Ana içeriğe atla

Dayan...

Bana ılık rüzgarları gönderin
Tel örgüler ardına
Sevgilinin gözlerinde
Benim olsun
Yağmur damlaları mavisi
Yeşile mahkum edin bozkırı
Boy atsın sevda

Bana bir türkü söyleyin
Yarınlarıma uzansın
Tel örgüler ebem olsun
Doğursun hasretimi
Ağlamasın çocuklar
Çocuklar ağlamasın

Sözüm var
Beyrut sokaklarında öldürün beni
Her sabah saat beşte öldürün beni

Sözüm var
Beyrut sokaklarında yaşatın beni


Grup Yorum / Filistin Günlüğü

Yorumlar

Onur BİÇER dedi ki…
Kahpeleşegelmek...

Bence dünya kan tarihini bu söz anlatır. Önceleri hepimiz bir yerlerden görmüş, okumuş veya duymuşuzdur. Savaşlarda asker dahi olsa "insan" unsuru çok önemliydi. Ordular sorunlarını çözmek için "aileler babasız", "anneler çocuksuz" kalmasın diye, kendileri çarpışmaktansa en güçlü savaşçılarını çarpıştırır ve savaşın sonunu bu mücadele belirleyebilirdi.

Barutun icadı ile savaşın şekli de değişti. İnsan unsuru gitgide nesneleşiyordu artık. Ordular bir cephede, bir sahada karşılaşmaya ve bilek bileğe, silah silaha vuruşmaya başladılar. Kanlar döküldü.

Sebeplerini veya haklılığını sorgulamıyorum ama yetmedi insanoğluna. Kahpeleşmek lazımdı. Kilometrelerce öteden burnu kan kokusunu almış bir köpekbalığı gibi aç bir şekilde kendisine yeni avlar aradı.

Yetti mi? Hayır yetmedi. Atom bombası attı insanoğlu, insanoğlunun üstüne. Oradaki insanlar yetmezdi insanoğluna, gelecek nesiller de kanser olsundu, ölsün yok olsundu. İnsanlar sağlıklı doğarsa ortamdaki radyasyondan ölsünlerdi. Ama bir şekilde yok olsunlardı.

O zamanlar iyi bir hayat süren Angelina ile Keiko arasındaki fark Keiko'nun Japonya'da doğmuş, pardon ölmüş olmasından geliyordu.

Yetmedi, ders almadı insanoğlu. Artık savaş, askerlerin çarpışmasından öte bir şeydi. Her millet ordu-millet, her fert birer asker olsa gerekti ki; öldüren gözyaşı dökmüyordu.

İsrail'in Filistin'e açtığı savaşta 3 yaşındaki "İbrahim" bir askerdi, bir tehlikeydi.

Son savaşta da üzücü bir aşamaya daha gelindi bence "insan"oğlu açısından. Artık insanlar sadece asker değil aynı zamanda kobaydı. Nasıl ölecekleri mercek altına alınan bir kobay.

Bugün İran ile savaşsa sonucu önceden kestirilemeyecek olan İsrail'in Filistin ile yılladır savaştığı söylenegeliyor. İnsanlar ölegeliyor. İsrail deneyegeliyor. Dünya kahpeleşegeliyor.

Angelina ile Melike'nin arasındaki tek fark, Melike'nin artık bir melek olması.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Adana Demirspor: 3 - Sivasspor: 0

Geçen sezonun tersine bu yıl süper bir başlangıç yaptık; üçer gollü, iki de iki. Geçen sezon Giresun'a karşı deplasmanda, Sivas'a da içeride can sıkıntısı yenilgiler almıştık. Onları da düşününce ayrı bir güzellik oldu... Böylece ilk kez Süper Lig'e iki galibiyetle başlamış olduk. Pazartesi maçlarıyla kesinleşecek olsa da yine ilk kez Süper Lig'te birinci sırayı gördük.  Takım cumartesi akşamı makine gibi çalıştı. Oyunu sürklase etti. Genelde sezon başı klişelerinden olan "henüz takım oturmadı/hazır değiliz" mazereti bu sene bize uğramamış oldu. Aynı teknik adam ve tamamen değişmemiş kadronun bunda payı büyük. Vargas'ın yokluğunda 11'e yerleşen Belhanda şansını iyi kullanıyor. Onyekuru-Akintola ile desteklenmiş hücum hattı iyi işliyor. Genelde maçlarda gol yeriz ama bu kez rakibe kaleyi kapattık, o açıdan da iyi bir performans oldu.  Geçen sezondaki çıtayı yukarı taşımak için mücadeleye devam!

Sezon Değerlendirmesi-II

 Oyuncular üzerinden bu sezona bakacak olursak, öncelikle yaz transferlerinde ses getiren Balotelli ve Belhanda ikilisinden başlamak gerekli sanırım.  Balotelli bütün tacizlere, önyargılara ve maç içinde hakemlerin veya rakip oyuncuların kışkırtmalarına rağmen verimli bir sezon geçirdi. Son haftadaki patlamasıyla beraber hem takımı hem ligin en golcü oyuncularından oldu. 18 lig ve 1 kupa golüyle iyi bir performans sergiledi. Golleri dışında da atakları yönlendirmesi, şut tehdidi ve rakip savunmayı yıpratmasıyla iyi bir forvetin yapması gerekenleri büyük oranda yaptı. Ama Malatya maçında olduğu gibi çok pozisyon kaçırdığı maçlarda da canımızı sıktı.  Belhanda ile ilgili duygularımı önceki yazılarda belirtmiştim. En son GS maçındaki yaptıklarıyla iyice gözümüzden düştü. Transfer olduğunda 10 gole ulaşsa yeter diye düşünüyordum; çok uzak kaldı o beklentiden. Onun dışında maç içindeki pas tercihleri, istikrarsızlığı ile bu sezonun en büyük hayal kırıklığı oldu diyebilirim. Benzer şekilde A

Fenerbahçe: 4 - Adana Demirspor: 2

 Yine hakemin hatalı kararlarının damga vurduğu maçta sezonun ilk yenilgisini aldık. Aleyhimize verilen yanlış penaltı, lehimize önce verilip sonra yanlış ofsayt kararı ile verilmeyen penaltı, rakip oyuncuya gösterilmeyen kartlarla birlikte iyi oynadığımız maçtan puan alamadık. Deplasman takımı gibi oynayarak hızlı hücumlarla ilk yarıda farkı ikiye çıkaran rakibe karşı ev sahibi gibi oynadık; iyi top yaptık, ilk dakikalardaki baskıyı iyi kırdık. İlk yarıda bir gol bulabilsek skor farklı olabilirdi. Yine de 3-0'dan sonra oyundan kopmayıp skoru 3-2'ye getirmek başarıydı. Tek kaleye döndürdüğümüz maç son dakikalardaki kırmızı kart ve 4. golle tamamlandı. Fenerbahçe'nin bu sene iyi yaptığı kolay skor bulma işini, zaten aksayan defansımızla durdurmamız kolay olmadı. Ligin en iyi top oynayan takımını izlemek için tribüne koşan Fenerbahçeliler, müthiş bir deplasman tribünü görerek evlerine döndüler; hafta içi maçta taraftarımız gece 1'e kadar tribünde bekletildi. Hafta içi bir