GİBİ SOSYAL OLGULAR ÜZERİNE KURULU BİR SEVDADIR DEMİRSPORLULUK ZATEN BU YANIDA ÖLÜMSÜZ YAPMIŞTIR BU SEVDAYI...SEVDALI OLANIN GÖZÜ KÖRDÜR İYİYİ KÖTÜYÜ YALANI DOLANI AYIRT EDEMEZ AMA SAKIN OLAKİ APTALLIKLA KARIŞTIRILMASIN BU GÖZÜ KÖRLÜK SADECE SEVDALIYA OLAN SAYGIDANDIR YOKSA YER GÖK İNLER DAĞLAR OVA OLUR DENİZLER İSE GÖL YANİ BU SEVDA GERÇEKTEN ÖLÜMÜNEDİR ÇÜNKÜ ÇUKUROVA İNSANI SEVDASINI GÖNÜLDEN MERTÇE ÖLÜMÜNE YAŞAR ATADANDIR BABADANDIR ÇOĞUMUZDA BU SEVDA....BU SATIRLAR BU TAKIMIN EKMEĞiNİ YİYEN TÜM KALLEŞLEREDE OLSUN.... (sporadana.com da yapılmış bir yorum sizinle paylaşmak istedim...EMİR)
Sevgili Adsız, Sabancı ailesinin böyle bir şeye kalkışacağını sanmadığım gibi yıllardır dinlediğim yüzlerce Demirspor hatırası içinde böyle birşeyi de hiç duymadım. Kaldı ki Sabancı ailesi de Adanada Demirsporlu, İstanbulda Beşiktaşlı olmuşlardır hep.
.bildiğin adanaca mavra yani bu.adamın biri mavra atmış sabancı ailesi bitirdi bu maçı demiş ortamı şenlendirmiş..siz çok ciddi algılamışsınız olayı
Talip'in satırlarını okuyunca o günü an be an yaşadım. Ankara'da radyodan dinliyordum maçı ve o N.Göklü denen hakemin kulağını ne biçim çınlatmıştım.
Bu siteyi daha fazla takip etmek istiyorum ama sayfa düzeninden midir, kullanım zorluğundan mıdır nedir bir türlü elim alışamadı nedense.
Tolga