Ana içeriğe atla

"O"nun hikayesi...

"Bu aslında hepimizin hikayesi..."

Ağlamaklı bir sonbahar akşamı yaşıyordu Gemlik. Minibüsün soğuk camına yanağını yaslamış olan çocuk kışın geldiğini daha o gün anlamıştı ama gökyüzünden değil…

95 senesinin güzel zamanlarını yaşamıyordu “Cenup Yıldız” hatta kabuğuna çekilme devrini yaşamaya bile başlamıştı. 14 yaşında bir çocuk için kolay hazmedilebilecek şeyler değildi bunlar ve beyninde hiçbir zaman geriye atamayacağı zamanları yaşıyordu o ve o anlıyordu artık sebepsiz acı nasıl çekilir, sevgilinin derdi nasıl çekilir…
Minibüs durmuştu sonunda ve öğrenciler inmeye başlamıştı, o sırada yüzlerce çocuk da okula gidiyordu, yeşil ceket ve hırkalardan ibaret bir nehir gibi ağır ağır akarak. Ama içlerinden birinin gördüğü renkler biraz daha farklıydı, alaca bir mavi ve hakice bir laciverte çalan…
O mavi-lacivert renkleri gören çocuk Demir'di. Gurbetteki bir Adana Demirsporlu'ydu. İşin kötüsü yalnızdı aynı Konya ovasında bir avuç çalı gibi...
Demir okula giden o çocuklardan herhangi biri olmadığına, her hafta özel olarak farkedilmek zorunda olmasına o sabah da lanet okuyordu ve Demir'in yine adrenalini yükseliyordu, yine o acı tebessümü takınması gerekiyordu ve başını eğmesi gerekiyordu aynı bir güne bakan gibi.
Demir’i her hafta Pazartesi bekleyen bir tehlike vardı. Her pazartesi Galatasaraylı fanatik almanca hocasının “iltifatları” ! Her pazartesi, Demirspor’un aldığı önemli sonuçtan dolayı almanca hocası Demir’i tebrik etmek için kapıda oluyordu ! Her seferinde de anlamlı bir kelime bütünü bulmasına Demir çok şaşırıyordu.
Arkadaşı uyardı Demir’i ; “Oğlum sarı tehlike var!” (sarışın ve uzun boylu bir zat olmasından dolayı Almancacının lakabı “sarı tehlike”ydi. Demir yanından geçerken Almancacı ,“Demirspor bu başarısını neye borçlu Demir biliyor musun?” diye sordu Demir’e. Demirse , “Bilmiyorum hocam.” diye cevapladı. Almancacı ise ağzından tükürükler çıkartarak keyifle hazır cümlesini sarf etti hemen, “Çok çalışmaya tabii ki!” ve ardından gelen gevrek kahkahalar.
Bıkmıştı artık Demir ama hiçbir şey yapamıyordu. Almancacıya yaptıkları ufak şakalar hiç tatmin etmiyordu Demir’i. Daha büyük bir şey lazım diye düşünüyordu, daha büyük! Ama ne ? Bir hafta boyunca düşündü tam vazgeçmek üzereyken birden aklına eniştesinin gazete kupürlerinden yaptığı albüm geldi. Tam 25 senedir bir şeyler biriktiriyordu eniştesi burada, bu albümden bir şey bulabileceğini hissetti çünkü bu koca Demirspor’du bir şey olmalıydı bu albümde, onun büyüklüğünü birazcık olsa da gösterebilecek…
Hemen eniştesini aradı Demir, eniştesi açtığında telefonu Demir eniştesinin konuşmasına izin vermeden, “Enişte bana Demirspor albümün lazım, ne zaman gönderirsin ?” aslında eniştesi Demir’in onu böbreğindeki taş için aradığını sanmıştı ama buda olur dedi içinden. Bin bir rica ile ve araya önemli kişiler sokarak –halasını yani- albümü posta ile gönderme işini halletmişti Demir… 2 hafta sonra posta gelmiş ve albüme kavuşmuştu Demir.