''Kaç Kaç'' olayını hemen hemen hepimiz ninelerimizden,dedelerimizden dinlemiş ya da kitaplardan okumuşuzdur.
Birini Dünya Savaşı sonrası Mondros Ateşkes Antlaşması imzalanmış,ardından Adana ve yöresi Ermeniler ve Fransızlarca işgal edilmiştir.Yapılan katliamlar,işkencelerle asayiş bozulmuş ve Türkler şehri yavaş yavaş boşaltmaya ve Toroslara kaçmaya başlamıştır.
10 Temmuz 1920'de Adanalının kavurucu sıcakta,toz toprak içinde,perişan bir vaziyette gerçekleştirdikleri bu kaçışa halk arasında ''kaç kaç'' denilmiştir.Aslında bu olaydaki amaç Toroslara kaçıp sığınmaktan ziyade orada teşkilatlanıp Adana'yı düşman işgalinden kurtarmaktır.
Bunca terör ve baskı arasında Adana ve yöredeki Türkler, örgütlenerek Kilikya Milli Kuvvetler Teşkilatını oluşturmuşlardır. Çukurova, bölgelere ayrılarak, her bölgeye milis kuvvetleri ve komutanı atanmış ve bölge bölge tüm yöre bu milli direnme ve mücadele teşkilatının denetimine girmiştir.
Milli kuvvetlerle yaptığı savaşlarda Fransa büyük kayıplar vermiş,ardından şehri yavaş yavaş boşaltmaya başlamıştır.
Sakarya Harbinden sonra 30 Ekim 1921'de Ankara Antlaşması imzalanmış,ardından 20 Aralık 1921'de Adana Türk askeri tarafından teslim alınmıştır.Ancak Fransızların isteği üzerine bölgenin tamamının tahliyesi 5 Ocak 1922 terihine kadar uzatılmıştır. Bu tarih Adana'nın kurtuluşu günü olarak kabul edilir.
Yorumlar
Başlangıçta Disconnectus Erectus'un dediği gibi milis kuvvetlerinden oluşuyor. Ancak, örneğin Amasya'da Mustafa Kemal tarafından "Kilikya Milli Kuvvetler Komutanlığı"na Kemal Bey ve "Doğu Kilikya Milli Kuvvetler Komutanlığı"na Osman Tufan Paşa atanabiliyor. Milis yapı, Amasya-Erzurum-Sivas-Ankara ekseninde aynı zamanda düzenli ordunun temeli ve resmi kuvvet olarak algılanabiliyor, komutan atanıyor, resmi yardım gönderiliyor v.b.
"Milli" sözcüğüyle de Müslüman Milleti yahut Osmanlı Milleti değil, direkt olarak Türk Milleti kastediliyor.
Tanzimat sonrasında bu toprakların aydınlanması Osmanlıcılık - İslamcılık ve nihayetinde Türkçülük akımları üzerinden gerçekleşiyor.
Balkanlarda başlayan bağımsızlık savaşlarında, ülkenin aydınlarının en önemli tezi, bugünkü ABD'nin bir benzeri halinde geniş tabanlı, çok milliyetli bir Osmanlı Devleti'nin hüküm sürmesi gereği oluyor. Osmanlıcılık, bağımsızlık mücadeleleriyle çabuk çökerken, önce tanzimata bir tepki olarak İslamcılık ve ardından Türkçülük daha ön plana çıkıyor.
İslamcılık, özellikle 1.Savaş'ta çok güvenilen "Halife biziz, savaşı cihad ilan edelim" düsturunun Arap dünyasından hiç destek görmemesiyle beraber gözden düşüyor.
