Ana içeriğe atla

"Milli Takım Ne Kadar Milli"?

Milli Takım'la her zaman mesafeli olmuşumdur. Memleket futbolunun mafyatik işleyişinin aynen yansıması olan yönetimler ve kadrolar, onlara ait hissetmemi zorlaştırıyor. En son Abdullah Avcı ile acaba farklı birşeyler olabilir mi diye düşündük ama yanıldık. Özellikle son iki maçta İstanbullu milli takım, tam bir hayalkırıklığıydı. Ümit Kıvanç'ın Takımdan Ayrı Düz Koşu kitabındaki yazısı, tarihsel sürete de bu işlerin böyle olduğunu, çok öteye gidemediğimizi gösteriyor. Yazı yaklaşık 10 yıl öncesinden; özellikle '90lı yıllara odaklanıyor. İsimler farklı ama gidişat aynı. Pazar pasajını bu meseleye ayırdım:

1970'lerin ilk yıllarına kadar Türkiye milli takımı hemen tamamen üç büyüklerin futbolcularından kuruluyordu. Elbette araya girebilen ve kendilerine sağlam yer edinen istisnai futbolcular vardı, öteki takımlardan, ama hem bunlar kuralı bozmuyordu hem de hemen hepsi, bir süre sonra üç büyüklerden birinde oynamaya başlıyordu. Milli on birde öteki takımların futbolcularının çoğunlukta olması, pek rastlanabilecek bir manzara değildi. 1965 ve 1969 yıllarında, biri Tahran öbürü Ankara'da, her ikisi de Pakistan'a karşı oynanan iki RCD Kupası maçında, "ötekiler" yedi kişiyle temsil edildiler. 1971'de Zürih'te oynanan İsviçre maçındaysa dokuz kişiydiler - ki b günümüze kadar sadece birkaç defa yakalanmış ve açılmış bir rekordur.
(...)
1977'de Romanya ile Bükreş'te oynanan Balkan Kupası maçında milli takımda üç büyüklerden sadece bir futbolcu vardı. 1980'lere girilirken Türkiye futbolunda özellikle 1970'lerde meydana gelmiş birikim olgunlaşmş, milli takım iyiden iyiye "halka açık" hale gelmişti. (...) 1980 Eylül-1982 Eylül arasındaki sürede milli takım kadrosunun yüzde 29'u üç büyüklerin futbolcularından meydana gelmişti. (...) Trabzonspor o yıllarda henüz ayrıcalıklılar kastının mensubu değil, "Anadolu'nun yükselişi"nin kahramanı ve simgesi sayılıyordu. Dolayısıyla "ötekiler"in milli takımdaki oranını yaklaşık yüzde 65 sayabiliriz. (...) 1980-82 arası 12 milli maçta ay-yıldızlı onbirde oyuncuları yer alan takımlar şunlardı: Altay, Bursaspor, Zonguldakspor, Göztepe, Gaziantepspor, Rizespor, Boluspor, Orduspor, Kocaelispor, Sakaryaspor, Ankaragücü, Adanaspor. (...) 1983 yılına uzandığımızda, milli takıma oyuncu veren takımlara Adana Demirspor, Samsunspor, Gençlerbirliği ve İzmirspor'u ekleyebiliyoruz. 1984'te Antalyaspor, Karşıyaka ve Sarıyer bunların arasına katılıyor.
(...)
1985'in ikinci yarısında rüzgar yine mutat yönüne dönüyor. Milli takımda üç büyükler dışında Trabzonspor'dan iki oyuncu ve Sarıyer'den Rıdvan var. (...) 1990'ların başında Karşıyakalı Ülgen, Sarıyerli Sercan, Trabzonlu Hami ve Kemal, milli takımı İstanbul takımı olmaktan kurtarıyorlar. 1991'deyse Bolusporlu Faruk ve Ankaragücülü Abdullah. (...) 1992'de dört, (...) 1995-96'da beş maçta arka arkaya dört büyükler dışında oyuncu yok ay-yıldızlı onbirde. Saffet Sancaklı Kocaelispor'a döndüğü için istisna yapmış oluyor Şubat 96'da. Sonra nedense bir şıklık yapılıyor. Nisan 1996'da Azerbaycan'la Bakü'de oynanan özel maçta, dört büyüklerden kimsenin yer almadığı bir onbir çıkıyor sahaya. (...) Arada bir defa özel olarak üç/dört büyüklerden oyuncu almadan milli takım kurmanın bir "hoşluk" olarak düşünülebilmiş oluşu, normal zamanlarda kafaların nasıl çalıştığına dair de ilginç fikirler veriyor almak isteyene."

