Ana içeriğe atla

Stadyumlar # 1 - GOP Stadı

Şimdi gönül istiyor ki ben de bu bloga muhteşem stadyum fotoğrafları koyayım, yüzbinlik kapasitelerden söz edeyim, “ba ba ba ne biçim açılıyo kapanıyo stadın üstü,elin oğlu yapmış” diyeyim ama olmuyor. İçim elvermiyor. Bu tip yazıları yayınlayan fazlasıyla yer mevcut. Lakin, benim caanım Adana Demirsporumun oynamak durumunda kaldığı statlardan bir Allahın kulu bile bahsetmiyor. Bu durumda, mecbur iş başa düşüyor.

“Stadyumlar” serisini başlatıyorum, ilerde deplasman yapacak olanlara da bir fikir verir en azından umarım…

Gaziosmanpaşa Stadı (İstanbul):

“İstanbul” ve “mimarlık” sözcüklerini yan yana getirince, ortaya kabaca 3 şey çıkabilir. Birincisi, bu muazzam şehrin geçmişten bu yana taşıdığı tapılası mimari örüntüye dairdir. İkincisi, tüm bunların üzerine kurulan çarpık kentleşmeyi ele alır. Üçüncü ve sonuncusu, Gaziosmanpaşa stadına giriş anında yaşanan “şaşkınlık”la bağlantılıdır. Şaşkınlık ilk anda şu soruyla ifade edilir : “Abi…O kale arkası gerçekten yarım di mi?”

Evet, GOP stadının göze çarpan ilk özelliği, “yarım” kale arkası tribünü. Bugüne dek, hiç kale arkası olmayan stadyumlara tanık olmuş bir insan evladı olarak, nasıl bir anlayışın yarım tribün yapmaya karar verdiğini anlamakta zorlandığımı ifade etmeliyim. Bu anlayış zorluğunda, o yarım kale arkasının tatlı bir geçişle sahadan yükselen bir merdivene(???) bağlanıyor oluşunun etkisini de yadsıyamam. Kelimelerle ifade etmek bir miktar güç, ben durumun bir fotoğrafını vereyim en iyisi:


Stadyum, bir adet kapalı ve bahsettiğim yarım adet kale arkası olmak üzere 2 tribünden oluşmakta. Misafir takım, kapalının bir bölümünde ağırlanıyor. Deplasman yapanlar için akustik açısından avantajlı bir durum açıkcası. GOP tribününün çıkardığı sesten fazlasını çıkarmak olası. Koltuk bulunmadığından, sahaya illa bir şey fırlatılacaksa, evden katlanır sandalye getirmek gerekiyor. “Koltuk olmasın, ben gene de oturur izlerim, çekirdekçilerdenim” diyenler içinse Ananemin şu özlü sözü geliyor: “Oturma yavrum, beton çeker…” Durumu yine fotoğrafla ifade etmek gerekirse:


Kapalıyla ilgili temel hataysa bence stadın yanlış tarafına inşa edilmiş oluşu. Zira, semtte güneşin doğuş ve yükseliş istikameti baz alındığında, kapalının çatısından ötürü sahanın enlemesine yarıya kadar bir kısmı güneş görmüyor. Bu nedenle, kapalının önünde verimli bir biçimde menekşe yetiştirilemiyor. Gün aşırı yerini değiştirmek, gerektiğinde çiçekle konuşmak, dertleşmek gerekiyor. Bunun haricinde, kış şartlarında sahanın ıslanması, karlanması v.b. durumlarda sahanın yarısı güneş almadığından yüce Rabbim tam ortadan ekvator geçirmişcesine sahada 2 farklı iklim gözleniyor. Bir takımın sol ve diğerinin sağ bekinin yalnızlıktan ve soğuktan afedersiniz götü donarken, oyun genellikle güneşli kısımda şen şakrak bir biçimde gelişiyor. Alttaki fotoğraftan da görüleceği üzere, Adana Demirsporlu futbolcular, kendilerini ziyadesiyle güneşe vermişken; görevi nedeniyle gölgeli kısma doğru geçen bekimiz yanaklarının doluluğun da anlaşıldığı kadarıyla resmen “ofluyor”


Son olarak, stadın konumu, semtin tam içinde yer aldığından; bir ara sokaktan geçilerek ulaşılması gerekiyor. Gaziosmanpaşalılarla kavgalı olanlar varsa, yapılacak bir deplasmanda çok büyük olasılıkla pusular o ara sokakta kuruluyor, dövüş orada başlıyor. Dikkatli olmakta fayda var. Ancak genel manada ulaşımı kolay. Eminönü'ne nasılsa bir biçimde heryerden gelinebiliyor, oradan sonrası 20 dakika civarı.

