Çankırı maçına, oğluyla birlikte, bizimle gelen Nadir Avşaroğlu, maç dönüşü hüznünü ve kızgınlığını yazıya döktü. Çocuğunu da Demirsporlu yapmak sorumululuğuyla hareket eden Nadir Abi, açıktan soruyor: "Küme düşme potasındaki bir kasaba takımını yenemiyorsak, 2 pas üst üste yapamıyorsak, maça birlikte gittim oğlum beni teselli ediyorsa, ben oğlumu nasıl Demirsporlu yapacağım?"
demirgibiyiz@gmail.com'a konuk yazarlarımızın yazılarını bekliyoruz.
--
Ben 1980 yılında okumak için memleketten çıkmış, okul bittikten sonra da ekmeğimin derdine Ankara’ya yerleşmiş bir Çukurova çocuğuyum. Çocukluğumu, gençliğimi, sevdalarımı, hayallerimi bıraktığım bu kente en çok ailemin dışında Demirspor’u özlerim.
Aslında Ankara’da Demirspor’lu olmak ve hala 30 sene sonra öyle kalmak hayli zor. Tüm arkadaşlarım, her hafta sonu Lokal ya da Dernek gibi yerlerde toplanıp tuttukları takımın maçını seyrediyorlar. Takımın durumu hakkında mütalaa yapıyorlar. Siz öylece bir garip vaziyette o masada konu mankeni oluyorsunuz. Demirspor’a dair tek dedikleri “Demirspor şimdi Bank Asya’da mı, alt ligde mi” olunca maça 1-0 mağlup başlıyorsunuz.
50 yaşına geldim. Hala bu sevda dinmedi. Oğluma ve kızıma Demirspor’un 70’li yıllarını, kaptan Tekin’le yaptığımız maçları, Kasap Burhan’ın bize verdiği bayram harçlıklarını ve en çok da 5 Ocak’taki maçları anlatıyorum.
Korkuyorum. Benim çocuklarımın da tüm büyük kentteki çocuklar gibi İstanbul’un üç büyük (büyütülmüş) kulübüne sevdalanmasından korkuyorum. İstiyorum ki onlarda benim gibi, kendi kentinin takımına, köklerinin olduğu topraklara sevdalansın. Bir baba olarak bu benim hakkım. Bu doğrultuda ben üstüme düşeni yapmaya çalışıyorum. Bu yüzden her Adana’ya gelişimi Demirspor’un maçlarına denk getirir, olabildiğince Ankara’ya yakın deplasmanlara giderim.
Çankırı deplasmanına da böyle gittim. 14 yaşına gelen oğlumla beraber, maça gittik. Özellikle yakın ve kolay sayılabilecek bir rakibin deplasmanını seçtim ki, oğlum bir galibiyet görsün. Babasının takımı ile birlikte bir coşku ve heyecan duysun. Bu maçta dahi mağlup olduk. Denilebilinir ki; bu klasik bir durum, yıllardır Demirspor kasaba, köy takımlarına mağlup oluyor. Ama artık benim zoruma gidiyor.
Evvelden içime atıyordum, nice mağlubiyetlerden sonra boynumu büküp uzun deplasmanlardan evime dönüyordum. Ama artık oğlumun yanında köy takımlarına mağlup olmak zoruma gidiyor. Sanki o büyükmüş gibi benim omzuma elini koyup “üzülme baba, gelecek hafta Adıyaman maçını alırız” demesi bana çok koyuyor. Ben demiyorum ki, Feneri, Beşiktaş’ı yenelim. Ama düşme potasındaki bir Çankırı’yı da yenelim be kardeşim. Bu durum artık benim ağırıma gidiyor.
50 yaşıma geldim. Hala armanın peşinde yollardayım. Bir büyük kentte Demirsporlu olmanın zorluğunu ve gururunu yaşıyorum. Her baba gibi istiyorum ki benim oğlumda bu gurura ortak olsun, babası gibi Demirsporlu olsun. Ancak yönetim mi, teknik kadro mu, oyuncular mı; biri çıksın bana söylesin. Ben çocuğumu nasıl Demirsporlu yapacağım. Onca yol tepip gittiğimiz Çankırı deplasmanında dahi bu çocuk, bir galibiyet, bir futbol, bir oyun göremiyorsa, ben oğlumu nasıl armanın peşinden götüreceğim.
Ben artık bittim, tükendim. Bu tükenmişliğe oğlumu da ortak mı etmeliyim bilmiyorum. Yoksa o da diğer çocuklar gibi İstanbul’un 3 büyük kulübünü tutarak kendini mi kurtarmalı bilmiyorum. Ama bir yetkili, bir sorumlu bana akıl versin istiyorum. Küme düşme potasındaki bir kasaba takımını yenemiyorsak, 2 pas üst üste yapamıyorsak, maça birlikte gittim oğlum beni teselli ediyorsa, ben oğlumu nasıl Demirsporlu yapacağım? İnanın bana bu durum bana çok koyuyor…
demirgibiyiz@gmail.com'a konuk yazarlarımızın yazılarını bekliyoruz.