-o dönemin PTTsi düşünüldüğünde erken bile gelmiş - Albümü karıştırdıkça Demirspor’un nasıl bir maziye sahip olduğunu anlıyordu. Çünkü eniştesi sadece kendi albümü ile yetinmemiş kendi gibi önceden böyle albüm yapan ağabeylerinde yardım almış, 50’li yıllara uzanan bir albüm hazırlamıştı. Neler yoktu ki içinde birçok şampiyonluk, birçok büyük maçta alınan zaferler, kupa seremonilerinden kareler vs. Ama Demir daha çarpıcı bir şey arıyordu. Almanca hocasını sinir edecek ve “O GÜZEL TAKIM!” için dediklerini kursağında bırakacak bir şey.
“Sonunda buldum galiba!” dedi heyecanla. Galatasaraylı hocasını şok edecek bir şey bulmuştu sonunda.
“Bunu Almancacının gözüne sokmam ve tüm okula göstermem gerekiyor!” dedi içinden ve ekledi “Ama nasıl?”. Aklına onlarca fikir geliyordu ama bu fikirleri hayata geçirmesi için insan gücü eksiği sorununu ve her Demirsporlunun bıktığı bir konu olan finansman sorununu halletmesi gerekiyordu. İlk sorunu halletmesi nispeten kolaydı. Hemen telefon zinciri ile okul takımını aradı. Herkes Almancacı lafını duyunca kabul etti. Çünkü Almancacının notlar konusunda da iyi bir ünü yoktu. Ancak asıl mesele finansmandı. Nasıl halledeceğini düşünürken çözümün yanı başında olduğunu fark etti. Mesut amcasına gidecekti. Mesut amcası Bursasporluydu. Kendi şehrinin takımını tutma hevesini onunla hissetmişti. Beraber gittikleri bir Bursaspor maçında karar vermişti sadece ve sadece “O GÜZEL TAKIMI!” tutmaya. Mesut amcası mahallenin bakkalıydı. Demir durumu kısaca anlatıp, en kısa zamanda ödenmek üzere borç istediğini belirtti. Mesut amcası kızdı ve “Ne borcu oğlum! Duymamış olayım, bu benim de meselem!” diyerek olaya bakış açısını belli etmiş oldu. Böylece finansman sorunu da çözülmüştü. Demir ertesi gün, müdür ile konuşmaya karar verdi. Planın ikinci aşaması müdürdü. Müdürden pano ve ilan yapıştırılabilecek her yeri kullanabilmek için izin istedi. Müdür nedenini anlamasa da “Büyük ihtimal okul takımı içindir” diye düşünerek izin vermişti. Tabii bu panolar içine öğretmenler odasının panosunu da giriyordu. Planın uygulama gününe iki gün kalmıştı. Perşembe günü uygulama günü olarak seçmişti Demir. Çünkü Almancacının nöbetinin olduğu ve nerdeyse tüm katları gezmesi gereken perşembeydi.
Demir önce renkli bir çıktı aldı tam sayfa A3 olarak ve ardından çoğaltması için parayla beraber babası fotokopici olan Mehmet’e verdi. Mehmet de yarın kopyaları okula getirecekti. Yani Perşembe günü…
Demir çok heyecanlıydı geçen akşam ama sabah nedense çok sakin ve soğukkanlı hissediyordu kendini. Boşuna dememişler “intikam soğuk yenen bir yiyecektir” diye.
Plan uygulamaya ikinci ders geçecekti. Okul takımı toplantısı adı altında tüm arkadaşlar ikinci derste toplanacaktı. Ardından okulun tüm pano ve ilan asılacak yerleri yaklaşık 5 düzine A3 kağıtla şenlenecekti. Tüm panolar ilan yerleri yarım saatte bitmişti. İkinci derste Almancacı Demirlerin sınıfındaydı ve onların bu yaptıklarından haberi bile yoktu. Zavallı adam…
Ders bitmişti. Almancacı her zamanki gibi geç çıkıyordu dersten. Ama sınıftan çıkarken bir kalabalık gördü. Yaklaştığında gördüğü hiç hoşuna gitmemişti.

