Ana içeriğe atla

Biraz Attamah, Biraz Pote, Biraz Oğuz...

Gaziantep Belediye maçında gözüme çarpan, vasatın üzerine çıkmaya biraz daha gayret gösteren iki oyuncu Attamah ve Pote oldu. Yine de "iyi" kategorisine onlar da giremediler. Olsa olsa, biraz daha gayretli göründüler. Pote ilk dakikalarda yakaladığını atsa kontrayı çok iyi oynayan Burak Çalık belki daha çok oyunun içinde olurdu. Attamah inisiyatif alıp en çok mücadele eden isimlerden birisiydi, ama onun da yetenekleri ve bölgesi itibariyle etkinliği sınırlı. Takım olarak iyi olmak durumundayız.

Burak Çalık ve Anıl bu kilidi açmalıydılar, olmadı. Bunda pas alışkanlığımızı unutmamızın payı büyük. Bu da bizi bir adım geriye götürüyor; Emin bu zinciri dikine olarak kuran ilk oyuncuydu geçtiğimiz haftalarda. O takımı ileri ittirmeyince takım da birbirinden iyice ayrıldı, uzaklaştı. Anıl yer yer üç kişinin arasına dalma ihtiyacı hissettiyse bunu biraz da buna bağlamak gerek.

Anıl geçen sene Umut Gündoğan'ın yapmaya çalıştığı şeyi deniyor, vazgeçmesi gerek: Üç kişilik oynamaya çalışmak. Sen oynama, takımı oynat. Top senin ayağına geldiğinde tüm takım arkadaşların kendilerine pas gelebileceğini, topla buluşabileceklerini hissettsinler. Hissetsinler ki boşa kaçsınlar, defansın arkasına sarksınlar. Bu güveni vermek zorunda olan Anıl'dır. Beklentim budur kendisinden.

Takımın maalesef en kötü performansını Burak Solakel'den gördüğümüze inanıyorum. Bindirmelerdeki yetersizlik, Burak Çalık ile önceki maçları aratan bir iletişimsizlik, basit pas hataları yüzünden ters ayakta yakalanan boksör misali düşürdüğümüz gardımız... Daha iyi maçlar çıkartabileceğini biliyorum Solakel'in.

Defansımız güven vermiyor. Brezilyalı'mız atletik ama yumuşak. Ozan da yürekli ama hamleleri iyi değil. Belki Alanzinho ve formda Kojic dün oldukça iyi günlerindelerdi, her maçta böyle çaresiz kalmayacaktır defansımız. Bu da bir umut. Stoper bölgesinde bir sakatlık daha yaşarsak tahta bacaklı korsan misali sallanır dururuz. Sezon öncesi göze batan Anıl Sarak'ın durumunu tam bilemiyorum. Son çare, boyuyla bosuyla Özgürcan'ı koyacağız oraya gibi görünüyor.

Oğuz hakkında eleştiriler var. Yavuz dahi bir önceki yazıda şöyle bir sarsmış kendisini. Samsun maçındaki saçma goller haricinde yedikleriyle çıkardıklarıyla takımda kalbur üstü oyunculardan birisi bence Oğuz. Dün de kurtardıklarıyla bizi oyunda tuttu. Oyuna dair konsantrasyonunu yitirmedi. Antep'in kalecisi bana göre Oğuz'un yarısı kadar kaliteli bir kaleci ama onu da biz zorlayamadık.

Sağ kanattaki ritimsizlik devam ediyor. Uğur - Hüseyin ikilisinden halen bir patlama göremedik. Gerçi "burası olmuş, tamamdır" dediğimiz sol taraf da kötü maç çıkardı.

Sonuç olarak, iyi değildik, yenildik. İyi olsaydık yenerdik, biraz kıpırdansak beraberliği çıkartırdık. 30. dakikadan devreye kadar gösterdiğimiz iştahı ikinci devre gösteremedik. Yine de iyi bir takımız. Daha iyi maçlarımız olacaktır. Daha kötü de oynayabiliriz ama bunu ispatlamaya ne gerek var, çıkıp aslanlar gibi mücadele edelim. Muhakkak başarılı olacağız.