--
Ben 1980 yılında okumak için memleketten çıkmış, okul bittikten sonra da ekmeğimin derdine Ankara’ya yerleşmiş bir Çukurova çocuğuyum. Çocukluğumu, gençliğimi, sevdalarımı, hayallerimi bıraktığım bu kente en çok ailemin dışında Demirspor’u özlerim.
Aslında Ankara’da Demirspor’lu olmak ve hala 30 sene sonra öyle kalmak hayli zor. Tüm arkadaşlarım, her hafta sonu Lokal ya da Dernek gibi yerlerde toplanıp tuttukları takımın maçını seyrediyorlar. Takımın durumu hakkında mütalaa yapıyorlar. Siz öylece bir garip vaziyette o masada konu mankeni oluyorsunuz. Demirspor’a dair tek dedikleri “Demirspor şimdi Bank Asya’da mı, alt ligde mi” olunca maça 1-0 mağlup başlıyorsunuz.
50 yaşına geldim. Hala bu sevda dinmedi. Oğluma ve kızıma Demirspor’un 70’li yıllarını, kaptan Tekin’le yaptığımız maçları, Kasap Burhan’ın bize verdiği bayram harçlıklarını ve en çok da 5 Ocak’taki maçları anlatıyorum.
Korkuyorum. Benim çocuklarımın da tüm büyük kentteki çocuklar gibi İstanbul’un üç büyük (büyütülmüş) kulübüne sevdalanmasından korkuyorum. İstiyorum ki onlarda benim gibi, kendi kentinin takımına, köklerinin olduğu topraklara sevdalansın. Bir baba olarak bu benim hakkım. Bu doğrultuda ben üstüme düşeni yapmaya çalışıyorum. Bu yüzden her Adana’ya gelişimi Demirspor’un maçlarına denk getirir, olabildiğince Ankara’ya yakın deplasmanlara giderim.
Çankırı deplasmanına da böyle gittim. 14 yaşına gelen oğlumla beraber, maça gittik. Özellikle yakın ve kolay sayılabilecek bir rakibin deplasmanını seçtim ki, oğlum bir galibiyet görsün. Babasının takımı ile birlikte bir coşku ve heyecan duysun. Bu maçta dahi mağlup olduk. Denilebilinir ki; bu klasik bir durum, yıllardır Demirspor kasaba, köy takımlarına mağlup oluyor. Ama artık benim zoruma gidiyor.
Evvelden içime atıyordum, nice mağlubiyetlerden sonra boynumu büküp uzun deplasmanlardan evime dönüyordum. Ama artık oğlumun yanında köy takımlarına mağlup olmak zoruma gidiyor. Sanki o büyükmüş gibi benim omzuma elini koyup “üzülme baba, gelecek hafta Adıyaman maçını alırız” demesi bana çok koyuyor. Ben demiyorum ki, Feneri, Beşiktaş’ı yenelim. Ama düşme potasındaki bir Çankırı’yı da yenelim be kardeşim. Bu durum artık benim ağırıma gidiyor.
50 yaşıma geldim. Hala armanın peşinde yollardayım. Bir büyük kentte Demirsporlu olmanın zorluğunu ve gururunu yaşıyorum. Her baba gibi istiyorum ki benim oğlumda bu gurura ortak olsun, babası gibi Demirsporlu olsun. Ancak yönetim mi, teknik kadro mu, oyuncular mı; biri çıksın bana söylesin. Ben çocuğumu nasıl Demirsporlu yapacağım. Onca yol tepip gittiğimiz Çankırı deplasmanında dahi bu çocuk, bir galibiyet, bir futbol, bir oyun göremiyorsa, ben oğlumu nasıl armanın peşinden götüreceğim.
Ben artık bittim, tükendim. Bu tükenmişliğe oğlumu da ortak mı etmeliyim bilmiyorum. Yoksa o da diğer çocuklar gibi İstanbul’un 3 büyük kulübünü tutarak kendini mi kurtarmalı bilmiyorum. Ama bir yetkili, bir sorumlu bana akıl versin istiyorum. Küme düşme potasındaki bir kasaba takımını yenemiyorsak, 2 pas üst üste yapamıyorsak, maça birlikte gittim oğlum beni teselli ediyorsa, ben oğlumu nasıl Demirsporlu yapacağım? İnanın bana bu durum bana çok koyuyor…
Yorumlar
Ama çoğu zaman da maçlara umutsuz geliyor. Aslında vefasından geliyor. Bu yaşta bu kadar sağlam bir taraftar olması beni sevindiriyor.
Fakat şimdi küçük olduğu için pek çok şeyi görmüyor, anlamıyor. Ben bile anlamıyorum. Yarın büyüdüğünde iyice bıkıp Demirspor sevdasından vazgeçerse ne olacak?
Bu çocuk doğduğundan beri Demirspor'un dişe dokunur kaç tane başarısız oldu. Arkadaşları, İstanbul takımlarının başarılarına sevinip her sene sokaklara dökülürken, benim kuzenim hep boynu bükük mü oturacak?
Nadir abi, sonuna kadar haklısın.