Ana içeriğe atla

Ahmet Abi...

"O Deli, Kara Çocuk"* Ahmet Kaya; "mümkünse farzedin yaşamamıştır..."


Rüzgârım ancak böyle büyük olabilirdi. Ama sen benim için hep kürkçü dükkânı oldun. Ne zaman rakı içmek istesem ya da elimde bir birayla Kadıköy'ün oradaki kayalıklarda otursam, sen vardın dilimde, hangi şarkın olursa olsun, fark etmedi ...


Ahmet Kaya, bence Başım Belada albümünün kapağındaki fotoğraftan, dünyaya biraz kostak, az buçuk kibirle bakan, tehlikeli şiir okuyan bir adamdı. O fotoğrafta, üzerindeki palto, babamın uzun yıllar giydiği pal-toya handiyse aynı denecek kadar benziyordu. Hayata sataşan bir adamdı Kaya, tekinsiz... Başım Belada çıktığında yazdı. Çınarcık'a gidiyordum o yaz. Mavi Marmara vapurunun üst katında mavi tahta masalar ve sandalyeler vardı. Biraya başladığıma göre lisede olmalıyım. Tek başına, kirpikleri gölgeli bir çocuk. Nasıl unuturum sözleri: "Bizi güllerin iklimi tüketti / Dudağı yoran bir söze kırıldık / O vahşi beyaz at / Alıp başını gitti / Bir yaz yağmuru gibi unutulduk."Öncesi de var, ortaokul yılları, yazları bir eczanede çıraklık etmedeyim. Göksel Ağabey de eczanede kalfa. Sevdiği şarkılardan bir Kaya seçkisi hazırlamış. Efkârlanıp kapının önüne çıkıyor sonra, bir cigara yakıyor. 85'te Metris'ten çıkmış. Herkesten gizlese de bana anlatırdı. Metrisin Önünde çalarken dalıp gidiyor. Acılara Tutunmak mümkün müdür? Geçmiyor Günler çalarken anlıyorum; zaman herkes için aynı biçimde akmıyor.Biraz daha mı önceye gitmeliyim yoksa? Babam bir ajanda getirmişti. Başkaldırıyorum albümünü dinlediğim günler. O albümden ilk şarki: Beni Tarihle Yargıla. Upuzun bir Ersin Ergün şiiri. Gülyangını Ömrümüz, Bir Avuç Şiir, Yeniden Haziran adlı üç tane kitabı vardır Ergün'ün... 1981-1991 arasını cezaevinde geçiren bir şairdir: "Hoşçakalın anılarımı bıraktığım insanlar, / Mutluluğu için dövüştüğüm insanlar, / Yedi bölge, dört deniz, / Yedi iklim, altmış yedi şehir, / Okullar, mahalleler, köprüler, tren yolları... / Deniz kıyıları, balıkçı motorları, takalar, / Asfalt yolu boyu dizilmiş fabrikalar..." Nerden aklıma gelmişti bilmiyorum; ajandama, bir idam mahkûmunun son gecesini anlatan bir oyun yazmaya kalkmış, sayfaları bu şiirden dizelerle doldurmuştum. Nerdesin ey Ersin Ergün, hayatta mısın?Kaya 12 Eylül sonrasının bunca sessiz ortamında girmiştir yaşamımıza. Sessizlikte bir ses olmuştur. O yıllar Özal, her fırsatta demokrasiye geçtiğimizi vurgularken, cezaevlerinde bir dolu insan açlık grevlerinde ölmekteydi. Müşerref Akay ve onun Türkiye'm adlı şarkısı; hatırlar mı-sınız? O şarkı, cezaevlerinde işkence aracı olarak kullanılırken, Kaya'nın notaları umuttu. Laf arasında, Ahmet Tulgar'ın Akay ile yaptığı o eşsiz röportajı herkes okumalı, geçelim.Orhan Gencebay, minibüslerde kadere yanarken, Yazko yeni kurulmuştu. Sol, sesini çıkarmaya çalışıyordu. Kaya da Can Dündar'a anlattığı gibi, hadi oğlum Ahmet, dedi bir gün; bu işi yapsan yapsan sen yaparsın.1985'te ilk albümü Ağlama Bebeğim yayımlandığında, ortada doğru dürüst Türk popu yokken, listelerin tepelerinde, bir 'protest' şarkıcı dolanıyor, böyle bir kavram doğuyordu. Sonra ardı ardına albümler... Attila İlhan'ın, Can Yücel'in, Hasan