Ana içeriğe atla

Dirayet Meselesi

Demirspor’da yönetim krizleri son bulmaz. Yapısal bir bozukluk var çünkü. Başkanlık sırayla el değiştiriyor gibi görünüyor. Yöneticiler aday olacakların “ayakları yere basan, sağlam projeler”le kendilerine gelmesini istiyorlar. Eğer bu kişiler “Demirsporluluk duruşuna” sahiplerse ve “emaneti layıkıyla taşıyacakları” intibaı yaratabilirlerse yönetimi kendilerine devredebileceklerini söylüyorlar. Son yönetim değil sadece, Durak’lama döneminin başından beri bu böyle. Bu tavrın iler tutar yanı olmadığını, amacının belli olduğunu kaç kere yazmak gerek?

Bizdeki gibi devir teslim ile işlerini yürüten bir zümre var ve bu zümrenin ortadan kalkması gerek. Arkasında büyük bir kamuoyu desteği olmasına rağmen Selahattin Aydoğdu bile mücadeleye girişemedi. Başkanlığın kendisine devrini Zihni Aldırmaz’dan, Ömer Çelik’ten vs. istedi. “Taraftar beni istiyor, param da var, başkanlığı bana bıraksınlar” dedi. Tavrı hatalıydı, bu kadar gaza gelip ortamı gereceğine sıraya girebilir, sırasını bekleyebilirdi (Benim kişisel isteğim bu değil, yapı böyle işliyor). Aslında belki ilk defa Gökoğlu yönetimi belediyeyi, hükümeti, valiliği, taraftarı, artık baskı yapan ne varsa bilemiyorum, karşısına almaktan çekinmedi. Bu davranışı yüceltmek için söylemiyorum ama böyle bir direnç görmedim daha önce. Yönetimlerini koruma reflekslerinin bu kadar kuvvetli olmasının Demirsporluluk’tan başka nedenleri olabilir. İnsan diğer adaylardan, aday olmayı düşünenlerden de aynı azmi bekliyor. Peki Aydoğdu neden bu kadar direçli olmadı, seçim sürecinde ve sonrasında hukuk yoluna gitmedi? Ya da şu an aktif muhalefeti sürdürmüyor? Gerçi seçim döneminde de sağlam bi kampanya yürütememişti.

Şimdi antrenman eylemiyle beraber taraftarlar arasında “yönetim istifa” sloganı tekrar canlandı. Mesela Murat Dilme, sosyal medyada taraftardan destek gören isimlerden birisi. Ancak onda da yönetime yürüyecek dirayet mevcut değil. Belki bu insanlar da haklılar, Demirspor’u fanatik taraftarlar kadar derin yaşamadıkları için mücadeleye girişemiyorlar. Birçok değişkeni hesap edip öyle ilerlemek istiyorlar. Ama o zaman onlardaki paranın kime ne faydası var? O zaman başkan olamasalar bile adları sürekli zikredilmiş ve bundan dolayı isim yapmış olmuyorlar mı? Doğaldır, bazen kazanamayacağını bile bile aday olanlara rastlanır. Bu, aday olan kişi için adını, sesini duyurma şansıdır. Seçime girer, kaybeder, ama bir defa o dirayeti göstermiştir, o iş için para, zaman, emek harcamıştır. Bizde ortaya bir şey atılıyor, dedikodu alıyor yürüyor, bazı isimler ön plana çıkarılıyor. Sonuç: Yok. Murat Dilme ismi benim için maalesef bu hükümde. Çok iyi niyetli olabilir, hakkını yemek istemem. Ama artık onu ve şirketini daha yakından tanımanın Demirspor’un geleceğinde somut bir şeyler ortaya koyamaması biraz da onun kabahati.

Bir dönem Turgay Develi kamuoyunu şöyle bir sallamıştı. Umut veren bir iki açıklama geldi ama onun da devamı gelmedi. Milletvekilinin bile dirayeti kısıtlıyken diğerlerinin eti budu mücadele için zayıf kalıyor demek ki.

