Ana içeriğe atla

Perşembe Konukları # 21 : Zifiri "Demiryolu Hikayeleri - 1" | Bölüm-1


----------------------------------------------------------------------------------
Demiryolu kültürüne ayrı bir önem veren blogumuzda bu hafta "Zifiri" abimizin çok hoşumuza giden bir yazısını paylaşıyoruz. Başlığı "Demiryolu Hikayeleri - 1" olarak attığına göre bizlere daha bir çok anlatacağı olacak. Merakla bekliyoruz. Yazısını, uzunluğu nedeniyle iki bölüm halinde yayınlayacağımız abimizin bizi anlayışla karşılayacağını düşünüyoruz. Fırsat buldukça Demiryolu ve Demiryolculuğa ilişkin paylaşımlarımız olmaya devam edecek. "Zifiri"ye teşekkür eder ve sizlere keyifli okumalar dileriz.
----------------------------------------------------------------------------------

“Tarih” olmasın, “tarihi” kalsın
Haydarpaşa garı 100 yaşında....


Sevgili Dostlar,
Yapıların, binaların cinsiyeti olur mu bilmem.
Ama binaların bir cinsiyeti varsa
Haydarpaşa Garı; bir kadındır.
Hem de güzel
Esmer bir kadın

İsminin Haydar olduğuna bakmayın. Gözlerinizi kapayın, Haydarpaşa Garı’nı düşleyin. Aslında gara giriş yapan kara trenin siyah, isli dumanları, esmer kadının güzel uzun simsiyah saçlarına benzer. Eskiden saat şeklinde kocaman bir gözü vardı. Duvarlardaki ve tavandaki çini panolar ve vitraylarla güzelliğine güzellik katardı.

Kapının önünde, İstanbul görünür, soluklanır insan; Liman, Boğaz, Topkapı. İstanbul’a geldiğini anlarsın. İstanbul’a açılan kapısı geniş bir ağız gibi. Kapının önünde, kentin en ünlü merdivenleri, esmer kadının dudaklarına benzer. Tam önünde deniz. Leb-i derya dedikleri bu olsa gerek. Şair’in dediği gibi “Denizde balık kokusu ve döşemelerde tahtakuruları yla gelir, Haydarpaşa Garı’nda bahar”.

İsminin Haydar olduğuna bakmayın. Gözlerinizi kapayın Haydarpaşa Garı’nı düşleyin. Haydarpaşa’nın merdivenlerinden indiğinde, deniz çıkar karşına. O nasıl bir manzaradır, inanamazsın. Geniş, alabildiğine bir Boğaziçi, sanki o esmer kadının gerdanlığıdır, geceleri ışıl ışıl. Gece yağmur yağarken ve gök gürlerken kenarında duran denizdir. Haydarpaşa’nın ışıklarıyla tupturuncu gözükür, yağmur damlaları suyun üzerinde zıplar. Haydarpaşa Garı’nda bahar.

İnsan aşık olacaksa burada olmalı.
Dehşet bir İstanbul manzarası
İstanbul’un en güzel, en mağrur kadını.
Haydarpaşa Garı.

Ve bu toprakların en önemli şiir manzumesi; Memleketimden İnsan Manzaraları, Haydarpaşa Garı’nda başlar. 1940’li yıllara kadar Anadolu’nun resimlerini, gerçeklerini, işçisini, çiftçisini, köylüsünü, kahramanlarını anlatır şair.

Haydarpaşa garında
1941 baharında
Saat on beş.
Merdivenlerin üstünde güneş
Yorgunluk ve telâş
Bir adam
Merdivenlerde duruyor
Bir şeyler düşünerek.

Başka bir ülkenin sinema tarihinde bir mekan bu kadar çok kullanılmış mıdır bilmem? Bu ülkenin sinema tarihinde en çok bulunan mimari eser olmaya aday Haydarpaşa Garı; taşı toprağı altın diye İstanbul’a koşan yüz binlerin, trenden iner inmez ilk gördüğü yerdir. Sultanahmet’in koca minarelerini, boylu boyunca Kadıköy’ü açık deniz dalgalarından koruyan mendireği, kendisini şehrin karmaşasına götürecek vapuru, ilk deniz fenerini, hatta ilk defa denizi gördüğü yerdir. İstanbul’a gelip de yepyeni beyaz sayfalar açabilenler için, geçmişlerinin son durağı; açamayanlar içinse hayal kırıklıklarının ilk durağıdır Haydarpaşa.