Hüseyin'in şiirleri şarkı oluyor, dillere düşüyordu. Kaya, yirmi yıl sonra, Sezen Aksu, Barış Manço, Zülfü Livaneli gibi bir değer olacaktı hayatımızda; ne yaparsınız o yıllarda değer olmak bugünkü denli kolay değildi. Zaman istiyordu. Üstelik değer, eksildiğinde, kendisinden kalan boşluğu hüznün doldurduğu bir şey olmalıydı. Kaya da öyleydi.Rivayet midir bilmem; kaset satan dükkânların camlarına şöyle yazılar asılırmış: "Yabancı Kaset 10.000 TL / Yerli Kaset 8.000 TL / Ahmet Kaya 4.000 TL"... Her türün uzağında durmuş, kendi dinleyicisini yetiştirmişti.İnsanların hatıralarında, ayrılıklarında, sevinçlerinde, acılarında ne kadar yeriniz varsa; o kadar ayakta duruyorsunuz. Onu bugün bile bunca dinlenir kılan şeyin sırrı budur. Zaman, öyle alnı açık olanlara, borcunu öder. Solcusu, sağcısı, konu o olduğunda ayrılmaz.
Çünkü Ahmet Kaya, buraların adamıdır, ne yapmışsa yapmış, ne demişse demiş, ama hep içinden geldiği gibi davranmıştır; buralılar kadar hırçın, buralılar kadar deli; öylesine güzel... Yani buraların adamı. Siz ondan, Hep Sonradan'ı dinlediniz mi hiç ya da Yalancı Ayrılık'ı. Bir ucu yanık mendildir.Artık ne zaman bu ülkeyi anlamıyorum desem o saçma yarışmaları izliyorum. Daha dün Türkstar'da birisi Kürtçe şarkı okuyordu... Hatta geçen gün TRT 3'de Renklerimiz Seslerimiz gibisinden bir programda yine bir Kürtçe şarkı. Ahmet Kaya da 11 Şubat 1999'da yapılan Magazin Gazetecileri Derneği'nin ödül töreninde buna dair bir şeyler söylemişti. Kürtçe şarkı okuyacağım, klip çekeceğim benzeri cümleler.
Sonra olan oldu. Küçük bir linç girişimi, önüne geçip kendini çatal bıçağa siper eden Mehmet Aslantuğ... Ardından sahneye Binlerce Dansöz Var'ın bestecisi Serdar Ortaç çıkıyor; o meşhur Padişah şarkısını şu şekilde değiştiriyordu; "Bu devirde kimse sultan değil padişah değil / Bu vatan bizim, ellerin değil!" Birkaç ay sonra asker kaçağı olduğunun anlaşılması da ilginçti. Kadın göbeğinden zeytin yemeğe benzemiyordu ne de olsa bu işler. Milliyetçi şarkıcımız, müzik adamı Ercan Saatçi vardı sonra, Kaya'yı protesto edenlerin arasında. Ortaç'ın padişahını andıktan sonra, Saatçi'nin şaheseri Yellenmek Üzerine'yi anımsamamak ayıptır. Nasıldı sözler: "Padişahlar da osurur, senatörler de / hatta genç kızlar da osurur icabında." Derken uzun süre Atina'dan bildirmiş Reha Muhtar çıkıyor Memleketim şarkısını söyletiyordu herkese. Biliyorlar mıdır acaba; bu şarkı, Mireille Mathieu'nun L'Aveugle adlı parçasına Fikret Şenes'in (sanıldığı gibi erkek değildir Fikret Şenes, zarif bir hanımdır; üstelik bu ülkenin en iyi söz yazarlarından biridir, geçelim) yazdığı sözler üzerine kotarılmıştır. Daha hazini, Fransızca L'Aveugle, kör adam demektir. Kimse o gece, oradaki Ahmet Kaya gerçeğini göremiyordu yani. Kör adamlar; bir kez daha kelimelerin, kaderleri ve kederleri tamamladığını söylüyordu. Ertesi gün kampanyalar başlamıştı. Berlin'de 1993'te düzenlenen bir konserde, bölünmüş bir Türkiye haritasının önünde konser verdiğine dair bir fotoğraf yayımlandı. Eşiyse 20 Ocak 2003'te Akşam gazetesi muhabirine şöyle diyecekti: "O yıl biz hiç yurtdışına gitmedik, öyle bir konser yapmadık. ... Hukukta fotoğraf delil sayılmaz, çünkü fotomontajdı.