Son olarak Mustafa Tuncel, nam-ı diğer Dayı meselesi var. Mahpusluk günlerinin bir gün bitmesi halinde Demirspor ne olur? Dayı, “ben geri geldim, emanetimi alayım” dediğinde kim karşı koyabilir? “Zihni’ciğim şuradan bir çek karala bakalım” dediğinde Zihni bey ne yapar? Ayran içilmiş, ayrı mı düşülmüştür? Önder Serin, Mehmet Gökoğlu, Ali Uğur Akbaş karşısında hizaya geçip tek sıra olurlar mı? Ya da Dayı, “tamam yeğenlerim, ben yoruldum, siz yönetin evladım” deyip köşesine çekilir mi? Hiç sanmıyorum, Dayı’dan acayip manevralar bekliyorum. Tabii eğer içinde bulunduğu süreçten sağ salim kurtulabilirse. Onu da zaman gösterecek.

Yeni isimlerin camiaya girmesi umudunu korumakla birlikte sonuç üretebilecek dirayette adaylara ihtiyacımız olduğu bir gerçek.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Nesrin'in Hikayesi : "15 Saat 47 Dakika…Ve Toprak…"

Ön-Not: Nesrin Olgun Aslan’ın hikayesini yazmaya başladığımda kimi zaman soğuk bir suyun ve karanlığın içinde, kimi zaman sonunda varabildiğim bir kıyıda hissettim kendimi. Yazmaya devam ederken önce zor tutuyordum gözyaşlarımı, bir noktadan sonra akmaya başladı hepsi. Yazımı, ağlayarak bitirebildim ancak…Kendisinin web sitesinden (http://www.nesrinolgun.com) ve dönemin Hürriyet Londra Temsilcisi Faruk Zapçı’nın anılarından yararlandım, teşekkürlerimi sunuyorum…Çok uzatmadan, Nesrin’in Hikayesi’ne başlıyorum… 1964 Adana Yüzme havuzunun kenarında 7 yaşında kara kuru bir kız çocuğu duruyor. Havuzun içinde Adana Demirspor Kulübü yüzücüleri. Erkekler çoğunlukta. Küçük kız etrafına bakıyor. Sadece 4 kız çocuğu var. Nesrin, Adana Demirspor’un 4 kızından biri oluyor o gün…Giriyor havuza. 1973 – 1975 Adana Nesrin, 16 yaşında. Yüzüyor. 7 yaşında girdiği havuzdan, kısa mesafede 100’e yakın madalya ve şilt çıkartıyor. Kışları masa tenisi oynuyor, Türkiye 2.liği, Türkiye 3.lüğü var. 17 yaşında mar...

Sahadan Çekildik

 Ligden düşerken bile şeklimiz belli, çünkü Alemin Delikanlısı Adana Demir... Galatasaray maçındaki kör göze parmak penaltı kararı rezaletine karşı, yönetim takımı sahadan çekti. Son 2 sezondur rezalet yönetimimiz, aleyhimize hakem hatalarını kolaylaştırıyordu. İki yanlış bir doğru etti. Türk futbolunun her yerden dökülen imajına, yıkılan bir Demirspor karşı çıkabilirdi sadece. O da oldu, biz yaptık! Bundan sonra İstanbul takımlarınızla size iyi eğlenceler...

Sezon Değerlendirmesi

 Bu sezon için saha içini konuşmak anlamsızdı ama yine de söylemek gerekir ki sahadaki mücadele o kadar da kötü değildi. Geçen sezon 2. ve 3. lig takımlarında kiralık oynayan oyuncularımızla idare ettik. Son haftalarda sahaya çıkacak kadroyu zor tutturduk. Sezon başıyla sonu arasında kadroda büyük değişimler oldu. Bütün bunların sorumlusu, paraları ödemeyen Murat Sancak ve yönetimiydi. Bir yerde patlama yapar diye umut bağlamadığımız genç oyuncular maçların belli anlarına kadar direnci ayakta tuttular. Ancak son bölümlerde oyundan düştük; kadro derinliği olmadığı için de en ufak kişisel hata, sakatlık ya da kart cezaları sonuca direkt etki etti. 2-0'dan öndeyken kaybettiğimiz maçlar oldu. Tabii rakiplerin bizim maçı çeviremeyeceğimizin farkında olmaları, her halükarda kazanırız düşünceleri kendi adlarına tempoyu yükseltmelerini engellemiş olabilir. Yine de şans faktörü yanımızda olsa puan alacağımız bir kaç maç daha vardı diye düşünüyorum. Sezon başında yazdığım gibi, şerefli mağlu...