Ana içeriğe atla

Kongre Önü-Ardı Endişeler

Söylemlere baktığımızda, rüzgara baktığımızda bir heyecan dalgası görüyorum. Bu heyecan dalgası şampiyonluk söylemleri ile kol kola geziyor. Güçlü bir yönetim, belediyenin desteklerinin artarak süreceğine ilişkin kuvvetli belirtiler bu beklentinin yaratıcıları. Başkanın iki çiçek sözü ile beklentinin artması. Tüm bunları gören olağan taraftar ne yapar; mutlu olur, sevinir, umutlanır vs. Taraftarlık hayatının önemli bölümü travma ile geçmiş anormal taraftar ne yapar; endişelenir. Bizim ruh halimiz budur. Zor sevinir kolay endişeleniriz. Biz yapmadık bunu kendimize, yakın geçmişimiz yaptı.

Kongrede borcun 19,6 milyon TL olduğu açıklandı. Bir önceki borç 23 milyon TL idi, 3,4 milyon TL düşüş var. Eski yönetimi ayrıca tebrik edeceğiz. Tüm resmi gelirleri temlikli bir kulüp geçen sene kiralık oyuncular ile şampiyonluğun kıyısından döndü. Dönerken belediye arkasındaydı ve maddi anlamda en büyük destekçisi idi. Bu kulüp parasını ödeyemedi, Mulenga'yı kaçırdı. Attamah'a ödeme yapmak ihtarname sonrasında oldu. Futbolcuların prim, maç başı alacakları vs. geçmişe nazaran fazlası ile düzenli ancak gecikmeli ödendi. Elektrik borçları sorun oldu. Personel alacakları sorun oldu. İcralar sorun oldu. Sorun olanları uzatmak mümkün. Demem o ki; kulüp zor bir mali yapıda. Görece rahat geçirdiğimiz sezonda dahi halimiz ortada. 

En basitinden belediyenin elinde ipler. Neden? Çünkü ayranımız yok içmeye. İçten rencide olmakla birlikte Aytaç Durak'ı yaşayan travmakolik taraftar Sözlü'den görece az rahatsız oluyor. O kadar göze sokmadan, dengelere şimdilik hassasiyet göstererek sportif destek veriyor belediye. 

Böyle bir yapı ile kongreye gidildi. Kongre öncesinde kulübün mali yapısı sınırlı bir çevre tarafından olmayan veriler üzerinden tartışıldı ve üzerinde gündem oluşturacak bir tartışma da olmadı bu hususta. Yönetim adayları mali yapıdan hiç bahsetmediler. Hedef okuyamadık sosyal medyada borçluluğa ilişkin. Kalıcı gelir konuşulmadı. Altyapı konuşulmadı. Ne eski yönetim bu konuda sözünü tutmadığı için (Emre Selen özelinde avunuyorduk-o da olmadı) eleştirildi, ne yönetim adayları bu konuda perspektif sundular. Yani asıl maddi kaynaklarımız olması gereken bu kalemler konusunda kimsenin ağzını bıçak açmadı. Eski yönetimin alt yapı sorumlusunun yaptığı amatör ruhlu paylaşımlar dışında sevineceğimiz hiçbir şey olmadı.

E bir de bunun üzerine transfer duyumları konuşulmaya başlandı. Hazırlanmış güzel tabağa, mis kokulu iki portakal çiçeği serpiştirildi. Umut tabağı hazırlandı böylece. 

İşte travmakolik taraftarın en korktuğu havalar bu havalar. Para ne de olsa garanti havaları. Şampiyon olursak elde edilecek yüksek gelirler ile takım kurtulur tarzındaki kolaycı ve plansız havalar. 

Gökoğlu'na, Aydoğdu'ya vs. mali yapı diye çöreklendik kongre öncelerinde, aktif muhalefet yaptık, bu kongre döneminde ise gündemde de ortalıkta da yoktuk. (Aydoğdu'ya belki de şahsım nazarında oluşan mali güvenden belki olağan dışı iş hayatı gündeminden yeterince yüklenemedim diyerek özeleştirimi yapayım arada kaynamasın)

Transfer havaları travmakolik taraftarı en iyi ihtimalle nezle yapıyor. Aydoğdu, transferi son haftalara bırakıp düşük maliyet ile topçu aldıkça ne yalan söyleyeyim hoşuma gidiyordu. Arka planındaki mantık iyiydi. Sezon açılışında fiyat yüksek olur, herkes uçar, sonra fiyatlar durulur. Şimdi 15 günde transfer bitecek deniyor. Takımın hazırlanması açısından iyi ama ya maliyeti??? Bunu sormaktan alamıyorum kendimi. Geç kurulan iyi hazırlanamayan takım hepimizi şaşırtmıştı geçtiğimiz sezon. O kadar şart mı emin değilim bir çırpıda takım kurmak. 

