Ana içeriğe atla

Toparlanma?

Milli maç arasından sonra iki maçlık periyotta önce Altay'a deplasmanda 1-0 yenildik sonra hafta içi Ümraniye'yi içeride 4-2 yendik. Öncesindeki A.Ş. maçıyla birlikte iki maçta gol atamamış ve durgun takımın 4 golle toparlanması iyi. Ama açık ki 2-0'dan 2-2'ye gelen maçta Erkan Zengin etkisi maçı kopardı.

Bu oyuncunun transfer sezonu biterken takıma katılması, uzun süre takımdan ayrı kalmasına rağmen önce yedek sonra 11'de sahaya çıkması eleştirilebilir. Ancak Volkan Şen'in de yokluğuyla beraber takımın topu ileri taşıyamama hali açıktı. Takımın büyük oranda değişmeyen kadrosu ve geçen sezonun sonlarındaki üçer dörder gollü galibiyetleri özleme haliyle birleşince Ümit Özat'a yönelik eleştiriler arttı. En nihayetindeki elindeki kadronun hakkını veremediği düşünülüyor; haklı bir eleştiri...

Ama Ümit Özat'ın bunu yapacağı geçen seneden belliydi; hocanın bir oyun mentalitesi var ve onu uygulamak istiyor. Geçen seneki 3 maçlık periyodun ardından kovulduğunda da iki maçta gol atamamıştık ama yememiştik de... Hocanın kafası, önce gol yememek üzerine kurulu. Ama Demirsporlunun buna tahammülü kalmadı, sorun bu. Elindeki kadroyu da düşününce artık bam bam oynayan bir takım izlemek istiyor. Hocanın temkinli oyunuyla -ki futbolda genel eğilim artık bu, hoca haksız değil- ile taraftarın uçan kaçan oyun isteği arasında uçurum var.

Bu uçurumun nedeni, kağıt üstüne iyi oyuncunun sahada her istenileni yapacağını düşünmek. Oyuncu makine değil. Makine haline gelirse başka bir şey oluyor zaten. Futbolcu çoğu zaman ne hocayı ne taraftarı inliyor. Yıllardır neyi biliyorsa onu yapıyor. Kas hafızası diyelim... Yapabileceklerini değiştirmek için başka bir şey lazım. Futbolcuyu ne paraya boğarak, belki zamanında ödeme yapmak işe yarayabilir, ne sadece alkışlayıp sadece eleştirerek değiştirebiliriz. Bunların hepsi kısmen etkili. 

Takımın kalitesi denen şey, istenilen oyun için tek başına yeterli kriter değil. Bizim takımın kalitesi hiç bir zaman ortalamanın altında olmadı. Ama iyi kaliteyi iyi vizyonla birleştiremedik bir türlü. Bence sorun bu. Oyunun kalitesi, takımın uyumuyla ilişkili. Birlikte hareket etmeyi bilen bir "takım" başarılı olur. Bizse iki maç üst üste aynı kadroyla sahaya çıkamıyoruz. Eleştirilecekse belki buradan bir hat çizilebilir. Takım içi uyum, arkadaşlık, saha dışı ilişkiler, yıllardır bildiğimiz gibi, her zaman saha içindeki 90 dakikadan çok daha önemli. Dışarıda neler oluyor? Takımın havası nasıl? Hafta içi antremanlar, takımın kalitesini artırıyor mu yoksa sadece ter mi atıyorlar?

Takımın toparlanması, Erkan'ın 15-20 dk.lık ya da başka birinin şapkadan tavşan çıkarmasıyla ilgili olmamalı. Takımın birlikte uyumunu sağlayamazsak, yıllardır gördüğümüz manzara tekrarlanır. Bu işin parayla, süper transferlerle, harika oyuncularla olmadığını yıllar öncesinde biliyoruz. Ümit Özat'tan beklenti de bu uyumu ve birlikteliği sağlamak.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Nesrin'in Hikayesi : "15 Saat 47 Dakika…Ve Toprak…"

