Dün öğretmenler dayak yedi yine devletten. Çünkü onlar eğitimin tektipleştirmesine karşıydılar. Karşılarındaki "uniform", tektip kıyafet tektip kafa onları anlayamazdı. Tıpkı Gezi'deki çeşitliliği anlayamadığı gibi. Tektipleşmeye boyun eğmeyen öğretmenlerimizi hala hatırlıyor ve seviyoruz, diğerleri ise geçmişin karanlığında kaldılar. Aslında 5 Ekim olan ama12 Eylül'ün 24 Kasım'da kutlanmasını uygun gördüğü Öğretmenler Günü de dünkü gadiseyle birlikte, eğitimin tek başına bir anlam ifade etmediğini gösteriyor.
Ön-Not: Nesrin Olgun Aslan’ın hikayesini yazmaya başladığımda kimi zaman soğuk bir suyun ve karanlığın içinde, kimi zaman sonunda varabildiğim bir kıyıda hissettim kendimi. Yazmaya devam ederken önce zor tutuyordum gözyaşlarımı, bir noktadan sonra akmaya başladı hepsi. Yazımı, ağlayarak bitirebildim ancak…Kendisinin web sitesinden (http://www.nesrinolgun.com) ve dönemin Hürriyet Londra Temsilcisi Faruk Zapçı’nın anılarından yararlandım, teşekkürlerimi sunuyorum…Çok uzatmadan, Nesrin’in Hikayesi’ne başlıyorum… 1964 Adana Yüzme havuzunun kenarında 7 yaşında kara kuru bir kız çocuğu duruyor. Havuzun içinde Adana Demirspor Kulübü yüzücüleri. Erkekler çoğunlukta. Küçük kız etrafına bakıyor. Sadece 4 kız çocuğu var. Nesrin, Adana Demirspor’un 4 kızından biri oluyor o gün…Giriyor havuza. 1973 – 1975 Adana Nesrin, 16 yaşında. Yüzüyor. 7 yaşında girdiği havuzdan, kısa mesafede 100’e yakın madalya ve şilt çıkartıyor. Kışları masa tenisi oynuyor, Türkiye 2.liği, Türkiye 3.lüğü var. 17 yaşında mar...
Yorumlar