Geriye Türkçülük kalıyor ve Enver başta olmak üzere ülkenin ileri gelenleri gözünü Kafkaslara çeviriyor. Kafkaslara yönelik hareket, Balkanlardan artık çıkıldığının kabul edilmesi anlamına geliyor. Enver'le beraber İttihat ve Terakki ekibi, İmparatorluğu doğuya kaydırmaya çalışıyor. Enver, bugün bile bir çok Kafkas Türk ülkesinde hala kahraman olarak görülüyor, oralarda o dönem sıkı çalışmış olduğu kesin...Bu doğuya kaydırma planının bir parçası olmak üzere İttihat ve Terakki "Teşkilat-ı Mahsusa"ları oluşturuyor.
Bulanık olmakla beraber bu Teşkilat-ı Mahsusaların temel rengi Türkçülüktür. Osmanlıcılık ya da İslamcılık değil. En nihayetinde Kuvay-i Milliyeler, bu Teşkilat-ı Mahsusaların devamı olarak, o iskelet üzerine kuruluyor. Dolayısıyla Kuvay-i Milliyeler de, elbette İslamik unsurlar taşımakla beraber Türkçülük üzerinden örgütlenmiş oluyor.
Ermenilerle ilgili durum da, tüm bu bahsettiğim çizgi içerisinde bakılınca daha anlaşılır olabiliyor. Doğuya kaydırılmak istenen bir imparatorluğun karşısına öncelikle kendi toprakları üzerinde Ermeniler çıkıyor, ötelenmesi gerek, Anadolu'nun Türkleştirilmesi gerek. 1915'de bir İttihat ve Terakki kararı olarak zorunlu göçler başlıyor.
Ardından "bana göre" bir soykırım değil ama çok ciddi çatışmalar, boğuşmalar yaşanıyor. Tüm bunlar olurken Adana'nın durumunun "Ermenilerce işgal altına alınıp alınmadığı" kısmına dair açıkcası süper net bir şey söyleyemiyorum. Ermenilerin önemli bir kısmı o tarihe dek göç ettirilmiş-göçe zorlanmış olmalı. Dolayısıyla Fransız işgalinde Adana'da çok fazla Ermeni bulunmadığını ancak olanların evet Fransız işgalinden yana tavır almış olabileceklerini düşünüyorum.
Ancak bu, bu ülkede halkların bugün kardeşçe yaşayabileceğine dair görüşlerimi asla değiştirmiyor...
*Adana Fransızlar tarafından işgal edildikten sonra Adana-Mersin ve yöresine yaklaşık 100 bin kadar Ermeni,Maraş ve Antep yöresine de 50 bin kadar Ermeni yerleştirilmiştir.Ayrıca Fransa ,işgalci ordusu içinde bizzat Ermeni Ordusu'nu da bulundurmuştur.Bu durumda Ermenileri de işgalci sayabiliriz,en azından ben öyle düşünüyorum.
* ''Kilikya Milli Kuvvetleri Teşkilatı '' Mustava'nın dediği gibi birçok gov.tr uzantılı sitelerde öyle geçmiş.Açıkçası ben bu kadar dikkat etmemiştim.Siz dedikten sonra baktım.Ancak baktıktan sonra da bir yanlışlık göremedim.
*Hepimizin siyasi görüşü ne olursa olsun o günlerde yaşanılan gerçekleri değiştiremeyiz.Bölge halkına bir zulüm yapılmış mıdır,öldürülmüş müdür,işkence edilip ırza geçilmiş midir?Ben hiçbir yerde ''yok'' diye okumadım.Hatta bizzat canlı ağızdan hikayesini de dinlemiştim küçükken.
*Hiçbir şekilde sınıf ayrılığı,eşitsizlik,ırkçılık istemiyorum.Herkes kardeşçe yaşasın istiyorum,halklar kardeş olsun istiyorum.Filistin,Bosna,Vietnam,Irak,Gürcistan,Yahudilere yapılanlar ya da Afrika'da 1 ytl günlük süt parasını bulamadığı için ölen çocuklar...Sonuçta herkes insan;kimse annesini,babasını,ırkını seçemiyor.