Ön-Not: Nesrin Olgun Aslan’ın hikayesini yazmaya başladığımda kimi zaman soğuk bir suyun ve karanlığın içinde, kimi zaman sonunda varabildiğim bir kıyıda hissettim kendimi. Yazmaya devam ederken önce zor tutuyordum gözyaşlarımı, bir noktadan sonra akmaya başladı hepsi. Yazımı, ağlayarak bitirebildim ancak…Kendisinin web sitesinden (http://www.nesrinolgun.com) ve dönemin Hürriyet Londra Temsilcisi Faruk Zapçı’nın anılarından yararlandım, teşekkürlerimi sunuyorum…Çok uzatmadan, Nesrin’in Hikayesi’ne başlıyorum… 1964 Adana Yüzme havuzunun kenarında 7 yaşında kara kuru bir kız çocuğu duruyor. Havuzun içinde Adana Demirspor Kulübü yüzücüleri. Erkekler çoğunlukta. Küçük kız etrafına bakıyor. Sadece 4 kız çocuğu var. Nesrin, Adana Demirspor’un 4 kızından biri oluyor o gün…Giriyor havuza. 1973 – 1975 Adana Nesrin, 16 yaşında. Yüzüyor. 7 yaşında girdiği havuzdan, kısa mesafede 100’e yakın madalya ve şilt çıkartıyor. Kışları masa tenisi oynuyor, Türkiye 2.liği, Türkiye 3.lüğü var. 17 yaşında mar...

Ben Bunu Hak Ettim...

Bugüne kadar yazdığım en zor yazılardan biri bu.  Yanımda küçücük iki çocuk vardı maçta, sevdim onları öptüm. Hatta babası yorulmuştu da aldım onu omzuma maçı bir süre birlikte izledik. O esnada çocuğun nasıl heyecanlandığını gördüm. Bacakları kasılıyordu, boynumun sıkıştığını hissettim. Sonra bağırdı ve akabinde ellerini vücudunu titreme alacak kadar sıktı. Bu çocuk sanırım 4,5-5 yaşlarındaydı. Tam benim kızımın yaşlarında. İşte o anda aslında anlamalıydım hak ettiğimi bu belayı. Çünkü ben de çocuklarımı bu acıya götürüyorum. Onlar acıya doğru yürürken, ben her Demirspor deyişlerinde mutlu oluyorum. Her mavi-lacivert deyişlerinde mutlu oluyorum. Onlar da bana başarı videosu gönderiyorlar.   Ben böyle bir babayım işte. Çocuklarının bu tür videolarına bakıp, duygulanan mutlu olan bir babayım. Onlara mavili, armalı kıyafetler alıp ellerimle uçuruma götüren bir babayım. Tabi ki Allah belamı verecek.  Kendi isteğim dışında görev yerim değiştirildi. Ailem param...

Başkan Krizi

 Sahadaki kriz en tepeye de yansıdı; Murat Sancak dün akşam başkanlığı Metin Korkmaz'a devrettiğini açıkladı. Gelişmeleri görebilmek adına biraz beklemek gerekli ama şu anda birkaç neden ve ihtimal var gibi görünüyor: Birincisi, "tamam vazgeçtim" deyip geri dönmesi; daha önce yapmıştı. İkincisi, "TFF'de FETÖcüler var" yönlü açıklamaları ve hakem camiasına eleştirilerinden dolayı çeşitli hukuki ve mali sıkıştırmalara maruz kalması. O yüzden biraz geri plana çekilmek istemiş olabilir. Metin Korkmaz eliyle yönetime devam eder. Üçüncüsü, parasının bitmiş olması ve Adana Demirspor'dan tamamen uzaklaşması. Başkan'ın en büyük sorunlarından biri iletişim stratejisinin düzgün olmaması. Attığı twitler ve açıklamalar fazla öfkeli. Çoğu zaman kötü Türkçe ile karman çorman açıklamalar yapıyor. Twitter (X) infosundaki yazılar/iddialar bile kötü yazılmış. En basitinden, Adanademirspor değil, Adana Demirspor yazması gerekli. Kulübün sosyal medya hesapları iyi yöneti...