Hepimizin "bildiğini sandığı" üzere, piyasalar küresel bir kriz yaşamakta. Devasa şirketlerin batışına bir bir tanık olmaya hadi alışkınız diyelim amma bu kez Björk'üyle gönüllerimize taht kurmuş İzlanda gibi bir "ülke"nin batışını seyretmekteyiz...Hayli zaman önce uzun beyaz sakallı sevimli bir amca (hayır, Noel Baba değil) "bu işte bi pislik var" diyerek yazmaya koyulduğu kafam kadar kitaplarında, bunların başımıza geleceğinden söz etmişti tabi ama dinleyene işte...Bugün artık, bu "kriz" dedikleri şeyi ve bunun bizim tribünümüze, deplasmanımıza ne gibi etkileri olacağını anlamak için ta en başta o uzun beyaz sakallı amcanın sorduğu soruya benzer bir soruyla başlamak gerekiyor: "Nooluyo lan?"
Şimdi aslında olan, son derece ahmakça bir zincirin, bir yerinden cortlamasından başka bir şey değil. Kriz, mortgage dediğimiz bir konut kredisi türevinde ilk belirtilerini gösterdi biliyorsunuz. Şimdi normal şartlarda bir banka 100 adama konut kredisi verir de hadi diyelim bunların da 20'si ödenmemeye başlayıp krediler patlarsa ciddi bir sıkıntı çekilmez (ki 20, normal şartlara göre çok yüksek bir oran...Batak oranının kriz öncesi %4 seviyelerinde olduğunu söyliyim) Bankanın biraz eli yanar, personeline o yıl zam vermez hadi olmadı işten eleman çıkarır, geçer gider. Dolayısıyla sorun bir takım konut kredilerinin geri ödenememesinden ibaret değil. Az evvel dedim ya durum son derece "ahmakça"...
Olay şu, Danyal kişisi ev alıyor. Tayfabank A.Ş. Danyal'a açıyor uzun vadeli bir mortgage. Danyal düzenli ödemelerine başlıyor. Tayfabank A.Ş., "Danyal'a verdiğim kredi uzun yıllar boyunca bende, madem ki ben bankayım, madem ki çakalın Allahıyım, ben neden bu krediyi de satmıyorum?" diyor...Tayfabank A.Ş. Danyal'ın kredisini bir kağıda döküyor ve satışa çıkarıyor. Gurbetbank A.Ş., Danyal'ın kağıdının da dahil olduğu atıyorum 1,000 kağıtlık (1,000 konut kredilik) dosyayı Tayfabank A.Ş.'den satın alıyor. Sonra o da bir kısmını satıyor, bir kısım daha alış yapıyor...Derken, ortada devasa bir "konut kredisi kağıdı" pazarı oluşuyor. Kağıt el değiştirirken elbette bir faiz döngüsüne tabi oluyor...En nihayetinde diyelim ki, Danyal'ın mortgage'ı 40 el değiştirip 41.sahibi olan Büryan Bey'de kalıyor.
Danyal düzenli ödemelerine devam ederse, kağıt üzerinde bir problem yok. Ancak Tayfabank da, Gurbetbank da "aç", verdikçe veriyorlar krediyi. İşsizlik sigortasıyla yaşayan insanlara mortgage yapıyorlar örneğin, "subprime" tabir edilen müşteri kategorisi bu kredilerin en büyük muhataplarından oluyor. Danyal şayet bu gruptansa bir noktadan sonra ödemeleri aksamaya başlıyor. Danyal, pahalılaşan yaşam karşısında krediyi ödeyemeyeceğini görünce, diyelim ki evin satışa çıkarılmasını istiyor. Bu tür evler satışa çıktıkça, piyasadaki ev fiyatları düşüyor. Dolayısıyla, bu evlere bağlı olarak üretilmiş o kağıtların değerleri de inmeye başlıyor. Büryan Bey, 41. sahip olarak 40. sahipten parasını talep ediyor. 40.sahip 39.ya çemkiriyor. 39. , 38.yi bulabilirse ondan parayı almaya çalışıyor...