Göç hikâyeleri, takip hikâyeleri, başlık parası için düşülen yollar burada düğümlenir. Anadolu’dan gelen “Gurbet Kuşları” ellerinde denkleri ve tahta bavulları ile ilk buraya gelir. Haydarpaşa Garı çıkışındaki, gelenlerin inmeden önce durup şaşkın ve hayranlıkla merdivenlerden İstanbul’a bakılır. Bu merdivenler mağrur Anadolu gencinin “Seni yeneceğim ey koca İstanbul” cümlesini ilk olarak söylediği mekandır.

...

(Devamı gelecek hafta)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ben Bunu Hak Ettim...

Bugüne kadar yazdığım en zor yazılardan biri bu.  Yanımda küçücük iki çocuk vardı maçta, sevdim onları öptüm. Hatta babası yorulmuştu da aldım onu omzuma maçı bir süre birlikte izledik. O esnada çocuğun nasıl heyecanlandığını gördüm. Bacakları kasılıyordu, boynumun sıkıştığını hissettim. Sonra bağırdı ve akabinde ellerini vücudunu titreme alacak kadar sıktı. Bu çocuk sanırım 4,5-5 yaşlarındaydı. Tam benim kızımın yaşlarında. İşte o anda aslında anlamalıydım hak ettiğimi bu belayı. Çünkü ben de çocuklarımı bu acıya götürüyorum. Onlar acıya doğru yürürken, ben her Demirspor deyişlerinde mutlu oluyorum. Her mavi-lacivert deyişlerinde mutlu oluyorum. Onlar da bana başarı videosu gönderiyorlar.   Ben böyle bir babayım işte. Çocuklarının bu tür videolarına bakıp, duygulanan mutlu olan bir babayım. Onlara mavili, armalı kıyafetler alıp ellerimle uçuruma götüren bir babayım. Tabi ki Allah belamı verecek.  Kendi isteğim dışında görev yerim değiştirildi. Ailem paramparça oldu. Ta

NE OLDU SİZE?

En sonda söyleyeceğimi en başta söyleyeyim. Bu bir tribün yazısıdır. Tribünlere yazılmıştır. Demirspor tribünlerine.  Sasa Polyester Sanayi A.Ş.  Baştuğ Metalürji San. A.Ş.  Beyteks Tekstil San. Tic. A.Ş.  Elita Gıda San. Tic. A.Ş.  Abdioğulları Plastik Ambalaj San. A.Ş.  Dioki Petrokimya San. A.Ş.  Güney Çelik Hasır ve Demir Mamulleri San. Tic. A.Ş. Bu şirketler ISO kayıtlarına göre Türkiye’nin en büyük 300 firması içinde Adana’da faaliyet göstermekte olanlar.  Bu şirketlerden bir tane forma reklamı aldık mı?  Stad sponsorluğu?  Ne bileyim altyapı desteği?  Kim takımı fonluyor?  Murat Sancak ve ilişkili şirketleri, çevresi vesilesi ile kulübe kazandırdığı sponsorlar.  Adana bu, Demirspor bu. Bunu unutmamak gerekir. Ben Murat Sancak’ı bir başkan, bir ağabey olarak çok seviyorum ve çok takdir ediyorum. Kulübümüz üzerindeki emeklerini asla yok sayamam. Benim diyen Adanalıdan, benim diyen Demirsporludan daha fazla katkısı var kulübe.  Bugün dünya yıldızı futbolcu alırız almayız ama bekley

Adana Demirspor: 4 - Beşiktaş: 2

 Adana Demirspor varsa umut vardır. 3. kalecisi, yedek oyuncusu, sahası, tribünü fark etmez; Demirsporlu devam eder! Bugün 4-0'a getirdiğimiz maçtan iki farklı galip ayrıldık. İç sahadaki kayıpsız gidişat devam etti. 3. haftanın erteleme maçında, öncesinde hafta sonunun kaleci ve kırmız kart krizlerinin damga vurduğu, maç içinde ilk golü atan Belhanda'nın da fenalaşıp oyuna devam edemediği, 2008'li yedek kaleci, 2005'li yedek oyuncularla kadroyu tamamladığımız günde yine skor üretmeyi bildik; yediğimizden fazlasını attık. İşte kazanmanın yolu bu! Belhanda, Niang, Emre Akbaba ve Yusuf Erdoğan'la fileleri sarstık. Niang'ın dördüncü, Yusuf Erdoğan'ın üçüncü golleri oldu. Bu lige damga vuracağımızı biliyorduk; öyle olmaya devam ediyor.