Ana içeriğe atla

5 OCAK ,Adana'nın Kurtuluşu


''Kaç Kaç'' olayını hemen hemen hepimiz ninelerimizden,dedelerimizden dinlemiş ya da kitaplardan okumuşuzdur.
Birini Dünya Savaşı sonrası Mondros Ateşkes Antlaşması imzalanmış,ardından Adana ve yöresi Ermeniler ve Fransızlarca işgal edilmiştir.Yapılan katliamlar,işkencelerle asayiş bozulmuş ve Türkler şehri yavaş yavaş boşaltmaya ve Toroslara kaçmaya başlamıştır.
10 Temmuz 1920'de Adanalının kavurucu sıcakta,toz toprak içinde,perişan bir vaziyette gerçekleştirdikleri bu kaçışa halk arasında ''kaç kaç'' denilmiştir.Aslında bu olaydaki amaç Toroslara kaçıp sığınmaktan ziyade orada teşkilatlanıp Adana'yı düşman işgalinden kurtarmaktır.
Bunca terör ve baskı arasında Adana ve yöredeki Türkler, örgütlenerek Kilikya Milli Kuvvetler Teşkilatını oluşturmuşlardır. Çukurova, bölgelere ayrılarak, her bölgeye milis kuvvetleri ve komutanı atanmış ve bölge bölge tüm yöre bu milli direnme ve mücadele teşkilatının denetimine girmiştir.
Milli kuvvetlerle yaptığı savaşlarda Fransa büyük kayıplar vermiş,ardından şehri yavaş yavaş boşaltmaya başlamıştır.
Sakarya Harbinden sonra 30 Ekim 1921'de Ankara Antlaşması imzalanmış,ardından 20 Aralık 1921'de Adana Türk askeri tarafından teslim alınmıştır.Ancak Fransızların isteği üzerine bölgenin tamamının tahliyesi 5 Ocak 1922 terihine kadar uzatılmıştır. Bu tarih Adana'nın kurtuluşu günü olarak kabul edilir.

Yorumlar

yavuzy dedi ki…
Bir düzeltme: Ermeniler Adana'yı işgal etmemiştir; yüzyıllardır bu topraklarda yaşayan farklı etnik kökenliler gibi onlar da Adana'nın eskilerindendi. Ayrıca Kilikya Milli Kuvvetleri Teşkilatı adı bana biraz garip geldi, alıntı yaptığın yerin hatası var; Kilikya ile Millilik eşleşen unsurlar değil; kurulan birlik milis birliğiydi; yerel bir direniş örgütü; milli olan ise düzenli ordunun kurulmasından sonra oluşan bir durum.
mustava dedi ki…
Çeşitli sitelerde - gov.tr uzantılı olanlar da var - "Kilikya Milli Kuvvetleri Teşkilatı" ibaresine rastlanıyor. "Milli" vurgusu ise nasyonel bir yönelişten ziyade kelimenin Osmanlı'nın son dönemlerinde kullanılan şekliyle düşünüldüğünde anlam kazanabilir. Kastedilen "Müslüman Milleti"ni ifade eden "milli" olabilir.
vertumnus dedi ki…
Herhangi bir hata yok. Togepy'nin alıntı yaptığı yer biraz daha günümüz Türkçesiyle yazmış yalnızca. "Kilikya Kuvay-ı Milliye"si, "Kilikya Kuvay-ı Milliye" Birlikleri...Kuvay-ı Milliye sözcüğünü günümüz Türkçesiyle "Milli Kuvvetler" olarak söylediğimizde "Kilikya Milli Kuvvetleri Teşkilatı" oluyor.

Başlangıçta Disconnectus Erectus'un dediği gibi milis kuvvetlerinden oluşuyor. Ancak, örneğin Amasya'da Mustafa Kemal tarafından "Kilikya Milli Kuvvetler Komutanlığı"na Kemal Bey ve "Doğu Kilikya Milli Kuvvetler Komutanlığı"na Osman Tufan Paşa atanabiliyor. Milis yapı, Amasya-Erzurum-Sivas-Ankara ekseninde aynı zamanda düzenli ordunun temeli ve resmi kuvvet olarak algılanabiliyor, komutan atanıyor, resmi yardım gönderiliyor v.b.

"Milli" sözcüğüyle de Müslüman Milleti yahut Osmanlı Milleti değil, direkt olarak Türk Milleti kastediliyor.

Tanzimat sonrasında bu toprakların aydınlanması Osmanlıcılık - İslamcılık ve nihayetinde Türkçülük akımları üzerinden gerçekleşiyor.

