Memleketin hali ortadayken futbol konuşup yazmak içimden gelmedi; bir süredir yazmıyordum. Kötülüğün, sıradanlığın, ölümün normalleştiği kan gölüne dönmüş ülkede içimiz kapkara olmuşken buna bir de Demirspor'un vurduğu darbeler ekleniyor.
Onur'un yazdığı gibi isteğimiz canını dişine takan, yenilse de arkasında durabileceğimiz bir takımdı. Olmadı. Biz galibiyetlere alışkın, zafer şarkıları söylemeye yatkın bir ahali değiliz. Ona rağmen canımız sıkılıyorsa, sizlerin ruhsuzluğuna, halsizliğine ve isteksizliğinedir sevgili futbolcular... Aranızda bir kişi bile, "ya küme düşen takıma yeniliyoruz, bu bana yakışmaz" demiyor mu acaba. Tribünlere oynamayın, kendiniz için oynayın, futbol onurunuz için oynayın... dedik ama dinletemedik. Memleket futbolunda karakteri sağlam futbolcu bulmak da zor. O yüzden geçen sene canı gönülden mücadele eden genç ve hırslı kiralık oyunculara hemen yol vermemek gerekirdi.
Aslında mevzu en başından hatalarla örülmüştü. Ne yazık ki yönetim yersiz yere çıtayı çok yükseltti. Şampiyonluk vaadi doğru değildi. İyi futbol oynayan, ligi maç maç düşünen, istekli arzulu bir takım vaadedilmeliydi. Önce playoff sonra ilk iki hedefi konmalıydı. Adım adım gitmeliydik. Beklenti çok yükseltildi. Takıma ve futbolculara çok güvenmiş olabilirler. Ama iddialı olmak, elindeki malzemeyi iyi tanımaktan geçer. Futbolcular da daha olmadan olduk havasına girdi belki bu yüzden. Yönetimin takım ve kamuoyu üstünde etkisi olumlu değil olumsuz işledi. Yönetim bu süreci yönetmeyi beceremedi. Şimdi playoff bile tehlikede.
İkincisi, bence en büyük hata, Osman Özköylü'nün geri gelmesiydi. Hırsını, azmini taktir ettik, eyvallah ama Osman Hoca zaten kendi kurduğu takıma iyi futbol oynatamadı. Futbolcuları suçlayıp gitti, döndüğünde yeni baştan başlayacağını düşündük ama göstermelik bir iki kaç değişiklikle yola devam etti. Madem gönderilecekti, o zaman devre arasında yeni hoca ve onun seçeceği yeni futbolcularla devam edilmeliydi. O da olmadı. Gelen Tayfur Hoca'nın yapacağı çok bir şey yoktu. Sadece takıma yeni bir hava katması gerekiyordu. Anıl'ı sahaya sürmek iyi bir hamleydi, başta tuttu gibi göründü. Ama Anıl o kadar kilolu ki ilk bir kaç haftalık futbol özlemi sonucundaki iyi oyunu dışında yine ağırlığından hareket demeyen birine dönüştü.
Tek tek futbolcuları analiz etmek yersiz olur. Çünkü bireysel hatalardan ziyade takım olamamak bizim sorunumuz. Yine de sezon başından beri "Burak'ı arkaya kaçıralım, Pote'ye versin o da atsın" dışında taktiğimiz yok. Burak dışında Pote'yi besleyen olmazsa gol atamıyoruz. Tiago iki serbest vuruş dışında hiç bir şey yapmadı, tersine hücum düzenini bozdu. Hüseyin'e kızdık, yedeğe çekildi ama kurtarıcı olarak ona sarılıyoruz hala. Onun da gazı kaçtı tabii. Hücumcu ortasaha eksikliğini çok hissettik. Savunmacı ortasaha ihtiyacını da Murat Akyüz'le kapattık ama bu sefer de Attamah'ın aklı bir yerlere gitti; oynamamaya başladı. Devre arasındaki en iyi transfer kaleci Fevzi imiş, o olmasa zaten çok önceden havlu atmıştık. Onur Akbay da defansı toparladı ama yeterli olmadı. Ger, kalan transferler boşa para israfı...
Velhasıl Osman Özköylü'nün attığı harç tutmadı, kendi de tutturamadı başkası da. Bu harç, futbolcular üzerinde disiplinli bir etki yapacak teknik direktörle tutturulabilirdi. Disiplinden kastettiğim bağırıp çağırmak değil. Taktik deha da aramıyoruz. Biraz takım olmak yeterli. Ama bizde kötü oynayan oyuncu, bir hafta kızağa çekilse de ikinci hafta oynayacağından emin. Formayı garanti görüyor. Belki de en baştan bunun garantisi verilmiş, bilemiyoruz...
Futbolcuyu iyi oynatacak bir sistemi yönetim-teknik direktör işbirliği ile yaratamadıktan sonra başarı gelmez. Futbolcunun kafasına göre takılması en büyük sıkıntı ve futbolumuzda sıkça yaşanan bir durum. Bunu başka takımlarda da görüyoruz. Sahada işi yapan onlar, ama o işi iyi planlayacak ve onları yönetecek olanlar dışarıdakiler. Dışarısı çökünce içerisi de çöküyor. Bütün bu yıkıntının altında taraftar kalıyor yine...
