Ana içeriğe atla

Müslüm Gürses

Türkiye’de büyük bir hayran kitlesi var. Demirsporlular için çok ayrı birisi. Şarkılarının sözleri pankart yapılıyor, deplasman otobüslerinde şarkıları söyleniyor, besteler yapılıyor adına.

Alt liglerde mücadele eden bir takımın taraftarına göz alıcı ve parıltılı görünen, adı süper olan bir futbol dünyasına dışarıdan bakan bir neslin hislerine tercüman oluyor. İsyan eden, kimi zaman isyanını eyleme döken, kimi zaman dışarıya yansıtmayıp içinde yaşayanların sesi oluyor. İster “eski” ister “yeni” haliyle sevenlerinin karşısına çıksın, her halükarda kabul görüyor. Müslüm Gürses son yıllarda tarzını değiştirse de kimse ona küsmüyor, küsemiyor. O bizim karşımızda sadece kendine ait bir hayatı yaşıyor ve biz biliyoruz ki hayatta her şey olur. Bunu ondan öğrendik. Cinayetler, kazalar, acılar çekilir. En sonunda aşk bulunur, acılar ikiye bölünür, bölünür bölünmez tuzla buz olur, kaybolur.

İnsanın sesi, fiziktir, maddedir. Acısı manadır, ruhtur. İnsan ikisinin birleşimiyse, Müslüm Gürses acının cisimleşmiş halidir diyebilirim. Seslendirdiği şarkıları yaşayan bir ses, bir yorum… Kendi derdiyle uğraşan birisine verdiği omuz, “ben de kötüyüm be evlat” dercesine samimi… Arabeskin bu toprakların mayasına çok önceden katıldığını ispatlar gibi, nice okumuşlar, yazmışlar, mürekkep yalamışlar hakkını teslim etti babaya. Hoş, kimseden böyle bir isteği olduğunu sanmıyorum da, gerçek bir efsane olmanın yolu toplumun her kesiminden saygı ve sevgi görmektir. Müslüm Gürses yaşarken efsane olan nadir değerlerden.

Adana Demirsporlular için yeri başka demiştik. Doğuştan Adanalı değildir. Üç yaşındayken O, Adana’ya göçmüştür ailesi. Bugün Adana’da birisini çevirin, babasının nereli olduğunu sorun, bir de kendisinin nereli olduğunu. Birinci sorunun onlarca cevabı varsa, ikincinin cevabı tektir. Bu şehri tribünden seven çocukların çok büyük çoğunluğunun cevapları gibi. Onlar da mavi laciverti üstlerine geçirmiş, Allah’ına kadar Adanalı çocuklardır. Bu çocuklar vasıtasıyla Müslüm babanın etkisi her daim kuşatır tribünü, stadı. Eli her daim üstümüzdedir…

Öldü diye yazmadım bunları, ölecek diye de. Bana ölüm yazısı yazdıramayacaksın kader. Her yazdığımda yaşatmaya yazacağım Müslüm Gürses’i…

Sevdiğimden yazdım, “yıkıla yıkıla” yürüdüğümüz yolların aşkına yazdım…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Nesrin'in Hikayesi : "15 Saat 47 Dakika…Ve Toprak…"

Ön-Not: Nesrin Olgun Aslan’ın hikayesini yazmaya başladığımda kimi zaman soğuk bir suyun ve karanlığın içinde, kimi zaman sonunda varabildiğim bir kıyıda hissettim kendimi. Yazmaya devam ederken önce zor tutuyordum gözyaşlarımı, bir noktadan sonra akmaya başladı hepsi. Yazımı, ağlayarak bitirebildim ancak…Kendisinin web sitesinden (http://www.nesrinolgun.com) ve dönemin Hürriyet Londra Temsilcisi Faruk Zapçı’nın anılarından yararlandım, teşekkürlerimi sunuyorum…Çok uzatmadan, Nesrin’in Hikayesi’ne başlıyorum… 1964 Adana Yüzme havuzunun kenarında 7 yaşında kara kuru bir kız çocuğu duruyor. Havuzun içinde Adana Demirspor Kulübü yüzücüleri. Erkekler çoğunlukta. Küçük kız etrafına bakıyor. Sadece 4 kız çocuğu var. Nesrin, Adana Demirspor’un 4 kızından biri oluyor o gün…Giriyor havuza. 1973 – 1975 Adana Nesrin, 16 yaşında. Yüzüyor. 7 yaşında girdiği havuzdan, kısa mesafede 100’e yakın madalya ve şilt çıkartıyor. Kışları masa tenisi oynuyor, Türkiye 2.liği, Türkiye 3.lüğü var. 17 yaşında mar...

Sahadan Çekildik

 Ligden düşerken bile şeklimiz belli, çünkü Alemin Delikanlısı Adana Demir... Galatasaray maçındaki kör göze parmak penaltı kararı rezaletine karşı, yönetim takımı sahadan çekti. Son 2 sezondur rezalet yönetimimiz, aleyhimize hakem hatalarını kolaylaştırıyordu. İki yanlış bir doğru etti. Türk futbolunun her yerden dökülen imajına, yıkılan bir Demirspor karşı çıkabilirdi sadece. O da oldu, biz yaptık! Bundan sonra İstanbul takımlarınızla size iyi eğlenceler...

Sezon Değerlendirmesi

 Bu sezon için saha içini konuşmak anlamsızdı ama yine de söylemek gerekir ki sahadaki mücadele o kadar da kötü değildi. Geçen sezon 2. ve 3. lig takımlarında kiralık oynayan oyuncularımızla idare ettik. Son haftalarda sahaya çıkacak kadroyu zor tutturduk. Sezon başıyla sonu arasında kadroda büyük değişimler oldu. Bütün bunların sorumlusu, paraları ödemeyen Murat Sancak ve yönetimiydi. Bir yerde patlama yapar diye umut bağlamadığımız genç oyuncular maçların belli anlarına kadar direnci ayakta tuttular. Ancak son bölümlerde oyundan düştük; kadro derinliği olmadığı için de en ufak kişisel hata, sakatlık ya da kart cezaları sonuca direkt etki etti. 2-0'dan öndeyken kaybettiğimiz maçlar oldu. Tabii rakiplerin bizim maçı çeviremeyeceğimizin farkında olmaları, her halükarda kazanırız düşünceleri kendi adlarına tempoyu yükseltmelerini engellemiş olabilir. Yine de şans faktörü yanımızda olsa puan alacağımız bir kaç maç daha vardı diye düşünüyorum. Sezon başında yazdığım gibi, şerefli mağlu...