Balkanlarda başlayan bağımsızlık savaşlarında, ülkenin aydınlarının en önemli tezi, bugünkü ABD'nin bir benzeri halinde geniş tabanlı, çok milliyetli bir Osmanlı Devleti'nin hüküm sürmesi gereği oluyor. Osmanlıcılık, bağımsızlık mücadeleleriyle çabuk çökerken, önce tanzimata bir tepki olarak İslamcılık ve ardından Türkçülük daha ön plana çıkıyor.

İslamcılık, özellikle 1.Savaş'ta çok güvenilen "Halife biziz, savaşı cihad ilan edelim" düsturunun Arap dünyasından hiç destek görmemesiyle beraber gözden düşüyor.

Geriye Türkçülük kalıyor ve Enver başta olmak üzere ülkenin ileri gelenleri gözünü Kafkaslara çeviriyor. Kafkaslara yönelik hareket, Balkanlardan artık çıkıldığının kabul edilmesi anlamına geliyor. Enver'le beraber İttihat ve Terakki ekibi, İmparatorluğu doğuya kaydırmaya çalışıyor. Enver, bugün bile bir çok Kafkas Türk ülkesinde hala kahraman olarak görülüyor, oralarda o dönem sıkı çalışmış olduğu kesin...Bu doğuya kaydırma planının bir parçası olmak üzere İttihat ve Terakki "Teşkilat-ı Mahsusa"ları oluşturuyor.

Bulanık olmakla beraber bu Teşkilat-ı Mahsusaların temel rengi Türkçülüktür. Osmanlıcılık ya da İslamcılık değil. En nihayetinde Kuvay-i Milliyeler, bu Teşkilat-ı Mahsusaların devamı olarak, o iskelet üzerine kuruluyor. Dolayısıyla Kuvay-i Milliyeler de, elbette İslamik unsurlar taşımakla beraber Türkçülük üzerinden örgütlenmiş oluyor.

Ermenilerle ilgili durum da, tüm bu bahsettiğim çizgi içerisinde bakılınca daha anlaşılır olabiliyor. Doğuya kaydırılmak istenen bir imparatorluğun karşısına öncelikle kendi toprakları üzerinde Ermeniler çıkıyor, ötelenmesi gerek, Anadolu'nun Türkleştirilmesi gerek. 1915'de bir İttihat ve Terakki kararı olarak zorunlu göçler başlıyor.

Ardından "bana göre" bir soykırım değil ama çok ciddi çatışmalar, boğuşmalar yaşanıyor. Tüm bunlar olurken Adana'nın durumunun "Ermenilerce işgal altına alınıp alınmadığı" kısmına dair açıkcası süper net bir şey söyleyemiyorum. Ermenilerin önemli bir kısmı o tarihe dek göç ettirilmiş-göçe zorlanmış olmalı. Dolayısıyla Fransız işgalinde Adana'da çok fazla Ermeni bulunmadığını ancak olanların evet Fransız işgalinden yana tavır almış olabileceklerini düşünüyorum.

Ancak bu, bu ülkede halkların bugün kardeşçe yaşayabileceğine dair görüşlerimi asla değiştirmiyor...
göktuğ dedi ki…
Ermeniler belki Adana'yı işgal etmediler ama o günün çukurovasında Fransızların en büyük yardımcısı oldular.Çukurova halkının malına, canına , namusuna kast ettiler. Bunu bir halkın hepsinin boynuna yafta gibi asmak elbette doğru değil! O günün şartları ile bugünün şartları elbette farklı. Bugün birlikte mutlu huzurlu yaşıyoruz. Böylede yaşamaya devam edelim.Tarihte yaşanılanları bilelim, yaşanılan olaylardan ders alalım. O günlerde bizi birbirimize düşürenlere tekrardan bu fırsatı vermeyelim...
togepy dedi ki…
*Önce biraz araştırdım,okudum,fikir sahibi olayım dedim.Yazıya'da tek bir yerden alıp da koymadım.Alıntı işareti de koymuştum;ancak yazı birazcık içe kaydı,resimle aynı hizada olmadı gibi teknik sorunlar yaşadım :) Sonra sildim.
*Adana Fransızlar tarafından işgal edildikten sonra Adana-Mersin ve yöresine yaklaşık 100 bin kadar Ermeni,Maraş ve Antep yöresine de 50 bin kadar Ermeni yerleştirilmiştir.Ayrıca Fransa ,işgalci ordusu içinde bizzat Ermeni Ordusu'nu da bulundurmuştur.Bu durumda Ermenileri de işgalci sayabiliriz,en azından ben öyle düşünüyorum.
* ''Kilikya Milli Kuvvetleri Teşkilatı '' Mustava'nın dediği gibi birçok gov.tr uzantılı sitelerde öyle geçmiş.Açıkçası ben bu kadar dikkat etmemiştim.Siz dedikten sonra baktım.Ancak baktıktan sonra da bir yanlışlık göremedim.
*Hepimizin siyasi görüşü ne olursa olsun o günlerde yaşanılan gerçekleri değiştiremeyiz.Bölge halkına bir zulüm yapılmış mıdır,öldürülmüş müdür,işkence edilip ırza geçilmiş midir?Ben hiçbir yerde ''yok'' diye okumadım.Hatta bizzat canlı ağızdan hikayesini de dinlemiştim küçükken.
*Hiçbir şekilde sınıf ayrılığı,eşitsizlik,ırkçılık istemiyorum.Herkes kardeşçe yaşasın istiyorum,halklar kardeş olsun istiyorum.Filistin,Bosna,Vietnam,Irak,Gürcistan,Yahudilere yapılanlar ya da Afrika'da 1 ytl günlük süt parasını bulamadığı için ölen çocuklar...Sonuçta herkes insan;kimse annesini,babasını,ırkını seçemiyor.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Adana Demirspor: 3 - Sivasspor: 0