Onur'un yazdığı gibi isteğimiz canını dişine takan, yenilse de arkasında durabileceğimiz bir takımdı. Olmadı. Biz galibiyetlere alışkın, zafer şarkıları söylemeye yatkın bir ahali değiliz. Ona rağmen canımız sıkılıyorsa, sizlerin ruhsuzluğuna, halsizliğine ve isteksizliğinedir sevgili futbolcular... Aranızda bir kişi bile, "ya küme düşen takıma yeniliyoruz, bu bana yakışmaz" demiyor mu acaba. Tribünlere oynamayın, kendiniz için oynayın, futbol onurunuz için oynayın... dedik ama dinletemedik. Memleket futbolunda karakteri sağlam futbolcu bulmak da zor. O yüzden geçen sene canı gönülden mücadele eden genç ve hırslı kiralık oyunculara hemen yol vermemek gerekirdi.
Aslında mevzu en başından hatalarla örülmüştü. Ne yazık ki yönetim yersiz yere çıtayı çok yükseltti. Şampiyonluk vaadi doğru değildi. İyi futbol oynayan, ligi maç maç düşünen, istekli arzulu bir takım vaadedilmeliydi. Önce playoff sonra ilk iki hedefi konmalıydı. Adım adım gitmeliydik. Beklenti çok yükseltildi. Takıma ve futbolculara çok güvenmiş olabilirler. Ama iddialı olmak, elindeki malzemeyi iyi tanımaktan geçer. Futbolcular da daha olmadan olduk havasına girdi belki bu yüzden. Yönetimin takım ve kamuoyu üstünde etkisi olumlu değil olumsuz işledi. Yönetim bu süreci yönetmeyi beceremedi. Şimdi playoff bile tehlikede.
İkincisi, bence en büyük hata, Osman Özköylü'nün geri gelmesiydi. Hırsını, azmini taktir ettik, eyvallah ama Osman Hoca zaten kendi kurduğu takıma iyi futbol oynatamadı. Futbolcuları suçlayıp gitti, döndüğünde yeni baştan başlayacağını düşündük ama göstermelik bir iki kaç değişiklikle yola devam etti. Madem gönderilecekti, o zaman devre arasında yeni hoca ve onun seçeceği yeni futbolcularla devam edilmeliydi. O da olmadı. Gelen Tayfur Hoca'nın yapacağı çok bir şey yoktu. Sadece takıma yeni bir hava katması gerekiyordu. Anıl'ı sahaya sürmek iyi bir hamleydi, başta tuttu gibi göründü. Ama Anıl o kadar kilolu ki ilk bir kaç haftalık futbol özlemi sonucundaki iyi oyunu dışında yine ağırlığından hareket demeyen birine dönüştü.
Tek tek futbolcuları analiz etmek yersiz olur. Çünkü bireysel hatalardan ziyade takım olamamak bizim sorunumuz. Yine de sezon başından beri "Burak'ı arkaya kaçıralım, Pote'ye versin o da atsın" dışında taktiğimiz yok. Burak dışında Pote'yi besleyen olmazsa gol atamıyoruz. Tiago iki serbest vuruş dışında hiç bir şey yapmadı, tersine hücum düzenini bozdu. Hüseyin'e kızdık, yedeğe çekildi ama kurtarıcı olarak ona sarılıyoruz hala. Onun da gazı kaçtı tabii. Hücumcu ortasaha eksikliğini çok hissettik. Savunmacı ortasaha ihtiyacını da Murat Akyüz'le kapattık ama bu sefer de Attamah'ın aklı bir yerlere gitti; oynamamaya başladı. Devre arasındaki en iyi transfer kaleci Fevzi imiş, o olmasa zaten çok önceden havlu atmıştık. Onur Akbay da defansı toparladı ama yeterli olmadı. Ger, kalan transferler boşa para israfı...
Velhasıl Osman Özköylü'nün attığı harç tutmadı, kendi de tutturamadı başkası da. Bu harç, futbolcular üzerinde disiplinli bir etki yapacak teknik direktörle tutturulabilirdi. Disiplinden kastettiğim bağırıp çağırmak değil. Taktik deha da aramıyoruz. Biraz takım olmak yeterli. Ama bizde kötü oynayan oyuncu, bir hafta kızağa çekilse de ikinci hafta oynayacağından emin. Formayı garanti görüyor. Belki de en baştan bunun garantisi verilmiş, bilemiyoruz...
Futbolcuyu iyi oynatacak bir sistemi yönetim-teknik direktör işbirliği ile yaratamadıktan sonra başarı gelmez. Futbolcunun kafasına göre takılması en büyük sıkıntı ve futbolumuzda sıkça yaşanan bir durum. Bunu başka takımlarda da görüyoruz. Sahada işi yapan onlar, ama o işi iyi planlayacak ve onları yönetecek olanlar dışarıdakiler. Dışarısı çökünce içerisi de çöküyor. Bütün bu yıkıntının altında taraftar kalıyor yine...
Yorumlar