Ana içeriğe atla

"Yanan Tarihi Bir Bina Mıdır?"


(foto:Orhan Cem Çetin)

Haydarpaşa Garı'nı yaktılar. İstanbul manzarasının bizim için en değerli yanında kara bir yara açtılar. Güzelim gar, alışveriş merkezi ve otel yapılmak isteniyor. Tıpkı demiryollarını parça parça özelleştirme projesi gibi, Haydarpaşa için de bir süredir devam eden biçim değiştirme planında somut bir adım attılar. Haydarpaşamızı yaktılar. Bile isteye, projelerinin bir parçası olarak...

kentvedemiryolu.com'da, Mutlu Binark, -kendisiyle Ankara Garı'nda yürüttükleri bir çalışmada tanışma şansımız olmuştu ve atkımızı da hediye etmiştik- şöyle yazmış:

"Haydarpaşa Garının üst katında TCDD 1. Bölge Müdürlüğü bulunmaktadır ve Edirne'den Eskişehir'e kadar uzanan demiryolu hattı trafiği bu Müdürlük tarafından yönetilmektedir. Gar binasının zemin katı, yolcuların Gar'ın bildikleri "yüzünü" oluşturmaktadır. Bu zemin katta Haydarpaşa Gar Müdürlüğü hizmet vermektedir. Banliyö trenleri, ana hat trenlerinin ve yük trenlerinin rutin içinde akışından sorumludur bu birim. Gar alanı peronlar bittikten sonra da devam etmektedir: manevra ya da şimdiki adı ile tren teşkil alanı; cer/makine bakım alanı ve Avrupa'dan gelen yük trenlerinin aktarmasının yapıldığı liman alanı. Tüm bu farklı hizmet birimleri birbirini tümler, her bir hizmet birbirine eklenir. Peronları kullanan yolcular çoğu zaman bu görünmez emek gücünün varlığının ve emeğinin pek de farkında değildir. Aslında Haydarpaşa Gar ve limanı alanı "üretim" demektir, üretim ise "yaşam" demektir...

Haydarpaşa Garı kolektif belleğimizde gerek Türk filmleri gerekse edebiyat yapıtları dolayımı ile Anadolu'nun İstanbul'da simgeleşen Batı'sına göç, siyasal ve toplumsal eylemlerin kamusal alanı, demiryolculuk mesleği bağlamında somutlaşan üretim ile zamana ve uzama yayılmış "yaşam" anlamına gelmektedir. Gar Binasında çeşitli birimlerde farklı üretim alanlarında çalışan demiryolcular, banliyö ve ana hat yolcuları, büfede, berberde, gar lokantasında çalışan esnaf, hamallar ve taksi şöförleri, herkes Haydarpaşa Gar'ındaki yaşam olgusunu birlikte oluşturur ve yapıya "can" katar.(...)

Haydarpaşa Garı'nın otele dönüştürülmesi planları, Garın gezilecek görülecek fakat içinden yaşamın/üretimin geçmediği bir tüketim alanına dönüşmesi fikrini doğallaştırmaya ve kanıksatmaya başlamıştı. Bu anlam kaymasına "simgesel çökertme"de denebilir. Bu simgesel çökertme uygulamalarında bir kademe daha: ama bu sefer maddi bir olgu olarak. 28 Kasım 2010'da bir ihmal sonucu meydana geldiği düşünülen Haydarpaşa Gar binasındaki yangın yukarıda aktardıklarım nedeniyle sadece bir yangın değil, sözde tarihkültürseviciler tarafından demiryolu kültürünün, içinden yaşam geçen bir can'ın ateşe atılmasıdır kanımca.
"

Yazının tamamını okumak için buraya tıklayın.

Yaşam alanlarımızı, sembollerimizi ele geçirmek ve dönüştürmek istiyorlar; bunun için her türlü pisliği yapmaya hazırlar.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Nesrin'in Hikayesi : "15 Saat 47 Dakika…Ve Toprak…"

Ön-Not: Nesrin Olgun Aslan’ın hikayesini yazmaya başladığımda kimi zaman soğuk bir suyun ve karanlığın içinde, kimi zaman sonunda varabildiğim bir kıyıda hissettim kendimi. Yazmaya devam ederken önce zor tutuyordum gözyaşlarımı, bir noktadan sonra akmaya başladı hepsi. Yazımı, ağlayarak bitirebildim ancak…Kendisinin web sitesinden (http://www.nesrinolgun.com) ve dönemin Hürriyet Londra Temsilcisi Faruk Zapçı’nın anılarından yararlandım, teşekkürlerimi sunuyorum…Çok uzatmadan, Nesrin’in Hikayesi’ne başlıyorum… 1964 Adana Yüzme havuzunun kenarında 7 yaşında kara kuru bir kız çocuğu duruyor. Havuzun içinde Adana Demirspor Kulübü yüzücüleri. Erkekler çoğunlukta. Küçük kız etrafına bakıyor. Sadece 4 kız çocuğu var. Nesrin, Adana Demirspor’un 4 kızından biri oluyor o gün…Giriyor havuza. 1973 – 1975 Adana Nesrin, 16 yaşında. Yüzüyor. 7 yaşında girdiği havuzdan, kısa mesafede 100’e yakın madalya ve şilt çıkartıyor. Kışları masa tenisi oynuyor, Türkiye 2.liği, Türkiye 3.lüğü var. 17 yaşında mar...

Sahadan Çekildik

 Ligden düşerken bile şeklimiz belli, çünkü Alemin Delikanlısı Adana Demir... Galatasaray maçındaki kör göze parmak penaltı kararı rezaletine karşı, yönetim takımı sahadan çekti. Son 2 sezondur rezalet yönetimimiz, aleyhimize hakem hatalarını kolaylaştırıyordu. İki yanlış bir doğru etti. Türk futbolunun her yerden dökülen imajına, yıkılan bir Demirspor karşı çıkabilirdi sadece. O da oldu, biz yaptık! Bundan sonra İstanbul takımlarınızla size iyi eğlenceler...

Sezon Değerlendirmesi

 Bu sezon için saha içini konuşmak anlamsızdı ama yine de söylemek gerekir ki sahadaki mücadele o kadar da kötü değildi. Geçen sezon 2. ve 3. lig takımlarında kiralık oynayan oyuncularımızla idare ettik. Son haftalarda sahaya çıkacak kadroyu zor tutturduk. Sezon başıyla sonu arasında kadroda büyük değişimler oldu. Bütün bunların sorumlusu, paraları ödemeyen Murat Sancak ve yönetimiydi. Bir yerde patlama yapar diye umut bağlamadığımız genç oyuncular maçların belli anlarına kadar direnci ayakta tuttular. Ancak son bölümlerde oyundan düştük; kadro derinliği olmadığı için de en ufak kişisel hata, sakatlık ya da kart cezaları sonuca direkt etki etti. 2-0'dan öndeyken kaybettiğimiz maçlar oldu. Tabii rakiplerin bizim maçı çeviremeyeceğimizin farkında olmaları, her halükarda kazanırız düşünceleri kendi adlarına tempoyu yükseltmelerini engellemiş olabilir. Yine de şans faktörü yanımızda olsa puan alacağımız bir kaç maç daha vardı diye düşünüyorum. Sezon başında yazdığım gibi, şerefli mağlu...