Ana içeriğe atla

Şirket - Dernek: Kaldırım Taşlarının Altında Kumsal Var!

"Adana Demirsporlular Tartışıyor: Şirketleşme" gündemimiz, okurlarımızın da yoğun katılımlarıyla sürüyor, şu ana kadar fikirlerini belirten herkese teşekkür ediyoruz ve daha fazlasını da bekliyoruz.

Öncelikle şunu bir kez daha ortaya koymakta fayda var, bu konuyu blogda şirketleşmenin bir gün UEFA ve TFF tarafından zorunlu kılınma ihtimali sebebiyle ele alıyoruz. Şirketleşmeye ilişkin altyapı yasalaştığında ne yapacağız sorusunun cevabını arıyoruz. Bu soruya ilişkin şu ana dek ortaya çıkan iki cevap var benim görebildiğim kadarıyla; ilki şirketleşme gündeme geldiğinde "nasıl şirketleşmeli" sorusunun cevabını oluşturarak hazırlıksız yakalanmamaya ilişkin. İkincisi, şirketleşme gündeme geldiğinde buna karşı koyabileceğimize, karşı koyma gerekliliğimize ve karşı koyma yöntemlerimize ilişkin.

Daha önceki yazı ve yorumlarda ortaya çıkan bir soru var; şirket yapısının dernek yapısından farkları nedir? Bunun cevabını ortaya koymak gerekiyor. Ben, daha öncede belirttiğim gibi şirketleşmeye karşıyım ve o gün geldiğinde buna karşı çıkabilecek gücün taraftarımızda olduğuna inanıyorum. Kendi bakış açımdan şirket-dernek arasındaki farklara değinmek bu noktada kritik oluyor;

1) Tanımları gereği; dernek, kar amacı gütmeyen bir yapıdır. Şirketin tek varoluş sebebi kar etmektir.

2) Dernekler, başta kurucu ve üyeleri olmak üzere topluma karşı sosyal sorumluluk taşırlar. Şirketlerin, yasal sorumlulukları dışında hiçbir sorumlulukları yoktur.

3) Derneklerin yaptıkları işleri değerlendiren mecra halktır. Adana Demirspor Kulübü Derneği'nin de, Papağan Sevenler Derneği'nin de, Yılmaz Güney Kısa Film Yönetmenleri Derneği'nin de "notunu" halk verir. Dernek, halka ulaşabildiği ve halkla bütünleşebildiği ölçüde kendi varlığını tamamlar ve sürdürür. Şirketleri ise, patronlar ve hissedarlar değerlendirir. Şirketlerin, halka bütünleşme gibi bir amaçları yoktur. Şirketler, halka yakınlaşma ilişkilerini yalnızca "kar" üzerinden kurarlar. Karlı olmayan bir alanda hiçbir şirket halktan yana bir tavır sergilemez, sergilemeye zorlanamaz, sergilenmesi beklenmez.

4) Derneklerin yönetimleri, genel kurullar doğrultusunda değişebilir. Genel kurul üyelerinin doğru bulmadığı yönetimler devrilebilir, derneğe uygun olmayan üyeler atılabilir. Derneğin yönetim kuvveti üyelerinin elindedir. Şirketlerin yönetim kurulları da değişebilir ancak elinde hisseleri olan herhangi bir hissedar, hisselerini satması, bırakması için zorlanamaz. Şirketin yönetim kurulunun, hisselerin oranına göre belirlendiği yapılarda, elinde hissesi olan adam yasalara uygun davrandığı sürece devrilemez, düşürülemez, uzaklaştırılamaz.

5) Dernek üyeliği, kişiye özel ve kişi ile sınırlıdır. Papağan Sevenler Derneği'nin Başkanı'nın oğlu, bu derneğin doğal üyesi değildir, üyelik şartlarını yerine getirmesi gerekir. Başkan'ın oğlu bir sonraki başkan olabilir de, olmayabilir de. Bu, oğlunun dernek içerisindeki durumuna bağlıdır. Şirket hissedarlığı ise, babadan oğula/kıza geçer. Hisse senetleri, yasal mirasçılara bırakılabilir.

6) Dernek üyeliği satılamaz. Dernek üyesi, tüzüğün şartlarını yerine getirenler arasından seçilir. Şirket hisseleri satılabilir. Hissenin satıldığı insanda hiçbir şart aranmaz.

7) Derneklerin halka karşı sorumluluklarından biri de derneğin amaçları doğrultusunda "bir sonraki kuşağı" oluşturmaktır. Dernekler, yaz okulları, kurslar, eğitimler, seminerler v.b. ile halka ulaşır, kendi tanımları uyarınca "altyapı" kurarlar. Şirketler, ancak karlı olması koşuluyla altyapıya önem gösterir.

8) Sportif başarı anlamında, iyi yönetildiği sürece şirket yapısının dernek yapısına göre hiçbir üstünlüğü yoktur Son şampiyonlar ligi finalini oynayan Manchester United şirket, Barcelona dernek statüsündedir.

Bu maddeleri gözden geçirince, Adana Demirspor'un şirketleşmesinin dayatıldığı gün, direnmenin ve karşı çıkmanın son derece önemli olduğu görülüyor bence. O nedenle, şimdiden başlayarak, gerektiği yerde diğer takım taraftarlarıyla da iletişim halinde olup, ciddi bir cephe örmenin hazırlıklarına başlamak gerekiyor diye düşünüyorum..

Şirketleşme geldiğinde hazırlıksız yakalanmamız gerektiğine kesinlikle katılıyorum. Şirketleşme, top oynadığımız toprak sahaların üzerine beton dökecek, kaldırım taşları döşeyecek, öldürecek...O gün hep beraber o taşları sökmemiz gerekecek...

Çünkü biz biliyoruz ki, kaldırım taşlarının altında kumsal var!

Yorumlar

Onur BİÇER dedi ki…
Şirketlerin tek amacının kar elde etmek olmasının yaratacağı sıkıntılar kamuya yararlı spor kulüpleri kavramı ile oluşturulmaya çalışılıyor. Bu kapsamda şirket ve dernek olmanın olumlu yanlarını birleştirecek bir model üzerinde çalışıldığını düşünüyorum. İlk üç maddedeki ve 7. maddedeki eleştiriyi bu yapılanma çözecektir.

Tabana yaygun şirketleşme ile hisse oranlarının belli alanlarda toplanmasının önüne geçilirse yönetim kurullarının hesap verebilirliği ve değişimi kolaylaşacaktır. 4. maddeye cevabım budur.

5. madee: Hisse senetleri yasal mirasçılara bırakılabilir ama o hisse senedinin mirasçıya geçmesi için hisse sahibinin ölmesi gerekir. Ama hisse sahibinin yaşadığı dönemde oğlunun hisse sahibi olması için ya hisse sahibi hisseseinden vazgeçmelidir, ya da genel kurulu bu yönde ikna edip sermaye artırımına karar verilmesi suretiyle yeni hissedar alımına gidilmesi gerekmektedir. Yani şirketi çiftlik gibi yönetmek derneğe göre daha zordur. Zira dernekte oğlunu üye yapmak için prosedür kolaydır, form doldurursun, yönetim onaylar üye olursun. Karar mercii genel kurul değil yönetim kuruludur.

6. madde: Dernek üyeliğinin satılamayacağı doğrudur. Hisse ise satılabilir. Ancak hissenin satılabileceği kişide şart aranmayacağı mutlak bir koşul değildir. Koyarsınız şirket ana sözleşmesine hissedarlarda aranacak koşullar diye bir madde, olur biter.