Tüm bu insanların, "hayali" bir şekilde alıp sattıkları o kağıtların, reel dünyada tek bir karşılığı var: Danyal'ın satışa çıkarılmış evi. Evi alan yok. Olsa bile fiyatı düşük. Hadi gene de satıldı diyelim, alınan para, o paranın arkasında bekleyen 41 kişilik ahmaklar zincirinin anapara+faiz taleplerini karşılamıyor...41 kişi hep birden cortluyor...Gariban Danyal'a kredi verirken, onun kredisinden para üzerine para kazanırken iyiydi ama di mi?
Neyse, sonuç itibariyle koca koca bankalar işte bu zincirler sebebiyle batıyor. Bizim ülkede de daha büyük çalkantılar olması muhtemeldir. Hem banka sektörünün hem de reel sektörün, yurtdışından zamanında aldığı uzun vadeli ve düşük faizli sendikasyon benzeri kredilerin geri ödemeleri geldiğinde daha net hissedeceğiz basurlarımızı. Bu kredilerin taksitleri nasıl toparlanacak? Kimsede para yok. Bu krediler yenilenecek mi? Yenilenirse faiz oranı ve vadesi ne olacak? Borcu, borcun borcuyla ne kadar kapatabiliriz? Gündemdeki sorular bunlar olacak...Merkez Bankası 6 yıldır kullanılmayan bankalararası döviz borçlanma sistemini yeniden açmış, "devlet güvencesi" koymuş. ABD ve Avrupa'da birçok şirket "kamulaştırıldı"...İyiymiş anasını satıyım, canın yanınca kamulaştır, başın sıkışınca "şu rafta bir Das Kapital olcaktı, 2.cildini uzatıversene"...Mevcut ekonomik sistemi devam ettirdiğin sürece, o yaptığın kamulaştırmanın anlamı şu:
"Sevgili Vertumnus,
Bir grup gerizekalı, böyle böyle bir zincir oluşturup, 4-5 yıldır paraya para demedikleri için battılar. Biz bunları kamulaştırdık. Kamulaştırma demek, sen demek. Zira biz "kamucu" bir düzende yapmıyoruz bu işlemleri. Piyasalar az biraz düzelince yine onlar at koşturmaya devam edecek. O yüzden şimdilik bu zararı sen ödeyiver...Hadi balım..Hadi güzelim...
Yours sincerely,
ABD Merkez Bankası Adına,
Utah Jazz"
Oh, onlar batacak biz ödeyeceğiz...İyiymiş valla...
Gelelim, bu krizin tribüncüye olası etkilerine;
Deplasman giderlerinde ciddi bir artışla karşılaşabiliriz. Özellikle akaryakıt fiyatlarındaki artış birebir bizim yol maliyetimize yansıyacaktır. Bu nedenle deplasmana gidecek kişi sayısını doğru ayarlamak çok önemli. 40 kişi gelicem diyip 20 kişi gidersek boş koltuk maliyetimiz tavan yapacak…Trenle ulaşabilecek yerlere, demiryolu en ekonomik tercih olabilir. Molalarda çorba-ekmeğe ağırlık verelim. Bir tek biradan kısamayacağız sanırım. “Adana’dan dayımlar boğma rakı gönderdi”, “İskoçya’dan emmim bize viski damıtmış” gibi yerel çözümler üretemiyorsak bira giderinin çaresi pek yok gibi.