Geçen sezonun tersine bu yıl süper bir başlangıç yaptık; üçer gollü, iki de iki. Geçen sezon Giresun'a karşı deplasmanda, Sivas'a da içeride can sıkıntısı yenilgiler almıştık. Onları da düşününce ayrı bir güzellik oldu... Böylece ilk kez Süper Lig'e iki galibiyetle başlamış olduk. Pazartesi maçlarıyla kesinleşecek olsa da yine ilk kez Süper Lig'te birinci sırayı gördük.  Takım cumartesi akşamı makine gibi çalıştı. Oyunu sürklase etti. Genelde sezon başı klişelerinden olan "henüz takım oturmadı/hazır değiliz" mazereti bu sene bize uğramamış oldu. Aynı teknik adam ve tamamen değişmemiş kadronun bunda payı büyük. Vargas'ın yokluğunda 11'e yerleşen Belhanda şansını iyi kullanıyor. Onyekuru-Akintola ile desteklenmiş hücum hattı iyi işliyor. Genelde maçlarda gol yeriz ama bu kez rakibe kaleyi kapattık, o açıdan da iyi bir performans oldu.  Geçen sezondaki çıtayı yukarı taşımak için mücadeleye devam!

Sezon Değerlendirmesi-II

 Oyuncular üzerinden bu sezona bakacak olursak, öncelikle yaz transferlerinde ses getiren Balotelli ve Belhanda ikilisinden başlamak gerekli sanırım.  Balotelli bütün tacizlere, önyargılara ve maç içinde hakemlerin veya rakip oyuncuların kışkırtmalarına rağmen verimli bir sezon geçirdi. Son haftadaki patlamasıyla beraber hem takımı hem ligin en golcü oyuncularından oldu. 18 lig ve 1 kupa golüyle iyi bir performans sergiledi. Golleri dışında da atakları yönlendirmesi, şut tehdidi ve rakip savunmayı yıpratmasıyla iyi bir forvetin yapması gerekenleri büyük oranda yaptı. Ama Malatya maçında olduğu gibi çok pozisyon kaçırdığı maçlarda da canımızı sıktı.  Belhanda ile ilgili duygularımı önceki yazılarda belirtmiştim. En son GS maçındaki yaptıklarıyla iyice gözümüzden düştü. Transfer olduğunda 10 gole ulaşsa yeter diye düşünüyordum; çok uzak kaldı o beklentiden. Onun dışında maç içindeki pas tercihleri, istikrarsızlığı ile bu sezonun en büyük hayal kırıklığı oldu diyebilirim. Benzer şekilde A

Fenerbahçe: 4 - Adana Demirspor: 2

 Yine hakemin hatalı kararlarının damga vurduğu maçta sezonun ilk yenilgisini aldık. Aleyhimize verilen yanlış penaltı, lehimize önce verilip sonra yanlış ofsayt kararı ile verilmeyen penaltı, rakip oyuncuya gösterilmeyen kartlarla birlikte iyi oynadığımız maçtan puan alamadık. Deplasman takımı gibi oynayarak hızlı hücumlarla ilk yarıda farkı ikiye çıkaran rakibe karşı ev sahibi gibi oynadık; iyi top yaptık, ilk dakikalardaki baskıyı iyi kırdık. İlk yarıda bir gol bulabilsek skor farklı olabilirdi. Yine de 3-0'dan sonra oyundan kopmayıp skoru 3-2'ye getirmek başarıydı. Tek kaleye döndürdüğümüz maç son dakikalardaki kırmızı kart ve 4. golle tamamlandı. Fenerbahçe'nin bu sene iyi yaptığı kolay skor bulma işini, zaten aksayan defansımızla durdurmamız kolay olmadı. Ligin en iyi top oynayan takımını izlemek için tribüne koşan Fenerbahçeliler, müthiş bir deplasman tribünü görerek evlerine döndüler; hafta içi maçta taraftarımız gece 1'e kadar tribünde bekletildi. Hafta içi bir