Nasıl başarılı bir senaryo biliyor musunuz? Aynı gazete 1994'te "bölücü" dediği sanatçıya Altın Kelebek ödülü verdi."Bu güzel ve yalnız ülkenin insanları arasında bir tartışmadır aldı yürüdü. Sünnetsizliğinden tutun da, kendini bilmez bir kıro olmasına bir dolu şey söylendi hakkında. Ne Mersedes'e binen dönek solculuğu kaldı; ne de bölücülüğü. Birkaç zaman sonra Oktay Ekşi'nin, Kaya hakkında yazdıkları hele. Faşizmin sınır tanımazlığı üzerine bir ibret dersi gibiydi: "Ciddiye alsan değmez. Çünkü hançeresinden çıkan sesin ona para kazandırmasından başka, insan olarak hiçbir 'artı'sı olmadığı fizyonomisinden akan bir tip. Ara sıra ekrana yansıyan görüntüleri zaten, türkü söylemeseydi kötü bir bar fedaisi olurdu dedirtiyor."Evet Ahmet Ağabey. Sen gideli oluyor bir üç beş yıl. Senin memleketinde biz seni dinlemeye devam ediyoruz. Hal böyleyken böyle. Mezar taşının üzerindeki İstanbul manzarası kabartmasını gördüğümde, kirpikleri gölgeli o çocuğu, Mavi Marmara vapuruna uçan eşsiz deniz kokusunu, küçücük kasetçalarımı, sesini, okuduğun şiirleri anımsadım da; bu pazar senin için kırık dökük bir şey yazayım istedim. Borcumu ödeyebilmek için sana.Serdar Ortaçlar, Ercan Saatçiler hep ortalarda, "olgunluk" çağlarını sürüyorlar artık. Yeniler, onları bile aratacak durumda inan. Seni hep dinlediğim o ilk gençlik zamanlarından sonra bir dolu müziğe, bir dolu şarkıya takıldım. Yelpaze açıldıkça açıldı. Biliyordum, rüzgârım ancak böyle büyük olabilirdi. Ama sen benim için hep kürkçü dükkânı oldun. Ne zaman rakı içmek istesem ya da elimde bir birayla Kadıköy'ün oradaki kayalıklarda otursam, sen vardın dilimde, hangi şarkın olursa olsun, fark etmedi.Bu memleket bir gün kendisiyle hesaplaşmayı becerebilirse, seni de deli dolu bir evladı olarak bağrına basacak Ahmet Ağabey, bu memleket korktuğu her şeyle yüzleştiğinde... Bir gün, senin o kavruk sesinle söylediğin Doğumgünü'ne, Çek Mustafa Çek'e, Yorgun Demokrat'a, Olmasaydı Sonumuz Böyle'ye kardeşçe eşlik edeceğiz. Sazını, onunla dövüşür gibi hırçınca çalmanın sebebinin içindeki deniz olduğunu biz de anlayacağız bir gün.Vatan, memleket olduğu zaman. O gün...

*Attila İlhan, Ahmet Kaya'yı böyle tanımlarmış... Yazmadan edemedim.

ONUR CAYMAZ

http://www.birgun.net/sunday_index.php?news_code=1223162354&year=2008&month=10&day=05

Not: (Sevgili dostum Onur, Ahmet Kaya ile ilgili içimden geçirip bir türlü yazıya dökemediğim düşüncelerimi kendi penceresinden kaleme almış. Böylesi içten bir yazıyı blogda paylaşmamak olmazdı.)

Yorumlar

Adsız dedi ki…
Yorum yöneticisi demiş ki...
Not: (Sevgili dostum Onur, Ahmet Kaya ile ilgili içimden geçirip bir türlü yazıya dökemediğim düşüncelerimi kendi penceresinden kaleme almış. Böylesi içten bir yazıyı blogda paylaşmamak olmazdı.)....
olurdu .. paylaşmamak bal gibi olurdu, ve de çok güzel olurdu...
Bunun ideolijik karşı çıkIşla ilgisi yok.. yazıyı yazan + yayınlayanın toplamından çok daha fazla dinlemişimdir Ahmet Kaya'yı ve hatta çok daha hissederek çok daha eylemleştirerek.. ama bu başka bir şey..
buyrun başka bir blog açın hatta ismi de benden hediye olsun '' SOL YANIMDA DEMİRSPOR ''..
coşkuya, heyecana kapılıyorsunuz. yanlış yapıyorsunuz.. DEMİRSPOR'LULARI blogdan soğutuyorsunuz.. diyorsanız ki'' ARKADAŞ BLOG BİZİM.. BİZİM GİBİ OLANLAR BUARADA OLSUN YETER'' o vakit size derler ki ''BLOG SİZİN OLSUN .. TRİBÜNLER BİZİM''
Saygılarımla...
Ozan Baysal
Onur BİÇER dedi ki…
Ozan Abi, bloga girilen yazılar blogun görüşlerini değil, yazarın görüşlerini yansıtıyor.