Evet, gelelim 10 üzerinden puanlandırmaya:

Kapasite : 3,100 (bu puan değil elbette)
Stadyum (mimari) : 5
Stadyum (işlevsellik) : 6
Şehir içi konum : 5
Misafir Tribünü : 6
Saha Koşulları : 3
Hela : 2 (ben bulamadım bile nerede olduğunu)
Çay-Su-Lojistik : 5
Köfte Ekmek : Yok…Sıfır!
Genel : 5 (4,5’tan)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ben Bunu Hak Ettim...

Bugüne kadar yazdığım en zor yazılardan biri bu.  Yanımda küçücük iki çocuk vardı maçta, sevdim onları öptüm. Hatta babası yorulmuştu da aldım onu omzuma maçı bir süre birlikte izledik. O esnada çocuğun nasıl heyecanlandığını gördüm. Bacakları kasılıyordu, boynumun sıkıştığını hissettim. Sonra bağırdı ve akabinde ellerini vücudunu titreme alacak kadar sıktı. Bu çocuk sanırım 4,5-5 yaşlarındaydı. Tam benim kızımın yaşlarında. İşte o anda aslında anlamalıydım hak ettiğimi bu belayı. Çünkü ben de çocuklarımı bu acıya götürüyorum. Onlar acıya doğru yürürken, ben her Demirspor deyişlerinde mutlu oluyorum. Her mavi-lacivert deyişlerinde mutlu oluyorum. Onlar da bana başarı videosu gönderiyorlar.   Ben böyle bir babayım işte. Çocuklarının bu tür videolarına bakıp, duygulanan mutlu olan bir babayım. Onlara mavili, armalı kıyafetler alıp ellerimle uçuruma götüren bir babayım. Tabi ki Allah belamı verecek.  Kendi isteğim dışında görev yerim değiştirildi. Ailem paramparça oldu. Ta

NE OLDU SİZE?

En sonda söyleyeceğimi en başta söyleyeyim. Bu bir tribün yazısıdır. Tribünlere yazılmıştır. Demirspor tribünlerine.  Sasa Polyester Sanayi A.Ş.  Baştuğ Metalürji San. A.Ş.  Beyteks Tekstil San. Tic. A.Ş.  Elita Gıda San. Tic. A.Ş.  Abdioğulları Plastik Ambalaj San. A.Ş.  Dioki Petrokimya San. A.Ş.  Güney Çelik Hasır ve Demir Mamulleri San. Tic. A.Ş. Bu şirketler ISO kayıtlarına göre Türkiye’nin en büyük 300 firması içinde Adana’da faaliyet göstermekte olanlar.  Bu şirketlerden bir tane forma reklamı aldık mı?  Stad sponsorluğu?  Ne bileyim altyapı desteği?  Kim takımı fonluyor?  Murat Sancak ve ilişkili şirketleri, çevresi vesilesi ile kulübe kazandırdığı sponsorlar.  Adana bu, Demirspor bu. Bunu unutmamak gerekir. Ben Murat Sancak’ı bir başkan, bir ağabey olarak çok seviyorum ve çok takdir ediyorum. Kulübümüz üzerindeki emeklerini asla yok sayamam. Benim diyen Adanalıdan, benim diyen Demirsporludan daha fazla katkısı var kulübe.  Bugün dünya yıldızı futbolcu alırız almayız ama bekley

Adana Demirspor: 4 - Beşiktaş: 2

 Adana Demirspor varsa umut vardır. 3. kalecisi, yedek oyuncusu, sahası, tribünü fark etmez; Demirsporlu devam eder! Bugün 4-0'a getirdiğimiz maçtan iki farklı galip ayrıldık. İç sahadaki kayıpsız gidişat devam etti. 3. haftanın erteleme maçında, öncesinde hafta sonunun kaleci ve kırmız kart krizlerinin damga vurduğu, maç içinde ilk golü atan Belhanda'nın da fenalaşıp oyuna devam edemediği, 2008'li yedek kaleci, 2005'li yedek oyuncularla kadroyu tamamladığımız günde yine skor üretmeyi bildik; yediğimizden fazlasını attık. İşte kazanmanın yolu bu! Belhanda, Niang, Emre Akbaba ve Yusuf Erdoğan'la fileleri sarstık. Niang'ın dördüncü, Yusuf Erdoğan'ın üçüncü golleri oldu. Bu lige damga vuracağımızı biliyorduk; öyle olmaya devam ediyor.