Ya yaş ortalaması ne olacak? Hiç gündeme gelmedi yine. Kaliteli abilerle mi oynayacağız ve sezon sonunda genelde gördüğümüz pazarlıkların yönetimi mi belirleyecek performansımızı, yoksa az sayıda abinin etrafında savaşçı yetenekli gençler mi olacak? Eski yönetim geleneğin tam tersine neredeyse abisiz takım kurmuştu. Onu biraz iyileştirsek de modelden vazgeçmesek havalar ısınmış, bizim de travma kontrol altına alınmış olmaz mı? Çok abi çok para. Az abi çok savaş az para. Ama para konuşulmuyor.

Kalıcı gelir olacak mı? Büyük blok paraların yanı sıra halktan küçük de olsa gelir sağlanması planlanıyor mu? Bilmiyorum, bilemiyorum. Böyle bir demeç okumadım, görmedim.

Özetle, bu mali yapıda para konuşulmaması beni korkutuyor. Travmalar ihtiyatlı eder insanı. Oysa coşmak bizim de hakkımız. Belki de en çok bizim hakkımız. Zaman her şeyin ilacı derler, bizim lehimize az işledi. Bu rüzgar plancılıkla birlikte esse, ne hastalık kalır ne de kaygısı.  

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Nesrin'in Hikayesi : "15 Saat 47 Dakika…Ve Toprak…"

Ön-Not: Nesrin Olgun Aslan’ın hikayesini yazmaya başladığımda kimi zaman soğuk bir suyun ve karanlığın içinde, kimi zaman sonunda varabildiğim bir kıyıda hissettim kendimi. Yazmaya devam ederken önce zor tutuyordum gözyaşlarımı, bir noktadan sonra akmaya başladı hepsi. Yazımı, ağlayarak bitirebildim ancak…Kendisinin web sitesinden (http://www.nesrinolgun.com) ve dönemin Hürriyet Londra Temsilcisi Faruk Zapçı’nın anılarından yararlandım, teşekkürlerimi sunuyorum…Çok uzatmadan, Nesrin’in Hikayesi’ne başlıyorum… 1964 Adana Yüzme havuzunun kenarında 7 yaşında kara kuru bir kız çocuğu duruyor. Havuzun içinde Adana Demirspor Kulübü yüzücüleri. Erkekler çoğunlukta. Küçük kız etrafına bakıyor. Sadece 4 kız çocuğu var. Nesrin, Adana Demirspor’un 4 kızından biri oluyor o gün…Giriyor havuza. 1973 – 1975 Adana Nesrin, 16 yaşında. Yüzüyor. 7 yaşında girdiği havuzdan, kısa mesafede 100’e yakın madalya ve şilt çıkartıyor. Kışları masa tenisi oynuyor, Türkiye 2.liği, Türkiye 3.lüğü var. 17 yaşında mar...

Ben Bunu Hak Ettim...

Bugüne kadar yazdığım en zor yazılardan biri bu.  Yanımda küçücük iki çocuk vardı maçta, sevdim onları öptüm. Hatta babası yorulmuştu da aldım onu omzuma maçı bir süre birlikte izledik. O esnada çocuğun nasıl heyecanlandığını gördüm. Bacakları kasılıyordu, boynumun sıkıştığını hissettim. Sonra bağırdı ve akabinde ellerini vücudunu titreme alacak kadar sıktı. Bu çocuk sanırım 4,5-5 yaşlarındaydı. Tam benim kızımın yaşlarında. İşte o anda aslında anlamalıydım hak ettiğimi bu belayı. Çünkü ben de çocuklarımı bu acıya götürüyorum. Onlar acıya doğru yürürken, ben her Demirspor deyişlerinde mutlu oluyorum. Her mavi-lacivert deyişlerinde mutlu oluyorum. Onlar da bana başarı videosu gönderiyorlar.   Ben böyle bir babayım işte. Çocuklarının bu tür videolarına bakıp, duygulanan mutlu olan bir babayım. Onlara mavili, armalı kıyafetler alıp ellerimle uçuruma götüren bir babayım. Tabi ki Allah belamı verecek.  Kendi isteğim dışında görev yerim değiştirildi. Ailem param...

Başkan Krizi

 Sahadaki kriz en tepeye de yansıdı; Murat Sancak dün akşam başkanlığı Metin Korkmaz'a devrettiğini açıkladı. Gelişmeleri görebilmek adına biraz beklemek gerekli ama şu anda birkaç neden ve ihtimal var gibi görünüyor: Birincisi, "tamam vazgeçtim" deyip geri dönmesi; daha önce yapmıştı. İkincisi, "TFF'de FETÖcüler var" yönlü açıklamaları ve hakem camiasına eleştirilerinden dolayı çeşitli hukuki ve mali sıkıştırmalara maruz kalması. O yüzden biraz geri plana çekilmek istemiş olabilir. Metin Korkmaz eliyle yönetime devam eder. Üçüncüsü, parasının bitmiş olması ve Adana Demirspor'dan tamamen uzaklaşması. Başkan'ın en büyük sorunlarından biri iletişim stratejisinin düzgün olmaması. Attığı twitler ve açıklamalar fazla öfkeli. Çoğu zaman kötü Türkçe ile karman çorman açıklamalar yapıyor. Twitter (X) infosundaki yazılar/iddialar bile kötü yazılmış. En basitinden, Adanademirspor değil, Adana Demirspor yazması gerekli. Kulübün sosyal medya hesapları iyi yöneti...