5 Ocak bilet fiyatlarında kendi adıma çok ciddi artışlar beklemiyorum. Sene başında kombine alanlar en karlısını yaptılar elbette. Ancak özellikle lig kızışmaya başladığında gittiğimiz deplasmanlarda 10-15-20YTL’lerle karşılaşabiliriz (Geçen yıl Çanakkale’yi hatırlayalım) “Kutsal 2’ye 1” metodu en elverişlisi olacaktır. Bazen izin vermeyebiliyorlar tabi. Böyle bir durumda önerim, Galatasaray’ın “İkizler” pankartına benzer “Yapışık İkizler” pankartı yaptırıp işi iyice zorlamak. “Memur bey vallahi Mustava kokoreç yiyor, onu ben sıçıyorum” diyerek bir yerlere varmaya çalışalım bakalım yapışık ikiz taklidiyle…
“Nefes”, tayfanın en önemli gider kalemlerinden. Sağolsunlar çok ilgili davranıyorlar, Demirsporlu oldular garsonlar falan ama biraz da maddi bazda zorlayalım derim. Bize bir “Nefes Kart” yapsalar, “5 biraya 1 küçük beleş” kampanyası yapsalar hiç olmazsa adisyonu hafifletir… Çok şükür bir dönem bilhassa Vertumnus-Serdanka-Disconnectus Erectus üçlüsünün kredi kartı ekstrelerini yıpratan “Çağlar abi, 3 tekila alalım”… “Çağlaaaaaar! 3 tekila çiieeeykk!”… “Jağğğğlar abbiii üüüüj tekila”…sarsıntısı atlattık, birayla yola devam diyorum.
Evet, alınabilecek önlemler bunlarla kısıtlı sanırım. Koca küresel krizde, ayakta kalmaya çalışacağız bir biçimde. Kredi kartı kullanmak doğru hareket, ancak borcu kabartmayalım. Nakitin cepte kalmasında fayda var, ne kadar likit olabilirsek o kadar iyi. “Dolara, euroya, borsaya mı gireyim, gani gani paralarımı fonlara mı yatırayım, ne yapayım?” diyenlere nacizane tavsiyem “altın gününe girin” olur…
Bu ülkelerin ananeleri yıllar süren deneylerle kanıtlamışlardır ki, 1929 buhranı da dahil olmak üzere ekonomik krizlere karşı en dayanıklı yapı “gün”dür…
Şimdi aslında olan, son derece ahmakça bir zincirin, bir yerinden cortlamasından başka bir şey değil. Kriz, mortgage dediğimiz bir konut kredisi türevinde ilk belirtilerini gösterdi biliyorsunuz. Şimdi normal şartlarda bir banka 100 adama konut kredisi verir de hadi diyelim bunların da 20'si ödenmemeye başlayıp krediler patlarsa ciddi bir sıkıntı çekilmez (ki 20, normal şartlara göre çok yüksek bir oran...Batak oranının kriz öncesi %4 seviyelerinde olduğunu söyliyim) Bankanın biraz eli yanar, personeline o yıl zam vermez hadi olmadı işten eleman çıkarır, geçer gider. Dolayısıyla sorun bir takım konut kredilerinin geri ödenememesinden ibaret değil. Az evvel dedim ya durum son derece "ahmakça"...
Olay şu, Danyal kişisi ev alıyor. Tayfabank A.Ş. Danyal'a açıyor uzun vadeli bir mortgage. Danyal düzenli ödemelerine başlıyor. Tayfabank A.Ş., "Danyal'a verdiğim kredi uzun yıllar boyunca bende, madem ki ben bankayım, madem ki çakalın Allahıyım, ben neden bu krediyi de satmıyorum?" diyor...Tayfabank A.Ş. Danyal'ın kredisini bir kağıda döküyor ve satışa çıkarıyor. Gurbetbank A.Ş., Danyal'ın kağıdının da dahil olduğu atıyorum 1,000 kağıtlık (1,000 konut kredilik) dosyayı Tayfabank A.Ş.'den satın alıyor. Sonra o da bir kısmını satıyor, bir kısım daha alış yapıyor...Derken, ortada devasa bir "konut kredisi kağıdı" pazarı oluşuyor. Kağıt el değiştirirken elbette bir faiz döngüsüne tabi oluyor...En nihayetinde diyelim ki, Danyal'ın mortgage'ı 40 el değiştirip 41.sahibi olan Büryan Bey'de kalıyor.