(Ümit Kıvanç/ Milli Takım Ne Kadar 'Milli'?/ Takımdan Ayrı Düz Koşu, s. 117-119)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Nesrin'in Hikayesi : "15 Saat 47 Dakika…Ve Toprak…"

Ön-Not: Nesrin Olgun Aslan’ın hikayesini yazmaya başladığımda kimi zaman soğuk bir suyun ve karanlığın içinde, kimi zaman sonunda varabildiğim bir kıyıda hissettim kendimi. Yazmaya devam ederken önce zor tutuyordum gözyaşlarımı, bir noktadan sonra akmaya başladı hepsi. Yazımı, ağlayarak bitirebildim ancak…Kendisinin web sitesinden (http://www.nesrinolgun.com) ve dönemin Hürriyet Londra Temsilcisi Faruk Zapçı’nın anılarından yararlandım, teşekkürlerimi sunuyorum…Çok uzatmadan, Nesrin’in Hikayesi’ne başlıyorum… 1964 Adana Yüzme havuzunun kenarında 7 yaşında kara kuru bir kız çocuğu duruyor. Havuzun içinde Adana Demirspor Kulübü yüzücüleri. Erkekler çoğunlukta. Küçük kız etrafına bakıyor. Sadece 4 kız çocuğu var. Nesrin, Adana Demirspor’un 4 kızından biri oluyor o gün…Giriyor havuza. 1973 – 1975 Adana Nesrin, 16 yaşında. Yüzüyor. 7 yaşında girdiği havuzdan, kısa mesafede 100’e yakın madalya ve şilt çıkartıyor. Kışları masa tenisi oynuyor, Türkiye 2.liği, Türkiye 3.lüğü var. 17 yaşında mar...

Sahadan Çekildik

 Ligden düşerken bile şeklimiz belli, çünkü Alemin Delikanlısı Adana Demir... Galatasaray maçındaki kör göze parmak penaltı kararı rezaletine karşı, yönetim takımı sahadan çekti. Son 2 sezondur rezalet yönetimimiz, aleyhimize hakem hatalarını kolaylaştırıyordu. İki yanlış bir doğru etti. Türk futbolunun her yerden dökülen imajına, yıkılan bir Demirspor karşı çıkabilirdi sadece. O da oldu, biz yaptık! Bundan sonra İstanbul takımlarınızla size iyi eğlenceler...

Sezon Değerlendirmesi

 Bu sezon için saha içini konuşmak anlamsızdı ama yine de söylemek gerekir ki sahadaki mücadele o kadar da kötü değildi. Geçen sezon 2. ve 3. lig takımlarında kiralık oynayan oyuncularımızla idare ettik. Son haftalarda sahaya çıkacak kadroyu zor tutturduk. Sezon başıyla sonu arasında kadroda büyük değişimler oldu. Bütün bunların sorumlusu, paraları ödemeyen Murat Sancak ve yönetimiydi. Bir yerde patlama yapar diye umut bağlamadığımız genç oyuncular maçların belli anlarına kadar direnci ayakta tuttular. Ancak son bölümlerde oyundan düştük; kadro derinliği olmadığı için de en ufak kişisel hata, sakatlık ya da kart cezaları sonuca direkt etki etti. 2-0'dan öndeyken kaybettiğimiz maçlar oldu. Tabii rakiplerin bizim maçı çeviremeyeceğimizin farkında olmaları, her halükarda kazanırız düşünceleri kendi adlarına tempoyu yükseltmelerini engellemiş olabilir. Yine de şans faktörü yanımızda olsa puan alacağımız bir kaç maç daha vardı diye düşünüyorum. Sezon başında yazdığım gibi, şerefli mağlu...