İncelediğinde maç birden gözünün önüne bile gelmişti. O anda irkildi, hiç hatırlamak istemediği anlardan biriydi. Bir çok insan o maçın 3-0 bitmesine sevinmişti bile. O anda yandan gelen bir öğrencinin sesine kulak verdi “Bu Demir ağabeyin takımı değil mi?”, “Vay be iyi benzetmişler zamanında Galatasaray’ı”, “Zamanında iyiymiş demek ki!”. Aslında Almancacının duymak bile istemeyeceği sözlerdi bunlar. Tam ortamdan sıvışmaya çalışırken, bir çocuk önünü kesti; “Hocam bunu gördükten sonra da Demir’i kızdıracak mısınız?” diye sordu, Almancacının cevabı yine kitap cümlesi gibiydi “Evladım kimse geçmişle yaşamamalı bugüne bakmalı.” Ama bu sefer soru genişledi “Ama hocam siz hep Şampiyon Kulüpler Kupası yarı finalinden bahsediyorsunuz, bu ne oluyor?” Almancacı iyice terlemişti. Hemen bir mazeret üretip uzaklaştı. Tam kurtuldum derken her sınıf kapısında bundan olduğunu fark etti, 4. kattaydı ve öğretmenler odası 1. kattaydı. Ölüm gibi 3 kat vardı daha…

Öğretmenler odası girişinde artık usanmış bir haldeydi Almancacı. Bütün okul Almancacıdan intikam almıştı sanki. Kapıya doğru bitkin bir halde gelirken Demir’i gördü. Bir an onun her hafta hissettiklerini düşündü üzüldü ama iş işten geçmişti ve Demir’in intikamı gerçekten hırpalayıcı olmuştu.

Önce Demir konuştu; “Hocam afişler nasıl olmuş, hoşunuza gitti mi?” diye sordu. Almancacı üzgün bir sesle “Özür dilerim, sana hep böyle duygular yaşattığım için” dedi. Demir tatmin olmamıştı. Ama arkasını dönüp giderken şöyle dedi “Hocam bizim hep kullandığımız bir tezahürat var ‘Bizimle kimse başa çıkmaz’ deriz. Aklında bulunsun!” Almancacı sadece başını salladı ve kapıya doğru yöneldi. Almancacı kapıyı kapatırken arkadan gelen Demir kapıyı tuttu birden. Almancacı irkilmişti ama Demir sakindi ; “Hocam sizde benim kusuruma bakmayın olur mu?” dedi. “Evladım konu kapandı. Tamam sorun yok!” dedi Almancacı ve Demir bu sefer daha nazikçe “Gerçekten hocam birazdan toplayacağım afişleri ama kusura bakmayın” dedi Demir. Almancacı anlamamasına rağmen içeri girdi. Ama karşısındaki görüntü hiç hoşuna gitmemişti. Öğretmenler odası panosunda iki tane afiş vardı ve karşılarında fanatik Fenerbahçeli Mete Hoca. Almancacı acı acı yutkundu ama Mete hoca çok pis sırıtıyordu…

Yorumlar

mustava dedi ki…
Hepimiz Demiriz, ve bizimle kimse başa çıkamaz.

Güne biraz buruk, biraz hüzünlü başlattın serdanka ama inadına inançlı, inadına inatçı olduğumuzu da hatırlattın. Eline sağlık...
Onur BİÇER dedi ki…
Serdanka, iyi ki varsın kardeşim. Yüreğindeki ve yüreğimizdeki bu ateş var oldukça mücadeleye devam edeceğiz. BİZİMLE KİMSE BAŞA ÇIKAMAZ!!!
Adsız dedi ki…
Kardeşim Serdenka,
Bu maç Fatih Terim'in o zaman bizde oynayan fB.li Erol Togay'a kafa atıp kırmızı kart gördüğü maç.Bir de sene sanırım 1973 veya 1974 idi. bende Adana Erkek Lisesinde idim. Deplasmanda GS. ile oynacak idik. Bizim defansta oynayan Erol (Giresun'dan bize gelmişti) sakatlanınca Fatih terim ilk defa o maçta libero oynadı.Maçtan önce herkes, özellikle turuncular bizle dalga geçiyorlardı, 3 olur 5 olur diye. O maçta Raşit'in nefis oyunu ve pası ile Necati'nin attığı golle GS yi 1-0 yendik. Sene sonunda Fatih GS'ye transfer oldu ve o günden sonra da devamlı libero oynadı.
Adsız dedi ki…
çok güzel bir yazı hem güldüm hemde gözlerim doldu..DEMİRSPOR'luluk böyle birşey...böyle güzel bir şey...
hepimizin ve DEMİR'in dediği gibi ''BİZİMLE KİMSE BAŞA ÇIKAMAZ''

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ben Bunu Hak Ettim...

Bugüne kadar yazdığım en zor yazılardan biri bu.  Yanımda küçücük iki çocuk vardı maçta, sevdim onları öptüm. Hatta babası yorulmuştu da aldım onu omzuma maçı bir süre birlikte izledik. O esnada çocuğun nasıl heyecanlandığını gördüm. Bacakları kasılıyordu, boynumun sıkıştığını hissettim. Sonra bağırdı ve akabinde ellerini vücudunu titreme alacak kadar sıktı. Bu çocuk sanırım 4,5-5 yaşlarındaydı. Tam benim kızımın yaşlarında. İşte o anda aslında anlamalıydım hak ettiğimi bu belayı. Çünkü ben de çocuklarımı bu acıya götürüyorum. Onlar acıya doğru yürürken, ben her Demirspor deyişlerinde mutlu oluyorum. Her mavi-lacivert deyişlerinde mutlu oluyorum. Onlar da bana başarı videosu gönderiyorlar.   Ben böyle bir babayım işte. Çocuklarının bu tür videolarına bakıp, duygulanan mutlu olan bir babayım. Onlara mavili, armalı kıyafetler alıp ellerimle uçuruma götüren bir babayım. Tabi ki Allah belamı verecek.  Kendi isteğim dışında görev yerim değiştirildi. Ailem paramparça oldu. Ta

NE OLDU SİZE?

En sonda söyleyeceğimi en başta söyleyeyim. Bu bir tribün yazısıdır. Tribünlere yazılmıştır. Demirspor tribünlerine.  Sasa Polyester Sanayi A.Ş.  Baştuğ Metalürji San. A.Ş.  Beyteks Tekstil San. Tic. A.Ş.  Elita Gıda San. Tic. A.Ş.  Abdioğulları Plastik Ambalaj San. A.Ş.  Dioki Petrokimya San. A.Ş.  Güney Çelik Hasır ve Demir Mamulleri San. Tic. A.Ş. Bu şirketler ISO kayıtlarına göre Türkiye’nin en büyük 300 firması içinde Adana’da faaliyet göstermekte olanlar.  Bu şirketlerden bir tane forma reklamı aldık mı?  Stad sponsorluğu?  Ne bileyim altyapı desteği?  Kim takımı fonluyor?  Murat Sancak ve ilişkili şirketleri, çevresi vesilesi ile kulübe kazandırdığı sponsorlar.  Adana bu, Demirspor bu. Bunu unutmamak gerekir. Ben Murat Sancak’ı bir başkan, bir ağabey olarak çok seviyorum ve çok takdir ediyorum. Kulübümüz üzerindeki emeklerini asla yok sayamam. Benim diyen Adanalıdan, benim diyen Demirsporludan daha fazla katkısı var kulübe.  Bugün dünya yıldızı futbolcu alırız almayız ama bekley

Adana Demirspor: 4 - Beşiktaş: 2

 Adana Demirspor varsa umut vardır. 3. kalecisi, yedek oyuncusu, sahası, tribünü fark etmez; Demirsporlu devam eder! Bugün 4-0'a getirdiğimiz maçtan iki farklı galip ayrıldık. İç sahadaki kayıpsız gidişat devam etti. 3. haftanın erteleme maçında, öncesinde hafta sonunun kaleci ve kırmız kart krizlerinin damga vurduğu, maç içinde ilk golü atan Belhanda'nın da fenalaşıp oyuna devam edemediği, 2008'li yedek kaleci, 2005'li yedek oyuncularla kadroyu tamamladığımız günde yine skor üretmeyi bildik; yediğimizden fazlasını attık. İşte kazanmanın yolu bu! Belhanda, Niang, Emre Akbaba ve Yusuf Erdoğan'la fileleri sarstık. Niang'ın dördüncü, Yusuf Erdoğan'ın üçüncü golleri oldu. Bu lige damga vuracağımızı biliyorduk; öyle olmaya devam ediyor.