En son isteyeceğimiz şey blogdan taraftarların soğuması. Blog bizim diyecek olsak zaten bu bloga ihtiyaç duymazdık, telefon var, buluşma var. Blog hepimizin.

Onur Caymaz isimli şahıs da sanırım Fırat'ın arkadaşı. Blog yazarı değil kendisi.

Sol yanımda Demirspor güzel bir başlık abi ama blog yazarlarının siyasi görüşleri farklılaşıyor. Sağcısı da var solcusu da. Biz üzerimize siyasi bir gömlek giymek istemiyoruz. Biz Demirsporluyuz başka bir kimliğe lüzum yok.

Ahmet Kaya yazısına tek eleştiri bırakan sen değilsin abi. Biz sese önem veriyoruz. Bu eleştirileri de elbette dikkate alacağız, gerekiyorsa tüm blog yazarlarıyla konuşup, bireysellik ve blog yazarlığı arasındaki ilişkiyi tartışacağız.

Yazıya ilişkin görüşlerinizi ve görüşlerimizi de ayrıca blog yazarına aktaracağız.

Katkılarınız için teşekkür ederiz.
Adsız dedi ki…
siyasi arenaya dönmesin bu sayfalar başka sözüm yok...
Fırat Ateş dedi ki…
Demirspor'a, Demirsporluluk dışında özel bir anlam yüklemiş değilim. Hiç bir zamanda yüklemedim. Ama yüklemiş olana da bir itirazım yok.

Çocukluğumdan bugüne Demirspor, sadece benim değil aileminde her daim gündeminde yer eden bir olguydu. Zira merhum büyükbabam camianın içinden birisi olarak (Orhan Dayı) bu heyecanı ve tutkuyu ailenin her bireyine yaşatmakta, kulübün mevcut durumu üzüntülerimize ve sevinçlerimize kaynak oluşturmaktaydı. Demirspor'u ve demirsporluluğu geçmiş kuşak abilerimizin mirasını ve kazanımlarını herkese anlatmayı boynumun borcu olarak bildim. Blogda da bu perspektifte yazılar yazmaya çalıştım. (bu konuda geçmiş yazılarıma bakabilirsiniz).

Bazı arkadaşlarımızın düşündüğü gibi Demirspor'a bir takım anlamlar yükleyerek hariçten gazel okumadım.

Çocukluk yıllarımdan bugüne aynı acıları aynı sevinçleri bende yaşadım, çok gözyaşı döktüğümüz zamanlarda oldu, çok sevindiğimizde oldu. Gürcan'lı Tekin'li Hrubeş Memet'li zamanlarda da tribünlerdeydim, 1. lige çıktığımız 1994 yılında da tribünlerdeydim, bakırköy mağlubiyetiyle 3. lige düştüğümüz sezonda tribündeydim.

Zaman geçti, geçim kaygısı ve hayat şartları bizi Ankara'ya kadar getirdi. Ama yine de hayata tutunduğumuz en önemli olgu yine Demirsporluluk oldu. Birgün bu takımın kapısına kilit vursalar bile bizler sonuna kadar hep Demirsporlu kalacağız.

Burada kimseyle aşık atma derdinde değilim. Her demirsporlu benim için değerlidir abimdir kardeşimdir. Ama blogda paylaşılmış bir makale'den hareketle bizi hayalperestlikle,propogandif işler yapmakla mahkum edip, "Blog sizlerin, Tribünler bizlerin olsun" demek çok büyük bir haksızlık değil mi?

Özetle; bir çoğumuz duygusal adamlarız. Forumlarda da bu yönde bir çok yazı yazmış arkadaşlarımız var. Bu makaleyi bloga koymak doğru veya yanlış olabilir bu ayrı bir konu ama bu kadar keskin bir dille mahkum edilmiş olmak gerçekten de haksızlıktır bunu anlatmaya çalışıyorum.

Saygılarımla
Fırat
yavuzy dedi ki…
Keyifli bi pazar yazısıydı benim için, dün okudum... Teşekkürler Fırat...
serdanka dedi ki…
Keşke herşeyi olduğundan daha güzel yapabilseydik... Herkes herkesi anlayabilseydi keşke... Olmadı diye karalar bağlamadan kendimizi bıraksak o denizlere... Neyse, biz kırmayalım birbirimizi, başkası zaten çok kırıyor bizi... Kimse kimseye kızmasa, herkes herkes gibi gülmeye çalışsa ve herkes gülse... Keşke...
Adsız dedi ki…
Onur kardeşimin dediği gibi, bizim tek kimliğimiz Demirspor'dur.Tabiki hepimizin bir siyasi görüşü, siyasi düşüncesi olabilir, bu doğaldır.Ama söz konusu Demirspor olunca burada öne çıkması gereken şey dostluk, sevgi ve kardeşlik olmalıdır diye düşünüyorum.Ancak Demirspor'un halkın takımı olduğu olgusu da göz ardı edilmemeli diye düşünüyorum. O nedenle biraz hoşgörü, biraz sevgi, biraz da saygı. Gerisi kendiliğinden gelir. Selam ve sevgilerimle. Merih Güvenç .
Adsız dedi ki…
Demirsporlunun Demirsporludan başka dostu yok.
Düşmanı da !!!
Adsız dedi ki…
Ozan Baysal;
dokunma bloguma çıldırırsın,
dokunma bloguma sen de yanarsın



Yusuf Şahin
Adsız dedi ki…
Öncelikle yazıyı kaleme alan ve bu bloga koyma cesaretini gösteren arkadaşlarıma teşekkürler.Cesaret dedimse atla deve değil, yanlış anlaşılmasın.Bu blog Ahmet Kaya yazısından çok daha sol içerikli şeyler söyledi, söylemeye devam edeceği de açık.
O zaman...
Bu nasıl bir anlayış, yaklaşımdır ki, Ahmet Kaya gibi 'sol da kalmış' bir sanatçı hakkında yazılan yazıya bile tahammülsüzlük. Aslında anlamakta çok da zorluk çekmiyorum doğrusu. Sadece bir yazı, düşünce bu. Buradan hareketle 'yazı yayınlanmasa çok da güzel ve iyi olurdu' da neyin nesi. 'Blog sizin tribün bizim olsun' söylemi, laf mı bu şimdi. 'Siyasi arenaya dönmesin bu sayfalar' vs.vs

Arkadaşlar ben de Adanalıyım ve eski bir Demirsporluyum.Hem de Paşa'ların, Rasin lerin, Baba Raşit'lerin zamanından...Kim kimden nasıl hangi güçle alabilir ki bu tribünleri. Oldu ya diyelim ki tribünleri aldılar, Benim solcu Demirspor kimliğimi nasıl alacaklar, söyler misiniz.? Bizi biz eden var eden üstümüze giydiğimiz insani kimlikler değil midir. Penche.net'in yada Demir Gibiyiz bloglarının canı cehenneme.
Düşünce-hareket, farklı görüş, ya da akım, hizip, vs bunlar farklı farklı kavramlar ve olgular. Eğer sen sadece herhangi bir konuda düşünceni açık açık yazıyorsan bundan niye korkuluyor ki? Söylemek istediğin şeyi sadece düşünce temelinde açıklama cesaretini gösterebiliyorsan bundan kim- niye- nasıl bir insan profili rahatsızlık duyabilir ki? Herkes herkes gibi aynı ve tek tip düşünecekse, Başkaları ya da diğerleri benim-bizim gibi olacaksa gelişme nasıl sağlanabilir ki? Ötekini düşünsel olarak yok farz etmek ne kadar gerçekçiliktir ki? Hiçbir düşünceye kapalı değiliz, ve onları yok saymıyoruz eyleme dökülmediği sürece... Hakaret içermediği,bel altı çalışmadığı, küfür etmediği sürece düşünsel olarak ne kadar ters olursak olalım bütün görüşleri ben bizim penche'net de yayınlarım...Yüz çiçek yan yana açsın, yüz fikir akımı tartışsın...şiarımız budur bizim...
Arkadaşlar, biz devrimciyiz, solcuyuz, Beşiktaşlıyız,Adanalıyız, Adana Demirsporluyuz, Ceyhan sporluyuz, Çankayalıyız, işçiyiz, memuruz, aleviyiz, sünniyiz vs vs. bunlar yaşadığımız coğrafyada kimisi objektif kimi subjektif kimliklerimiz... Seç seçebilirsen... Ama kimisi Beşiktaşlılık kimliğini öne çıkarır çarşı-pazar der, kimi Demir Gibiyiz der gökyüzünü mavi renge boyar 5027 gündür gözyaşlarıyla. Kimisinin solculuk tur esas kimliği 'devrim -özgürlük' der. Kimisinin spor ya da futboldan başka kimliği bile yoktur. 'Siyaset yapmayın'.der.

'Sermayesi sadece çekiç olan her şeyi çivi görürmüş.'

ŞU GÜNEŞİN VE GÖK KUBBENİN ALTINDA TARAFSIZ İNSAN YOKTUR.

Not: Bu yorumu yayınlayasınız diye yazmıyorum. Yayınlayıp yayınlamamak kendi doğrunuzdur. Yayınlamazsanız darılmam. Ama şunu bilin ki aynı göğün altında, yüzlerinizi bile görmediğim güzel arkadaşlar, sizin güzelliğiniz genel olarak 'sol' bir kimlik taşımanız, Adanalı oluşunuz,ve Demirsporlu oluşunuz... Gerisi işin detayı ve hikaye kısmı...Başta Fırat ve Onur öpüldünüz dostlar...

Daha önce başka bloga hiç yorum yazmadım. Elinize geçecek mi bilmiyorum? İşin tekniğini bilmiyorum. Eğer yorum elinize geçerse ve beni bilgilendirirseniz sevinirim. mailim : koldyilmaz@gmail.com.
Adsız dedi ki…
Bu konuya daha yorum yapmaya niyetim yoktu ancak belli ki ufakta olsa cevap hakkı doğmuştur bana..
Aslında dün ufak bir şeyler yazmıştım ama ya teknik olarak sorun çıktı size ulaşmadı yada yayınlamaya değer görmediniz... neyse sorun değil...
Maşallah döktürmüş kardeşlerimiz.. efendim ''kimin elinden kimin tribünü alınıyormuş'' '' siyaset yapma hakkı yokmuymuş'' ve hatta spordan, futboldan başka kimliği olmayıp bu nedenle '' siyaset yapmayın '' diyormuşuz efendim..
Başdan söyliyeyim...Kimlik yarışına girecek olursak çok arkadaş mahçup olur burada...
Siyaset yapma konusuna gelince; ben siyasetin en öcü olduğu Demirspor paltformlarında dahi siyaset yapılması için mücadele verdim, burada mı engel oluşturacağım!!!!
Ayrıca siyaset yapmak başka bir şey, propaganda yapmak başka.. buyrun o vakit ; dinci , milliyetçi, yada ne bileyim libarel ne varsa yazılsın burda?! Hoşunuza gidecekmi;?! siyaset yaşamaktır.. ajitasyon ise siyaset yapamayanların kaçtığı yerdir...
Kimse sağcı, solcu olmasın ; herkes yalnızca taraftar olsun mu diyoruz!!!! Tekrar altını çiziyorum... ideolojinizi taraftar olma ile harmanlayamazsınız!! hata edersiniz.. üstte yazan kimi arkadaşlarım aynı hata içinde..
Ama burda anlayabildiğim bir şey var ki; hala aynı Demirspor sevdasından bahsedebilmiş değiliz, hala size ait olan sevdayı aşılamak ister gibi davranıyorsunuz...
yukarıda ''SOLCU DEMİRSPORLU '' kimliğinden bahseden kardeşime soruyorum?! tribünde en aşırı ''SAĞCI DEMİRSPORLU'''nu omuzuna elini koyarsa ne hissedecek galiba.. kendin içten sivriltirsen, sonra duruma uymak için kıvırır da durursan..
Ayrıca son olarak tekrar söylüyorum ben bu durumua karşı asla asla ideolojik bir karşı çıkış içinde değilim... hem de hiç değilim... bir gün bunları konuşacak bir dost meclisi olursa muhakkak ki daha iyi anlarız birbirimizi..
Ben bir dostunuz olarak tekrar uyarıyorum YANLIŞ YOLDASINIZ!! böyle giderse bu işin tadı çok kaçacak..
bundan sonrası size kalmış, belki de ben yanılırım da çok daha güzel olur blog..
Ayrıca Fırak Kardeşimin konuyu şahsen üzerine alıp alınmasına da gerek yok.. Bizim için en kıymetli olan kardeşlerimizdir..
ve sonun sonu:) ''BLOG SİZİN , TRİBÜNLE BİZİM OLSUN '' deyip racon kesmiyorum size:).. böyle giderse birgün size birisi bu sözü söyler ve o vakit verecek cevabınız olmaz diyorum..
uzun oldu ama yine de yayınlarısınız umarım:))
ÇOK ŞEYE TARAFIZ AMA ÖNCE DEMİRSPOR'A TARAFIZ.. BU ANALATILMAZ, ANLAMAYANA DA KIZILMAZ...
Saygılar ..
Ozan Baysal
Onur BİÇER dedi ki…
Ozan Abi, biz içinde hakaret unsuru içermeyen yorumları daha önce açıkladığımız çerçeve dahilinde olmak kaydıyla yayınlıyoruz. Hatta bize karşı saldırı içerse dahi. Bu nedenle senin yorumunun bize ulaşması ve bizim de bunu yayınlamamamız söz konusu değil; ancak anlam veremediğim şekilde bir sinirlilik seziyorum abi yazılarında. Neden senin yorumunu yayınlamaya değer görmememiz seçeneklerden birisi olsun. Bu blogun sahipleriyiz ama düşünceyi sansürleyecek kadar güçlü görmüyoruz açıkçası kendimizi.

Bu blogta senin kasdettiğin tarzda siyaset yapılmaktadır. "Siyaset, yaşamaktır" diyorsun ya abi, aynen öyle. Ben bu ülkede yaşıyorum, bu takımın taraftarıyım ve bir mücadele içerisindeyim. Düşüncelerimi de yazıya döküyorum. Benim siyasetim bundan ibaret. Siyasi parti veya görüşleri insanlara tabiri yerinde ise enjekte eden bir siyaset yapmıyoruz. Bunu yapsaydık eğer siyasi görüşleri açısından oldukça çeşitlenmiş bir yazar kadrosu oluşturamazdık. Bu açıdan vicdanım gerçeten rahat.

Benim omuzuma bir sağcı elini uzatırsa ben duygulanırım abi, ben de omuzuna elimi koyarım birlikte tezahürat ederim. Kaldı ki; burada kendi siyasi görüşümüzü bile açıklamadık. Bir solcu da elini koysa aynı hazzı yaşarım. Benim sağcıya solcuya değil bana verilecek omuza ihtiyacım var. Benimle aynı yolda yürüyecek dosta ihtiyacım var. O nedenle de kimseye kimlik aşılamam. Üstelik insanı başkalaştırmak haddime değil.

Herkes sağcı olsun, solcu olsun ama aynı zamanda taraftar da olsun ve bu ikisini birbirine karıştırmasın istiyorum. Taraftarlık, siyasetin kubbesi altında gruplaşmasın istiyorum.

İdeolojim ile taraftarlığı ise harmanarım abi. Benim Demirspor'a ilişkin ideolojim bu takımın başarılı, gençlerine imkanlar sağlayan, mazisine dönebilmek için çaba gösteren, kendisini hep geliştiren bir takım yaratma ideolojisi. Bu ideoloji de elbette ki harmanlanacak.

Tutup Ahmet Kaya Demirspor'u temsil ediyor dersem ancak farklı kulvarlardaki ideolojileri harmanlamış olurum. Burada şuna da dikkat etmek lazım. Bir arkadaşımız Ahmet Kaya'nın gözünden, bir arkadaşımız da Ozan Arif'in gözünden Demirspor'u sevebilir. İkisine de karşı değilim. Kişinin kendisi ise tamamen ayrı bir konu.

Abi sen bizim dışımızdasın ve ben senin verdiğin mesajı alamadım açıkçası. Yanlış yoldasınız, demişsin. Ne yaptık abi? Hakikaten nasıl bir yanlış yoldayız? Dışarıdan nasıl görünüyoruz? Tartışmayı buradan sürdürmemizin anlamı yok. demirgibiyiz@gmail.com adresine mail atarsan abi, eleştirilerini memnuniyetle okuruz, üstümüze düşeni de alırız.
Adsız dedi ki…
Onur Kardeşim.. haklısın daha fazla uzatmaya gerek yok.. maile de gerek yok canım kardeşim, zaten gizlimiz saklımız yok.. önceki yazdığımı da size ulaştıramamışım demekki.. olabilir teknolojik sorunlar bazen..
Haklısın birara hafif sinir yaptım. kusura bakma.. hepimizn demek istediği farklı değil..
biraz dikkat herşeyi çözer.. konu bu yazı özelinde gereksiz yere uzadı..
dışarıdan nasıl görünüyoruz demişsin:)) biz içerideyiz canım kardeşim.. hep aynı yerde olmasak burda sohbetimiz olmaz zaten..
tek tavsiyem şu olabilir nacizane..; bir DEMİRSPORLU kardeşim '' Abi biz o blogda kendimizi kötü DEMİRSPORLU hissediyoruz'' derse , yıkılırım ben.. o yüzden biraz daha özen rica ediyorum siz dostlardan..
gereksiz işgal için dostlardan özür diliyorum..
Saygılar..
Adsız dedi ki…
sonun sonunun sonu:)) Ahmet Kaya abimizdir, canımızdır, yoldaşımızdır:) yaşasaydı da maçlarımıza gelseydi keşke.. ama yanında Ozan Arif ile gelseydi de.. aha da alın ulan size ''KOZMOPOLİT''.. varmı daha ötesi deseydik..
Ozan Baysal..
Onur BİÇER dedi ki…
Abi son sözüne son söz:

Kendini içieriden hissetmen beni çok mutlu etti. Sağolasın.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ben Bunu Hak Ettim...

Bugüne kadar yazdığım en zor yazılardan biri bu.  Yanımda küçücük iki çocuk vardı maçta, sevdim onları öptüm. Hatta babası yorulmuştu da aldım onu omzuma maçı bir süre birlikte izledik. O esnada çocuğun nasıl heyecanlandığını gördüm. Bacakları kasılıyordu, boynumun sıkıştığını hissettim. Sonra bağırdı ve akabinde ellerini vücudunu titreme alacak kadar sıktı. Bu çocuk sanırım 4,5-5 yaşlarındaydı. Tam benim kızımın yaşlarında. İşte o anda aslında anlamalıydım hak ettiğimi bu belayı. Çünkü ben de çocuklarımı bu acıya götürüyorum. Onlar acıya doğru yürürken, ben her Demirspor deyişlerinde mutlu oluyorum. Her mavi-lacivert deyişlerinde mutlu oluyorum. Onlar da bana başarı videosu gönderiyorlar.   Ben böyle bir babayım işte. Çocuklarının bu tür videolarına bakıp, duygulanan mutlu olan bir babayım. Onlara mavili, armalı kıyafetler alıp ellerimle uçuruma götüren bir babayım. Tabi ki Allah belamı verecek.  Kendi isteğim dışında görev yerim değiştirildi. Ailem param...

Başkan Krizi

 Sahadaki kriz en tepeye de yansıdı; Murat Sancak dün akşam başkanlığı Metin Korkmaz'a devrettiğini açıkladı. Gelişmeleri görebilmek adına biraz beklemek gerekli ama şu anda birkaç neden ve ihtimal var gibi görünüyor: Birincisi, "tamam vazgeçtim" deyip geri dönmesi; daha önce yapmıştı. İkincisi, "TFF'de FETÖcüler var" yönlü açıklamaları ve hakem camiasına eleştirilerinden dolayı çeşitli hukuki ve mali sıkıştırmalara maruz kalması. O yüzden biraz geri plana çekilmek istemiş olabilir. Metin Korkmaz eliyle yönetime devam eder. Üçüncüsü, parasının bitmiş olması ve Adana Demirspor'dan tamamen uzaklaşması. Başkan'ın en büyük sorunlarından biri iletişim stratejisinin düzgün olmaması. Attığı twitler ve açıklamalar fazla öfkeli. Çoğu zaman kötü Türkçe ile karman çorman açıklamalar yapıyor. Twitter (X) infosundaki yazılar/iddialar bile kötü yazılmış. En basitinden, Adanademirspor değil, Adana Demirspor yazması gerekli. Kulübün sosyal medya hesapları iyi yöneti...

Nesrin'in Hikayesi : "15 Saat 47 Dakika…Ve Toprak…"

Ön-Not: Nesrin Olgun Aslan’ın hikayesini yazmaya başladığımda kimi zaman soğuk bir suyun ve karanlığın içinde, kimi zaman sonunda varabildiğim bir kıyıda hissettim kendimi. Yazmaya devam ederken önce zor tutuyordum gözyaşlarımı, bir noktadan sonra akmaya başladı hepsi. Yazımı, ağlayarak bitirebildim ancak…Kendisinin web sitesinden (http://www.nesrinolgun.com) ve dönemin Hürriyet Londra Temsilcisi Faruk Zapçı’nın anılarından yararlandım, teşekkürlerimi sunuyorum…Çok uzatmadan, Nesrin’in Hikayesi’ne başlıyorum… 1964 Adana Yüzme havuzunun kenarında 7 yaşında kara kuru bir kız çocuğu duruyor. Havuzun içinde Adana Demirspor Kulübü yüzücüleri. Erkekler çoğunlukta. Küçük kız etrafına bakıyor. Sadece 4 kız çocuğu var. Nesrin, Adana Demirspor’un 4 kızından biri oluyor o gün…Giriyor havuza. 1973 – 1975 Adana Nesrin, 16 yaşında. Yüzüyor. 7 yaşında girdiği havuzdan, kısa mesafede 100’e yakın madalya ve şilt çıkartıyor. Kışları masa tenisi oynuyor, Türkiye 2.liği, Türkiye 3.lüğü var. 17 yaşında mar...