Şirkette kurumsal ve doğru işleyen bir yapı oluşturulduğu zaman bu çarkları kırmak oldukça zordur. Kırabilmek için üyelik yani pay sahipliği tutarını değiştirmek ve yeni ortak almak zorundasınızdır ve bunun için de sermaye artırımı zorunludur. Sermaye artırımını yapabilmek için mevcut üyelerin ellerindeki hisse oranından daha küçük bir orana razı gelmeleri gerekecektir. Bu da şirket genel kurulunun toplanması ve yanlış hatırlamıyorsam oybirliği ile veya anasözleşme ile belirlenecek özel bir nisap ile karar alınmasına bağlıdır. Dernekte ise yapı ne kadar düzgün kurulursa kurulsun, üyelik alımları mevcut yönetimlerin uhdesinde olduğundan toplu üye alımları ile yapılanmalar farklılık arz edebilecek, istikrar yerini çekişmelere bırakabilecektir. Kaldı ki; derneklerde sorumluluk kuruluşu itibarıyla çok daha kolay olmasına paralel olarak hafif yükümlülükler ile düzenlenmişken (amacını gerçekleştirme adına ticari işletme işletilmesi haricinde) şirkette bu yasal sorumluluklar ağırlaştırılmıştır. Şirket genel kurullarındaki ibra her zaman sorumluluğu ortadan kaldırmamakta şirketlerde denetçiler vasıtası ile yönetime karşı mıhalefet şerhi koyanlar dava açma haklarını saklı tutmakta, şirket defterlerinin üyelerin incelemesine sunulmaması hapis cezasına varan cezalar ile koruma altına alınmaktadır. Örneğin gelirlerin har vurup harman savurulmasında bir dernek yöneticisi kamuoyu baskısı altına alınabilecekken, bir şirkette yapılan hatalı uygulamaların diğer payların piyasa değerlerini olumsuz etkilemesi nedeniyle hukuki sorumluluk yoluna gidilebilecektir. Yani atılan her adım hukuki sorumluluk baskısı altında daha bir düşünülerek atılmak zorunda kalacaktır. Bir senede alınan 25 futbolcunun gönderilen 30 futbolcunun hesabı bir şirket çatısı altında daha sert sorulabilecektir. Şirketin kurumsal ve başarılı yönetilmesi piyasa değerinde yaratacağı artışa bağlı olarak pay sahibi olmanın bir yatırım olarak algılanmasına sebep olacak ve şirkete gelir yaratmak kolaylaşacaktır. Şirket hisselerinin teminat olarak verilmesi suretiyle başkaca bir teminata gerek duyulmaksızın düşük faizli kredi almak imkanı varken, aynı krediyi dernek çatısı altında alabilmek için şahsi teminat mektupları ve dernek gayrimenkullerinin ipotek edilmesi gerekecektir.

8. madde: Sportif başarı anlamında şirket yapısının dernek yapısına karşı hiçbir üstünlüğünün olmaması, dernek yapısının şirket yapısına hiçbir üstünlüğünün olmamasını da beraberinde getirmektedir. Bu nedenle bu gerekçe şirketleşmenin önünde engel değildir.
vertumnus dedi ki…
Onurcum şuradan alayım, diğerlerine de değineceğim vakit olduğunda;

Şirket hisselerinin teminat olarak verilmesi suretiyle başkaca bir teminata gerek duyulmaksızın düşük faizli kredi almak imkanı varken, aynı krediyi dernek çatısı altında alabilmek için şahsi teminat mektupları ve dernek gayrimenkullerinin ipotek edilmesi gerekecektir. Bu şirketleşme modeline göre çok değişkenlik gösterebilecek bir durum. Şöyle ki, Beşiktaş şirketleşirken tüm gelir ve giderlerini şirket üzerinde göstermeye karar vererek A.Ş. oldu. Bu nedenle borsada Beşiktaş'ın kağıtlarına baktığında bir bütün olarak kulübü görebilirsin, karı ve zararıyla. "İngiliz Modeli" olarak geçmiş şirketleşme literatürüne. Galatasaray ve Fenerbahçe'de ise, gelirler şirkete yansıtılırken giderler hala dernekte gösteriliyor. Bunun sebebi çok büyük olasılıkla, derneğin elindeki vergi avantajlarını kullanmaya devam etmek (futbolculara verilen paralarda örneğin) Ancak bu durum şuna sebep oluyor, Fenerbahçe ve Galatasaray şirket karlarını açıkladığında bu kar, giderler düşülmemiş halde olduğundan gerçekçi bir rakam değil. Sadece gelir yazan bir şirketin karı, sanal bir kar.

İkinci olarak, her üç takımın da şirketleşme örneğinde, kurulan şirket gelirlerinin önemli bir kısmını kulübe temlik etmiş durumda. Her üçünün de şirket sözleşmelerinde şöyle ibareler var:

Galatasaray A.Ş., yıllık gelirlerinin %30'unu (1,000,000 USD 'den az olmamak şartıyla) her yıl kulübe öder

gibi (rakamları örnek olarak yazdım, atmasyondur) A.Ş. gelirlerinin çok büyük kısmı temlikli üçünde de.

Dolayısıyla bu yapıya kredi vermek, düşünüldüğü kadar rahat bir süreç değil. Finansman kuruluşunun elindeki bilançolar gerçekçi değil ve üstelik gelirleri alan bir başka yapı var. Şu an şirketleşmiş bu kulüpler bile kredilendirmede büyük ölçüde kişisel teminat üzerinden gidiyorlar...Fenerbahçe ya da Galatasaray ya da Beşiktaş hissesine istinaden kredi vermek çok akıllıca değil maalesef...
yavuzy dedi ki…
Somut birşeyi, soyut birşeyle karşılaştırıyorsun Onur, yani eldeki kötü kulüp yönetimini, olmayan iyi bir şirket tasavvuruyla... Diğer bir ifadeyle, olanla olması gerekeni kıyaslıyorsun.
Onur BİÇER dedi ki…
Haklısın Yavuz, olmayanı yapabileceğimizi düşünüyorum. Ama çok zor, buna söyleyecek tek kelimem yok.
Onur BİÇER dedi ki…
Çok keyifli bir tartışma ortamı var. Hepimizin her şeye verecek cevabı var.

O zaman tartışmayı bir süre şu yöne çeksek ve ben topu biraz size atsam. Şirketleşmemek için nasıl karşı durulmalı, neler yapılmalı.
göktuğ dedi ki…
İster dernek ister şirket öncelikle bilinçlenme ve sahiplenme meselesini çözmemiz lazım.Şu an dernek statüsündeyiz yaşadığımız kongreler ve genel kurulumuz ortada.Alınan kararlarda taraftar ne kadar söz sahibi olabiliyor.Tek kişinin yönetimini istemiyoruz. Kişiye bağımlı olmayalımı tartışıyoruz peki şuan bağımsız mıyız ? İster dernek ister şirket öncelikle sahiplenme meselesini çözmeliyiz. Kongre üyesi , taraftarı bişeyleri değiştirebileceğine inanmalı.Eğer inanırsa dernek olarakta , şirket olarakta bi yerlere gelebiliriz. Ben dernek olarak kaldığımız sürece kurumsallaşmanın çok zor olacağına inanıyorum. Şirketleşirsek ciddiyet daha çabuk gelecektir. Demirspor'a yardım etmek isteyen bir işadamı hesabını soramadığı üç elin havaya kaldırılması ile tüzüklerin değiştiği bir sisteme mi ? Yoksa somut olarak elinde tuttuğu hisse senedine sahip olduğu bir sisteme mi ? Para verecektir.
Adsız dedi ki…
sizce biz neden başarısız olduk? hava mı çok kötüydü, zemin mi futbol oynamaya müsait değildi yoksa hakem mi bize gıcıktı?

arkadaşlar biz yıllardır kendi ayağımıza çelme takıp durmuyor muyuz? 7den 70şe herkes ''bu kulup derin devletten beter'' diye dert yanmıyor mu? ister şirket olsun ister dernek, kulup içindeki bu kirli ve karanlık çarkı bertaraf edemezsek değişen hiçbirşey olmayacak.

biz kurumsallaşmayı ne derece becerdik? kulup iyi yönetiliyor mu? gelirimiz ne, giderimiz ne? bir sezonda 30 küsür futbolcu neden alınır? dernek olduğumuz için mi oldu tüm bunlar? peki şirketleşince bir daha yaşanmayacak mı?

bu takım yıllardır birilerinin arka bahçesi oldu. bazılarını iflastan kurtardı. oyuncak ettiler koskaca çınarımızı. şimdi ilk defa adam gibi yönetilmeye çalışılıyor. kalıcı gelir kaynakları yaratılmaya çalışılıyor. ama bakın görüyorsunuz, o derin devlet yine oyunlar oynuyor. bizi 3 kuruşa muhtaç edip sonra da kurtarıcı rolüne bürünme derdindeler.

arkadaşlar, birgün federasyon çıkıp da şirkeleşin yoksa kapanırsınız derse ne olacak? o büyük kurtarıcı yine çıkacak ortaya, bastıracak parayı ve tesislere daha büyük bir büst siparişi verilecek. belki de heykelini diker, orası belli olmaz. sonra yine ''yok böyle taraftarlık olmaz, yok 90 dakika bağırmayın, ingilizler gibi huhh, wuu diye ses çıkarın, yok deplasmana gitmeyin, yok siz teroristsiniz, yok siz bana sövdünüz, yok bırakırım, yok kapatırım, yok başkasına satarım''...

tecavüz kaçınılmazsa ben kendimi zevkin girdabına bırakamam arkadaş. eğer bir gün bu sölediklerimin gerçekleşme ihtimali varsa ki kesinlikle var, şimdi kafa kafaya verip çözüm yolları arayalım derim. kimse beni endüstriyel futbolu savunuyor sanmasın ama bu ilerde illaki bize bunlar dayatılacak. birisi çıkıp yine bizim hayallerimizle oynamadan, başımıza kukla yönetimler getirmeden önlemimizi alalım. halk, halkın takımına nasıl sahip çıkabilir onu düşünelim.

d10s
serdanka dedi ki…
Daha önce dediğim gibi tartışma zamanı, yeni fikirlere ulaşmak için her alternatif görüşlere ilişkin bakış açısı geliştirme çabamız olmalı ve inanıyorum bu kadar düşünen insanla beraber çok şey değişecek...
Hemen olmayacak ama olacak bende inanıyorum. Bizim en büyük şansımız bu düzenin taşlarını yerinden oynatabilecek kudrete sahip olabilme ihtimalimiz. İnanma zamanı arkadaşlar ama aynı zamanda sabretme zamanı. Saygılar.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ben Bunu Hak Ettim...

Bugüne kadar yazdığım en zor yazılardan biri bu.  Yanımda küçücük iki çocuk vardı maçta, sevdim onları öptüm. Hatta babası yorulmuştu da aldım onu omzuma maçı bir süre birlikte izledik. O esnada çocuğun nasıl heyecanlandığını gördüm. Bacakları kasılıyordu, boynumun sıkıştığını hissettim. Sonra bağırdı ve akabinde ellerini vücudunu titreme alacak kadar sıktı. Bu çocuk sanırım 4,5-5 yaşlarındaydı. Tam benim kızımın yaşlarında. İşte o anda aslında anlamalıydım hak ettiğimi bu belayı. Çünkü ben de çocuklarımı bu acıya götürüyorum. Onlar acıya doğru yürürken, ben her Demirspor deyişlerinde mutlu oluyorum. Her mavi-lacivert deyişlerinde mutlu oluyorum. Onlar da bana başarı videosu gönderiyorlar.   Ben böyle bir babayım işte. Çocuklarının bu tür videolarına bakıp, duygulanan mutlu olan bir babayım. Onlara mavili, armalı kıyafetler alıp ellerimle uçuruma götüren bir babayım. Tabi ki Allah belamı verecek.  Kendi isteğim dışında görev yerim değiştirildi. Ailem paramparça oldu. Ta

NE OLDU SİZE?

En sonda söyleyeceğimi en başta söyleyeyim. Bu bir tribün yazısıdır. Tribünlere yazılmıştır. Demirspor tribünlerine.  Sasa Polyester Sanayi A.Ş.  Baştuğ Metalürji San. A.Ş.  Beyteks Tekstil San. Tic. A.Ş.  Elita Gıda San. Tic. A.Ş.  Abdioğulları Plastik Ambalaj San. A.Ş.  Dioki Petrokimya San. A.Ş.  Güney Çelik Hasır ve Demir Mamulleri San. Tic. A.Ş. Bu şirketler ISO kayıtlarına göre Türkiye’nin en büyük 300 firması içinde Adana’da faaliyet göstermekte olanlar.  Bu şirketlerden bir tane forma reklamı aldık mı?  Stad sponsorluğu?  Ne bileyim altyapı desteği?  Kim takımı fonluyor?  Murat Sancak ve ilişkili şirketleri, çevresi vesilesi ile kulübe kazandırdığı sponsorlar.  Adana bu, Demirspor bu. Bunu unutmamak gerekir. Ben Murat Sancak’ı bir başkan, bir ağabey olarak çok seviyorum ve çok takdir ediyorum. Kulübümüz üzerindeki emeklerini asla yok sayamam. Benim diyen Adanalıdan, benim diyen Demirsporludan daha fazla katkısı var kulübe.  Bugün dünya yıldızı futbolcu alırız almayız ama bekley

Adana Demirspor: 4 - Beşiktaş: 2

 Adana Demirspor varsa umut vardır. 3. kalecisi, yedek oyuncusu, sahası, tribünü fark etmez; Demirsporlu devam eder! Bugün 4-0'a getirdiğimiz maçtan iki farklı galip ayrıldık. İç sahadaki kayıpsız gidişat devam etti. 3. haftanın erteleme maçında, öncesinde hafta sonunun kaleci ve kırmız kart krizlerinin damga vurduğu, maç içinde ilk golü atan Belhanda'nın da fenalaşıp oyuna devam edemediği, 2008'li yedek kaleci, 2005'li yedek oyuncularla kadroyu tamamladığımız günde yine skor üretmeyi bildik; yediğimizden fazlasını attık. İşte kazanmanın yolu bu! Belhanda, Niang, Emre Akbaba ve Yusuf Erdoğan'la fileleri sarstık. Niang'ın dördüncü, Yusuf Erdoğan'ın üçüncü golleri oldu. Bu lige damga vuracağımızı biliyorduk; öyle olmaya devam ediyor.