Barselona... Nou Camp'ın üstü kapatılsın!
Yorucu otobüs yolculuğunun ardından, bavulları bırakmak için bu kez hostelın yolunu tuttuk. Burada hostel rezervasyonlarını nasıl yaptığımızdan bahsetmeliyim. Hostel araştırmamızı http://www.hostelbookers.com/ ve http://www.hostelworld.com/ adreslerinden yaptık. Burada kalacağın tarihi, ülkeyi ve şehrini seçtikten sonra, uygun hostellar daha önce orada kalanların verdiği puanlamaya göre sıralanıyor. Her bir hostelın konumu, personeli, güvenliği, temizliği, ek hizmetleri gibi kriterler de ayrıca yüzdelerle belirtiliyor. Bizim için temiz olması ve şehir merkezine yakın olması önemli olduğundan, seçimimiz bu iki kritere göre şekillendi. Başarılı seçimler olduğunu gördük :)
Otobüs terminalinin hemen karşısındaki metro durağına geçtik. Barselona'da üç gün kalacağımız için bu kez her birimiz ayrı metro kartı aldık. Hostelımız Las Ramblas'a iki dakika mesafede, dar bir sokak üzerinde, gayet temiz ve güvenli bir yerdi. Bavullarımızı bıraktık ve kahvaltı için Las Ramblas'a geçtik . Las Ramblas bir cadde, ama üç geniş kaldırımın arasına gidiş ve geliş için birer şerit yolun arabalara ayrıldığı bir cadde. Ortadaki geniş kaldırım üzerinde de hediyelik eşyaların sergilendiği, kutu gibi standlar yan yana sıralanmıştı. Yine ortadaki kaldırımda bulunan, içinde turistlerin ihtiyaç duyabileceği ve ilgisini çekebilecek birçok ürün bulunan büfenin birinden 6 euro karşılığında bir şehir haritası aldım, siz sakın almayın 1 euroya da varmış meğer :)
Hava güneşliydi. Kahvaltı için masalarını dışarı atmış olan bir cafeye oturduk. Bizim afyonumuz patlamamışken, yan masada Barselona formalı-atkılı amcalar biralarını içmeye başlamışlardı bile. Garsondan haritada Nou Camp'ı göstermesini istediğimde, Camp Nou? dedi, Katalanlar öyle diyormuş meğer. Dört kişi cılız bir kahvaltıya 40 euro ödeyerek kalktık ve biraz ilerde bulunan meşhur Colomb Anıtı'na gittik. Çevresini tavaf ettikten sonra 2,5 euro ödeyerek yukarıya çıktık. Galata Kulesi'nden daha dar kuleler de olabiliyormuş diyeyim siz anlayın.
Buradan şehrin dört bir tarafını fotoğrafladıktan sonra, bir yarımada üzerine kurulmuş, içinde eğlence mekanları da bulunan bir alışveriş merkezi olan Mare Magnum'a doğru yürümeye başladık. Aşağıda görülen köprünün karayla bağlantısı gece kesiliyor, üstelik Mare Magnum'a girebilmek için epeyce de yürümek gerekiyor, bilginize...
Mare Magnum'da biraz mağaza dolaşıp, orijinal hediyelik eşyalar satan bir dükkanda çok beğendiğim 70 euroluk bir duvar saatini almadıktan sonra, hostela gitme vaktinin geldiğini farkettik. Dönüşte yol üzerinde kurulmuş, çoğunluğu ikinci el eşyalardan oluşan mini pazara uğramadan da edemedik:) Eski plaklar, çıkartmalar, bardaklar, takılar, antikalar, kirli yelpazeler -insan bir temizler bari- ne arasanız vardı. Aşağıdaki fotoğrafı çektikten sonra bir de uyarı aldık, fotoğraf çekmek yasak şeklinde.
O günün benim için en önemli bölümü, Barselona-Malaga maçıydı. Hostela yerleşip dinlendikten sonra hazırlanıp yola koyulduk. Kadın, çocuk, genç, yaşlı herkes maça gelmişti. Önce stad dışı fotoları çekildi. Elimizi kolumuzu sallayarak girdik stada, değil didik didik etmek, çantamın içine dahi bakmadılar. Üst araması da olmadı:) Sadece gülümsediler...
Koltuklarımızın olduğu yere gelene kadar epey bir merdiven tırmandık. Bu bölümler yeni inşaattan çıkmış gibiydi, bir anlam veremedik. Stad desen üstü açık, Tekir Yaylası gibi esiyor, donduk. Acilen Nou Camp'ın üstü kapatılmalı. Bir de bira olayı var! Evet orada maç izlerken bira içilebiliyor, tabii içtiğimiz şeye bira dersek, alkolsüz bira. Daha kötü bir tat olabileceğine inanmıyorum. Neyse ki 6 tane gol oldu da gittiğimize değdi:))
Şaka bir yana stad büyüleyiciydi. Bizim de bir gün böyle bir stadımız olur mu dersiniz?
Barselona tek yazıya sığmadı. Sonraki yazıda Barselona'ya devam.
Yorumlar
ayrıca unutmadan, senin de eline sağlık jose marti. sizin -ve elbette togepy'nin- sayenizde;
"İspanya, Demirsporludur" :D