Ana içeriğe atla

Futbol ve Taraftarlık Kültürü

Ajansspor'da dün taraftarlık ve takımı tanıtma çabaları adına örnek gösterilecek türde bir haber çarptı gözüme. 49.000 kişilik nüfusu olan (Wikipedia'da 60.000 olduğu yazıyor) Villa kasabasının takımı olan Villarreal C.F. 20.000'in üstünde kombine satmayı başarmış.

49 binlik Villareal'e 20 binlik kombine!

Türk futbolcu Nihat Kahveci'nin formasını giydiği İspanya'nın Villarreal kulübü, 2008-2009 sezonunda 20 bin 16 kombine bilet satarak, tarihi bir rekor kırdı...

Toplam nüfusu 49 bin 45 olan Villarreal kasabasının kulübü olan Villarreal, abone sayısını artırmak için yaz boyunca büyük bir kampanya yürüttü.

El Madrigal Stadı'nı büyüten kulüp başkanı Fernando Roig, gençler için kombine fiyatlarını düşürürken, kasaba dışındaki Villarreal taraftarlarını da çekmeyi başardı. 10 yıl önce Villarreal'i satın alan Roig, kulübü 2. ligden 1. lige çıkarıp, burada istikrarlı bir şekilde kalmasını sağladı. 10 yıl önce 3550 abone sayısı olan Villarreal şu anda 20 bini aşarken, hedefin gelecek yıl 25 bin olduğu açıklandı.

Tarihinde 2. kez Şampiyonlar Ligi'nde oynayacak olan Villarreal, La Liga'daki küçük düzeydeki kulüpler arasında sürekli gelişme gösteren örnek bir kulüp olarak gösteriliyor. Villarreal, lig, kral Kupası ve Şampiyonlar Ligleri'ndeki tüm maçlar için 135 Avro'dan 1500 Avro'ya varan kombine biletleri satıyor.

Aslında çok da yorum gerektirmeyen bir haber. Bu nedenle yorumsuz olarak birkaç hususu vurgulayacağım. Sistematik ve planlı gelişme amaçlanmış ki; 10 yıl öncesine göre muhteşem denilebilecek bir noktaya gelinmiş. Ama yetinilmemiş, gelecek yılın hedefi düşünülmeye başlanmış. Yönetimde istikrar sağlanmış. Yönetim taraftara gereken saygıyı göstermiş olsa gerek ki; taraftar kulübüne daha bir sahip çıkmış ve hatta taraftarlık olgusu sınırları aşmış. Kulüp hedef koymuş kendisine ve bu hedefe inanmış, hedefini sınırlamamış, maç ayrımı yapmamış, büyümüş.

Darısı Türkiye'deki kulüp yönetimlerinin başına.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Nesrin'in Hikayesi : "15 Saat 47 Dakika…Ve Toprak…"

Ön-Not: Nesrin Olgun Aslan’ın hikayesini yazmaya başladığımda kimi zaman soğuk bir suyun ve karanlığın içinde, kimi zaman sonunda varabildiğim bir kıyıda hissettim kendimi. Yazmaya devam ederken önce zor tutuyordum gözyaşlarımı, bir noktadan sonra akmaya başladı hepsi. Yazımı, ağlayarak bitirebildim ancak…Kendisinin web sitesinden (http://www.nesrinolgun.com) ve dönemin Hürriyet Londra Temsilcisi Faruk Zapçı’nın anılarından yararlandım, teşekkürlerimi sunuyorum…Çok uzatmadan, Nesrin’in Hikayesi’ne başlıyorum… 1964 Adana Yüzme havuzunun kenarında 7 yaşında kara kuru bir kız çocuğu duruyor. Havuzun içinde Adana Demirspor Kulübü yüzücüleri. Erkekler çoğunlukta. Küçük kız etrafına bakıyor. Sadece 4 kız çocuğu var. Nesrin, Adana Demirspor’un 4 kızından biri oluyor o gün…Giriyor havuza. 1973 – 1975 Adana Nesrin, 16 yaşında. Yüzüyor. 7 yaşında girdiği havuzdan, kısa mesafede 100’e yakın madalya ve şilt çıkartıyor. Kışları masa tenisi oynuyor, Türkiye 2.liği, Türkiye 3.lüğü var. 17 yaşında mar...

Sahadan Çekildik

 Ligden düşerken bile şeklimiz belli, çünkü Alemin Delikanlısı Adana Demir... Galatasaray maçındaki kör göze parmak penaltı kararı rezaletine karşı, yönetim takımı sahadan çekti. Son 2 sezondur rezalet yönetimimiz, aleyhimize hakem hatalarını kolaylaştırıyordu. İki yanlış bir doğru etti. Türk futbolunun her yerden dökülen imajına, yıkılan bir Demirspor karşı çıkabilirdi sadece. O da oldu, biz yaptık! Bundan sonra İstanbul takımlarınızla size iyi eğlenceler...

Sezon Değerlendirmesi

 Bu sezon için saha içini konuşmak anlamsızdı ama yine de söylemek gerekir ki sahadaki mücadele o kadar da kötü değildi. Geçen sezon 2. ve 3. lig takımlarında kiralık oynayan oyuncularımızla idare ettik. Son haftalarda sahaya çıkacak kadroyu zor tutturduk. Sezon başıyla sonu arasında kadroda büyük değişimler oldu. Bütün bunların sorumlusu, paraları ödemeyen Murat Sancak ve yönetimiydi. Bir yerde patlama yapar diye umut bağlamadığımız genç oyuncular maçların belli anlarına kadar direnci ayakta tuttular. Ancak son bölümlerde oyundan düştük; kadro derinliği olmadığı için de en ufak kişisel hata, sakatlık ya da kart cezaları sonuca direkt etki etti. 2-0'dan öndeyken kaybettiğimiz maçlar oldu. Tabii rakiplerin bizim maçı çeviremeyeceğimizin farkında olmaları, her halükarda kazanırız düşünceleri kendi adlarına tempoyu yükseltmelerini engellemiş olabilir. Yine de şans faktörü yanımızda olsa puan alacağımız bir kaç maç daha vardı diye düşünüyorum. Sezon başında yazdığım gibi, şerefli mağlu...