Maraton'da maç seyretmeyeceğime dair üç sene önce kendi kendime söz vermiştim. Çok sevdiğim kardeşlerim haricinde, genel olarak başı bozukluk ve takımın zararına çalışan avamlıktan dolayı bırakmıştım orayı. Herkesin kendine çeki düzen vermesi gerekiyor. Bu takım bizim takımımız, yolda bulmadık, yarı yolda bırakmayız. Kötüye kötü diyelim ama tepkimizin nerede takıma zarar vermeye başladığını da iyi süzmemiz gerekli...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Nesrin'in Hikayesi : "15 Saat 47 Dakika…Ve Toprak…"

Ön-Not: Nesrin Olgun Aslan’ın hikayesini yazmaya başladığımda kimi zaman soğuk bir suyun ve karanlığın içinde, kimi zaman sonunda varabildiğim bir kıyıda hissettim kendimi. Yazmaya devam ederken önce zor tutuyordum gözyaşlarımı, bir noktadan sonra akmaya başladı hepsi. Yazımı, ağlayarak bitirebildim ancak…Kendisinin web sitesinden (http://www.nesrinolgun.com) ve dönemin Hürriyet Londra Temsilcisi Faruk Zapçı’nın anılarından yararlandım, teşekkürlerimi sunuyorum…Çok uzatmadan, Nesrin’in Hikayesi’ne başlıyorum… 1964 Adana Yüzme havuzunun kenarında 7 yaşında kara kuru bir kız çocuğu duruyor. Havuzun içinde Adana Demirspor Kulübü yüzücüleri. Erkekler çoğunlukta. Küçük kız etrafına bakıyor. Sadece 4 kız çocuğu var. Nesrin, Adana Demirspor’un 4 kızından biri oluyor o gün…Giriyor havuza. 1973 – 1975 Adana Nesrin, 16 yaşında. Yüzüyor. 7 yaşında girdiği havuzdan, kısa mesafede 100’e yakın madalya ve şilt çıkartıyor. Kışları masa tenisi oynuyor, Türkiye 2.liği, Türkiye 3.lüğü var. 17 yaşında mar...

Ben Bunu Hak Ettim...

Bugüne kadar yazdığım en zor yazılardan biri bu.  Yanımda küçücük iki çocuk vardı maçta, sevdim onları öptüm. Hatta babası yorulmuştu da aldım onu omzuma maçı bir süre birlikte izledik. O esnada çocuğun nasıl heyecanlandığını gördüm. Bacakları kasılıyordu, boynumun sıkıştığını hissettim. Sonra bağırdı ve akabinde ellerini vücudunu titreme alacak kadar sıktı. Bu çocuk sanırım 4,5-5 yaşlarındaydı. Tam benim kızımın yaşlarında. İşte o anda aslında anlamalıydım hak ettiğimi bu belayı. Çünkü ben de çocuklarımı bu acıya götürüyorum. Onlar acıya doğru yürürken, ben her Demirspor deyişlerinde mutlu oluyorum. Her mavi-lacivert deyişlerinde mutlu oluyorum. Onlar da bana başarı videosu gönderiyorlar.   Ben böyle bir babayım işte. Çocuklarının bu tür videolarına bakıp, duygulanan mutlu olan bir babayım. Onlara mavili, armalı kıyafetler alıp ellerimle uçuruma götüren bir babayım. Tabi ki Allah belamı verecek.  Kendi isteğim dışında görev yerim değiştirildi. Ailem param...

Demirspor Taraftarı Ayakta

 Adana Demirspor taraftarı, kendisini küme düşürmekle tehdit eden eski Başkanlarına karşı yaptığı açıklamalarla tavrını gösterdi. Umut Düşkün'ün başlattığı açıklama silsilesi, Şimşekler Grubu 'nun diğer liderleri, Ankara Tayfası , İzmir Tayfası ve diğer oluşumların net tavırları ile güçlendi. Ortak ses, kimse Demirspor'dan üstün değildir ve Demirspor tribünüyle vardır şeklindeydi. Yıllardır alt liglerde mücadele etmiş bir camiaya bu tehdit sökmedi.