Danyal düzenli ödemelerine devam ederse, kağıt üzerinde bir problem yok. Ancak Tayfabank da, Gurbetbank da "aç", verdikçe veriyorlar krediyi. İşsizlik sigortasıyla yaşayan insanlara mortgage yapıyorlar örneğin, "subprime" tabir edilen müşteri kategorisi bu kredilerin en büyük muhataplarından oluyor. Danyal şayet bu gruptansa bir noktadan sonra ödemeleri aksamaya başlıyor. Danyal, pahalılaşan yaşam karşısında krediyi ödeyemeyeceğini görünce, diyelim ki evin satışa çıkarılmasını istiyor. Bu tür evler satışa çıktıkça, piyasadaki ev fiyatları düşüyor. Dolayısıyla, bu evlere bağlı olarak üretilmiş o kağıtların değerleri de inmeye başlıyor. Büryan Bey, 41. sahip olarak 40. sahipten parasını talep ediyor. 40.sahip 39.ya çemkiriyor. 39. , 38.yi bulabilirse ondan parayı almaya çalışıyor...
Tüm bu insanların, "hayali" bir şekilde alıp sattıkları o kağıtların, reel dünyada tek bir karşılığı var: Danyal'ın satışa çıkarılmış evi. Evi alan yok. Olsa bile fiyatı düşük. Hadi gene de satıldı diyelim, alınan para, o paranın arkasında bekleyen 41 kişilik ahmaklar zincirinin anapara+faiz taleplerini karşılamıyor...41 kişi hep birden cortluyor...Gariban Danyal'a kredi verirken, onun kredisinden para üzerine para kazanırken iyiydi ama di mi?
Neyse, sonuç itibariyle koca koca bankalar işte bu zincirler sebebiyle batıyor. Bizim ülkede de daha büyük çalkantılar olması muhtemeldir. Hem banka sektörünün hem de reel sektörün, yurtdışından zamanında aldığı uzun vadeli ve düşük faizli sendikasyon benzeri kredilerin geri ödemeleri geldiğinde daha net hissedeceğiz basurlarımızı. Bu kredilerin taksitleri nasıl toparlanacak? Kimsede para yok. Bu krediler yenilenecek mi? Yenilenirse faiz oranı ve vadesi ne olacak? Borcu, borcun borcuyla ne kadar kapatabiliriz? Gündemdeki sorular bunlar olacak...Merkez Bankası 6 yıldır kullanılmayan bankalararası döviz borçlanma sistemini yeniden açmış, "devlet güvencesi" koymuş. ABD ve Avrupa'da birçok şirket "kamulaştırıldı"...İyiymiş anasını satıyım, canın yanınca kamulaştır, başın sıkışınca "şu rafta bir Das Kapital olcaktı, 2.cildini uzatıversene"...Mevcut ekonomik sistemi devam ettirdiğin sürece, o yaptığın kamulaştırmanın anlamı şu:
"Sevgili Vertumnus,
Bir grup gerizekalı, böyle böyle bir zincir oluşturup, 4-5 yıldır paraya para demedikleri için battılar. Biz bunları kamulaştırdık. Kamulaştırma demek, sen demek. Zira biz "kamucu" bir düzende yapmıyoruz bu işlemleri. Piyasalar az biraz düzelince yine onlar at koşturmaya devam edecek. O yüzden şimdilik bu zararı sen ödeyiver...Hadi balım..Hadi güzelim...
Yours sincerely,
ABD Merkez Bankası Adına,
Utah Jazz"
Oh, onlar batacak biz ödeyeceğiz...İyiymiş valla...
Gelelim, bu krizin tribüncüye olası etkilerine;
Deplasman giderlerinde ciddi bir artışla karşılaşabiliriz. Özellikle akaryakıt fiyatlarındaki artış birebir bizim yol maliyetimize yansıyacaktır. Bu nedenle deplasmana gidecek kişi sayısını doğru ayarlamak çok önemli. 40 kişi gelicem diyip 20 kişi gidersek boş koltuk maliyetimiz tavan yapacak…Trenle ulaşabilecek yerlere, demiryolu en ekonomik tercih olabilir. Molalarda çorba-ekmeğe ağırlık verelim. Bir tek biradan kısamayacağız sanırım. “Adana’dan dayımlar boğma rakı gönderdi”, “İskoçya’dan emmim bize viski damıtmış” gibi yerel çözümler üretemiyorsak bira giderinin çaresi pek yok gibi.
5 Ocak bilet fiyatlarında kendi adıma çok ciddi artışlar beklemiyorum. Sene başında kombine alanlar en karlısını yaptılar elbette. Ancak özellikle lig kızışmaya başladığında gittiğimiz deplasmanlarda 10-15-20YTL’lerle karşılaşabiliriz (Geçen yıl Çanakkale’yi hatırlayalım) “Kutsal 2’ye 1” metodu en elverişlisi olacaktır. Bazen izin vermeyebiliyorlar tabi. Böyle bir durumda önerim, Galatasaray’ın “İkizler” pankartına benzer “Yapışık İkizler” pankartı yaptırıp işi iyice zorlamak. “Memur bey vallahi Mustava kokoreç yiyor, onu ben sıçıyorum” diyerek bir yerlere varmaya çalışalım bakalım yapışık ikiz taklidiyle…
“Nefes”, tayfanın en önemli gider kalemlerinden. Sağolsunlar çok ilgili davranıyorlar, Demirsporlu oldular garsonlar falan ama biraz da maddi bazda zorlayalım derim. Bize bir “Nefes Kart” yapsalar, “5 biraya 1 küçük beleş” kampanyası yapsalar hiç olmazsa adisyonu hafifletir… Çok şükür bir dönem bilhassa Vertumnus-Serdanka-Disconnectus Erectus üçlüsünün kredi kartı ekstrelerini yıpratan “Çağlar abi, 3 tekila alalım”… “Çağlaaaaaar! 3 tekila çiieeeykk!”… “Jağğğğlar abbiii üüüüj tekila”…sarsıntısı atlattık, birayla yola devam diyorum.
Evet, alınabilecek önlemler bunlarla kısıtlı sanırım. Koca küresel krizde, ayakta kalmaya çalışacağız bir biçimde. Kredi kartı kullanmak doğru hareket, ancak borcu kabartmayalım. Nakitin cepte kalmasında fayda var, ne kadar likit olabilirsek o kadar iyi. “Dolara, euroya, borsaya mı gireyim, gani gani paralarımı fonlara mı yatırayım, ne yapayım?” diyenlere nacizane tavsiyem “altın gününe girin” olur…
Bu ülkelerin ananeleri yıllar süren deneylerle kanıtlamışlardır ki, 1929 buhranı da dahil olmak üzere ekonomik krizlere karşı en dayanıklı yapı “gün”dür…
Yorumlar
Sevgili Onur, tam olarak bu yüzden ben "Türkiye'de" benzinin pahalanacağını bekliyorum
Tüm dünya yıkılsa bizde benzin ucuzlamaz :)
bir sonraki postumda bira-petrol paritesi üzerine yazıyorum abi o zaman :))
uzun zaman oldu regresyon yapmayalı, biraz veri toplayalım hele :)
:)))))))))
Alemsin Onur.
Eskiden almak için iç geçirdiği, eline cebine attığında ay sonunu getirecek yol parasını dahi denkleştiremeyen ülkem insanı, çok sıkıştığı zamanlarda eğile büküle gidip bir tanıdığından üç kuruş borç alıyordu,en kısa zamanda ödenmek kaydıyla. Bakkala borç yazdırmak kaydıyla alışveriş için gittiğinde kulaklarında çocuğunun söylediği "baba akşam gelirken bana çukulata alırmısın" sözleri çınlıyordu. Bakkalın "parası yok birde çukulata alıyor..." şeklindeki içinden geçireceği muhtemel sözleri de göze alarak ezile ezile istiyordu, ya da çocuğunun kapıda beklediğini bilerek " a canım yavrum unutmuşum, yarın söz alırım" şeklinde bir aldatmaca ile geçiştiriyordu.
Parası olan kredi kartını hiç kullanmıyor. Yemek masasında ödeyeceği 150-200 YTL'lik hesabı bile "kredi kartı ile ödedi" dedirtmek istemediği gibi kredi kartına şifre girmek zahmetinden kurtulmak isteyenler bile oluyor.
Kredi kartı kullanmıyorlar mı elbette kullanıyorlar. Örneğin araba alırken. "33 bine aldım, 5 taksitte ödeyeceğim, karttan çektirdim" diyor amcam:-))