Beşiktaş taraftarının "solculuğu" ya da takımın imajı ile yöneticilerinin "lobiciliği", tek çatı altında iki farklı siyasetin göstergesi. Fenerbahçe ya da Galatasaray'ın sol eğilimli taraftar grupları da bu çelişkiyi aynen yaşıyor. Tribünün belli kesiminin ya da örgütlü ekibinin siyasi duruşu, çoğu zaman takımın geneline yansıtılır ve o takım öyleymiş gibi lanse edilir. Halbuki başta yönetimler olmak üzere camiaın bazı kesimleri o ruh halini desteklemiyor olabilir. Livorno'nun simge ismi Lucarelli de bu yönde bir açıklama yapmış ve "kulüp değil taraftar solcu" minvalinde şeyler söylemişti.
Yönetimler iktidarlara yalakalık düzeyinde "sempati" gösterince futbola siyaset karışmış olmaz ama tribünde böyle talepler yükselince "aa durun ama" şikayet edilir. Bunun adı futbola siyaset karıştırma değil taraftarın gücünü göstermedir.
Bizim de başımıza gelmiyor mu böyle işler; Galatasaray'la oynanan kupa maçı öncesi açıklamaları hala hafızalarda... Demirspor'da yapmaya çalıştığımız şey tam da bu uçurumun açılmasını engellemek ve taraftarın sesini daha çok duyurmak. Demirspor taraftarı, yönetiminden talepte bulunmaya, aldığı kararları sorgulamaya pek çok kulübe göre daha yatkın, daha güçlü bir şekilde bunu yapabiliyor. Bunu katı bir siyasi duruşla eşleştirmekten ziyade katılımcı tribünün nasıl olacağının göstergesi olarak işaretlemek bana daha yakın görünüyor. Önemli olan tribünün örgütlü sesini, yönetimlerde daha fazla etki sahibi yapmaktır. Statta tezahürat kadar önemlidir bu durum; bir şekilde çatlaklardan sızıp o değişmez sanılan yapıya kendince müdahale etmek...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder