Ana içeriğe atla

Konuk Yazar: Murat Ayman-"Kimin Adana'sı Kimin Demirspor'u?"

Bir süredir yazısını okuyamadığımız ama haberlerini paylaştığımız, Erdal'ın Kanalı belgeselinin yönetmeni Murat Ayman abimizin blogumuza katkı sundu. Bize ve diğer tüm gelişmelere kızgındı, belki o yüzden yazmıyordu; ama bu kritik dönemde yine yol haritamızı belirlemeye çalışırken kendi düşüncelerini bizle paylaştı. Ben yazıyı, "tribün kendi ilkelerini belirlesin" yönndeki çağrımıza bir katkı olarak yorumluyorum ve bundan sonraki gidişatta bize yol göstermesini umuyorum:

Geçenlerde Beşiktaş-Gençlerbirliği maçına gittim. Çalıştığım şirketin sponsorluğu nedeniyle edindiğim bedava biletle torpillilerin tribünü VIP’den izledim maçı. Ahmet Hocam’ı da aldım yanıma. İki Demirsporlu sessizce izledik herkesi: Maçı, taraftarı, oyuncuları, stadı... Neredeyse tamamen dolu statta herkesin gıpta ile baktığı Çarşı’nın çoksesli konserini dinledik. Güzel bir maç oldu. İmrendim mi sizce? Etkilendim mi bu atmosferden?

Hemen aklıma Galatasaray-Demirspor maçı geldi. Gene Ahmet Hoca ile tribündeydik. Koca statta 2-3 bin Demirsporlu’nun yaptıkları ile kıyasladım hemen.
Allahıma kitabıma ne imrendim ne de etkilendim. Ama çok kederlendim ve Ahmet Hoca’ya dedim ki; Bu statta, Adana Demirspor’la diğer herhangi bir takımın süper lig şampiyonluk maçı ya da Avrupa kupaları eleme maçında olsaydık, bizim taraftarın çoksesli korosunu değil senfonisini dinlerdik. Ve bütün dünya bizi konuşuyor olurdu…
Bunu hayal etmiyorum. İNANIYORUM.

Uzun süredir Demirspor ile ilgili yazmak, düşünmek, tasarlamak gibi bir uğraşın içine girmiyordum. Nedense giresim geldi. Hep düşündüğüm şeyleri bir de yazıya dökmek istedim. Gördüğüm kadarıyla gündeme de uymuş.Hep düşündüğüm şey şu;

Ortak derdimiz gibi gözükse de bir türlü aynı Adana’da ve aynı Demirspor’da buluşamıyoruz. Bu iki “belirtili nesne” için, herkesin “özne”si, “yüklem”i ve “dolaylı tümleç”i farklı: Seyirci, futbolcu, fanatik, yönetici, işadamı, bürokrat, altyapının çocukları, siyasetçi, belediyeci, masör, gazeteci, Adanalı, gurbetteki Adanalı, malzemeci, okumuşu, köylüsü, köylü kurnazı, top toplayıcısı, rantçısı, ufak hesapçısı, Livornosu, bizim mahalleli falan filan… Herkes için farklı bir anlam taşıyor “nesne”lerimiz. Başarısızlığımızın sırrı burada.

Peki buluşabileceğimiz asgari bir müşterek olamaz mı? Bu saydığım insanların hepsi için ortak bir Adana ve ortak bir Demirspor yaratamaz mıyız? Miliyetçi ile Solcu aynı amaca destek olabilir mi? Futbol siyasetten soyut mu? Halkın takımı mıyız yoksa işadamının biri gelsin bizi kurtarsın mı? Hem Livorno ile gazozuna maç edip hem de ne idüğü belirsiz bir sürü topçuya para dağıtmamız adil mi? Futbol akıl oyunu ise bu geri zekalı yöneticiler nerden çıkıyor? Yoksa yıllardır bize yutturulan düzeni göremiyoruz da biz mi geri zekalıyız? Spor gerçekten kardeşlik mi, yoksa her şey para mı? Peki ya “futbol, pas alıp vermeye dayanan basit bir oyun” da, biz onu karmaşık hale mi getiriyoruz?

Soruları fazla uzatıp yazının “edeb”iyatını bozmayayım artık. Cevaplamaya ve kendi Adanam’ı ve Demirsporum’u anlatayım. Umarım asgari müşterekte buluşuruz.

Hepimiz için ortak bir Adana ve Demirspor yaratabiliriz, milliyetçi ile solcuyu aynı amaca destekçi yapabiliriz ama futbolu siyasetten soyutlayamayız. Herkesi inandırabildiğiniz bir amacınız olursa herkesi bir araya getirmek gayet mümkün ama bunu başarabilmek için mutlaka bir siyasetiniz olmak zorunda. Siyaset kelimesi, at terbiyeciliği demek olan seyislik ile aynı kökten gelir (Bkz. Siyaset Bilimine Giriş, Bülent Daver, Siyasal Kitabevi). Dolayısıyla atınızı, Gazi koşusunda yarışsın istiyorsanız başka, ben Adana hipodromunda ufak ufak takılırım diyorsanız başka türlü koşturursunuz. Tabii Gazi koşusu hedefi için sadece siyaset yetmez, genetik de önemli.

Sizce bizim atın genetiği yeterli mi? Bence? Allahına kadar hem de!

Ee? Ne bekliyoruz öyleyse? Hem halkın takımıyız deyip hem de bir ağababası gelsin sağa sola para dağıtsın, her bir yandan adam getirsin, bizi şampiyon yapsın mı istiyoruz?

Eğer bunu istiyorsak o zaman niye “biz halkın takımıyız oooleeey!" diye bağırıyoruz?
Hangi halkın takımıyız biz? Halkımız nerede? Endüstriyel futbola karşı eyleme mi gitti?

Altyapıdan aldığımız bir oyuncumuz yok, benim mahallemin santraforu Demirspor’da oynamıyor, Çınarlı mahallesi senelerdir A Takımına oyuncu veremiyor, Erkek Lisesi’nden, Motor Sanat’tan hala milli futbolcu çıkaramamışız ama “no al calcio moderno!” ve “forza Livorno!” öyle mi? Bu işte bir yanlışlık yok mu kardeşlerim?

Yöneticilerimiz? Onlar geri zekalı değil arkadaşlar. Onlar kendi Demirspor’larında ve kendi Adana’larında yaşıyorlar ve gayet de tutarlı bir siyasetle at koşturuyorlar. Dertleri Gazi kupası değil, Adana hipodromunda, küçük altılılar, sıralı ikililer, ganyanlar ve plaseler arasında idare etmek amacındalar. Acıyorum ama saygı duyuyorum kendilerine, çünkü tutarlılıklarını kaybetmediler…
Biz? Evet biz kesinlikle geri zekalıyız. Yıllardır aynı numaraya kandığımız için kesin öyleyiz.

Spor? Bütün samimiyetimle söylüyor ve buna inanıyorum ki, spor, kardeşliktir, fedakarlıktır, aşktır vs. vs. ve bu konunun parayla hiçbir ilgisi yoktur. Parayı araç olmaktan çıkarıp amaç haline getirdiğinizde olayın içine edilmiş oluyor arkadaşlar. Romantik bir söylem olarak algılanmasın sakın. Ben her şey parasız yapılabilir demiyorum. Spor için ihtiyaç duyulan şeylerin listesi yapılsa, para, listenin en son sırasındadır diyorum.

“Futbol, pas alıp vermeye dayanan basit bir oyundur. Onu karmaşık hale getirmeyin” diyen üstada (adını hatırlayamadım) katılıyorum. Sadece futbol oyununu düşündüğünüzde bu doğrudur.

Ancak mesele bütünüyle düşünüldüğünde bu kadar da basit bir mesele değildir. Eğer siyasetinizi doğru belirlerseniz, sporun, bir toplumun kalkınmasında, adaletsizliklerin giderilmesinde, fırsat eşitliği yaratarak gelir dağılımının adil bölüşümünde, ayrılıkların değil birlik, beraberlik ve dayanışmanın oluşmasında kullanılabilecek ne kadar güçlü ve doğru bir araç olduğunu görebilirsiniz. Yapılması gereken şey siyasetin sporunu uygulamak değil, sporun siyasetini inşa etmektir. Bunu yaparken kapitalizmin terminolojisinden de kurallarından da bağımsız olabilirsek ne ala. Aksi durumda “Tarih, tekerrürden ibaret” olacaktır.

Yorumlar

Onur BİÇER dedi ki…
Son zamanlarda okuduğum en güzel ve anlamlı yazılardan biri. Tespitlere katılmamak elde değil. Umarım bunları yerine getirebilmek için atmaya çalıştığımız adımlara, hedefe ulaştıracak destekler bulabiliriz.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ben Bunu Hak Ettim...

Bugüne kadar yazdığım en zor yazılardan biri bu.  Yanımda küçücük iki çocuk vardı maçta, sevdim onları öptüm. Hatta babası yorulmuştu da aldım onu omzuma maçı bir süre birlikte izledik. O esnada çocuğun nasıl heyecanlandığını gördüm. Bacakları kasılıyordu, boynumun sıkıştığını hissettim. Sonra bağırdı ve akabinde ellerini vücudunu titreme alacak kadar sıktı. Bu çocuk sanırım 4,5-5 yaşlarındaydı. Tam benim kızımın yaşlarında. İşte o anda aslında anlamalıydım hak ettiğimi bu belayı. Çünkü ben de çocuklarımı bu acıya götürüyorum. Onlar acıya doğru yürürken, ben her Demirspor deyişlerinde mutlu oluyorum. Her mavi-lacivert deyişlerinde mutlu oluyorum. Onlar da bana başarı videosu gönderiyorlar.   Ben böyle bir babayım işte. Çocuklarının bu tür videolarına bakıp, duygulanan mutlu olan bir babayım. Onlara mavili, armalı kıyafetler alıp ellerimle uçuruma götüren bir babayım. Tabi ki Allah belamı verecek.  Kendi isteğim dışında görev yerim değiştirildi. Ailem param...

Nesrin'in Hikayesi : "15 Saat 47 Dakika…Ve Toprak…"

Ön-Not: Nesrin Olgun Aslan’ın hikayesini yazmaya başladığımda kimi zaman soğuk bir suyun ve karanlığın içinde, kimi zaman sonunda varabildiğim bir kıyıda hissettim kendimi. Yazmaya devam ederken önce zor tutuyordum gözyaşlarımı, bir noktadan sonra akmaya başladı hepsi. Yazımı, ağlayarak bitirebildim ancak…Kendisinin web sitesinden (http://www.nesrinolgun.com) ve dönemin Hürriyet Londra Temsilcisi Faruk Zapçı’nın anılarından yararlandım, teşekkürlerimi sunuyorum…Çok uzatmadan, Nesrin’in Hikayesi’ne başlıyorum… 1964 Adana Yüzme havuzunun kenarında 7 yaşında kara kuru bir kız çocuğu duruyor. Havuzun içinde Adana Demirspor Kulübü yüzücüleri. Erkekler çoğunlukta. Küçük kız etrafına bakıyor. Sadece 4 kız çocuğu var. Nesrin, Adana Demirspor’un 4 kızından biri oluyor o gün…Giriyor havuza. 1973 – 1975 Adana Nesrin, 16 yaşında. Yüzüyor. 7 yaşında girdiği havuzdan, kısa mesafede 100’e yakın madalya ve şilt çıkartıyor. Kışları masa tenisi oynuyor, Türkiye 2.liği, Türkiye 3.lüğü var. 17 yaşında mar...

Başkan Krizi

 Sahadaki kriz en tepeye de yansıdı; Murat Sancak dün akşam başkanlığı Metin Korkmaz'a devrettiğini açıkladı. Gelişmeleri görebilmek adına biraz beklemek gerekli ama şu anda birkaç neden ve ihtimal var gibi görünüyor: Birincisi, "tamam vazgeçtim" deyip geri dönmesi; daha önce yapmıştı. İkincisi, "TFF'de FETÖcüler var" yönlü açıklamaları ve hakem camiasına eleştirilerinden dolayı çeşitli hukuki ve mali sıkıştırmalara maruz kalması. O yüzden biraz geri plana çekilmek istemiş olabilir. Metin Korkmaz eliyle yönetime devam eder. Üçüncüsü, parasının bitmiş olması ve Adana Demirspor'dan tamamen uzaklaşması. Başkan'ın en büyük sorunlarından biri iletişim stratejisinin düzgün olmaması. Attığı twitler ve açıklamalar fazla öfkeli. Çoğu zaman kötü Türkçe ile karman çorman açıklamalar yapıyor. Twitter (X) infosundaki yazılar/iddialar bile kötü yazılmış. En basitinden, Adanademirspor değil, Adana Demirspor yazması gerekli. Kulübün sosyal medya hesapları iyi yöneti...