Ana içeriğe atla

Rotor Volgograd

Mavi Lacivertler serüvenimiz, Volga ırmağı kenarında kurulmuş bir kent olan Volgograd'ın (eski adıyla Stalingrad) futbol takımı Rotor (Traktör) Volgograd'ı mercek altına alarak devam ediyor.

Sovyetler Birliği döneminde Traktör üretiminin merkezi olan bu kent, adından da anlaşılacağı gibi Rotor (Traktör) Volgograd adıyla S.S.C.B. Futbol ligindeki yaşamına 1929 yılında başlıyor. Kulübün elle tutulur bir sportif başarısı bulunmuyor. Rotor Volgograd, 1991'de 2. Lig Şampiyonluğu, 1993 ve 1997'de Rusya 1. Liginde ikincilik, 1995 yılında Rusya Kupası Final müsabakasında ikincilik ve yine 1995'de Tayland'da düzenlenen Kral Kupası'nda Şampiyonluk elde ediyor. Kulübün tek hatırı sayılır başarısı diyebileceğimiz 1993-94 sezonundaki Lig ikinciliği nin ardından UEFA Kupası karşılaşmasında Manchester United'i penaltı atışları sonunda kupa dışında itmek oluyor.


Rotor'un Rebels (Asiler, İsyancılar) adında bir taraftar grubu bulunuyor. Grup internetten izlediğim kadarıyla sayıca az fakat etkili bir tribün performanınsa sahip.



Rotor Volgograd, maçlarını 38.000 kişi kapasiteli Rotor Stadyumunda oynuyor.


Bu kentin futbol dışında bir diğer önemli özelliği ise, II. Dünya Savaşı’nın kesin dönüm noktalarından biri sayılabilecek, Nazi'lere karşı direnişin simgesi olmuş "Stalingrad Muharebesidir". Kentin meydanlarında bu direnişi temsil eden silah ve uçakların örnek heykelleri mevcuttur.

Ağustos 1942'de savaş, bugün Volgograd adını almış bulunan ve Stalin'in adını taşıyan Stalingrad yakınlarına ulaşır. Şehrin stratejik öneminin yanı sıra, taşıdığı isimden kaynaklanan psikolojik değeri de bu şehri bir mahşer yerine çevirecektir.

Stalingrad Direnişi, Nazilerin dünyayı fethetme umutlarının sonunu temsil ettiği gibi, direnen Avrupa ve dünya halklarına da moral kaynağı olmuş, yenilmez bilinen kudretli Alman ordularının yok edilebileceğini göstermiştir.

Yorumlar

Jose Marti dedi ki…
Rusya'ya denilince aklıma ilk gelen yerlerden biridir Stalingrad; faşizme direnişin simgesi.
Gidersem eğer mutlaka uğrayacağım bu kente. Bir de Petrischova'ya tabi; Tanya'nın yani Zoya'nın asıldığı şehre..
Renktaşların stadına da uğramak icap etti şimdi.
Eline sağlık Fırat..

Bu blogdaki popüler yayınlar

Nesrin'in Hikayesi : "15 Saat 47 Dakika…Ve Toprak…"

Ön-Not: Nesrin Olgun Aslan’ın hikayesini yazmaya başladığımda kimi zaman soğuk bir suyun ve karanlığın içinde, kimi zaman sonunda varabildiğim bir kıyıda hissettim kendimi. Yazmaya devam ederken önce zor tutuyordum gözyaşlarımı, bir noktadan sonra akmaya başladı hepsi. Yazımı, ağlayarak bitirebildim ancak…Kendisinin web sitesinden (http://www.nesrinolgun.com) ve dönemin Hürriyet Londra Temsilcisi Faruk Zapçı’nın anılarından yararlandım, teşekkürlerimi sunuyorum…Çok uzatmadan, Nesrin’in Hikayesi’ne başlıyorum… 1964 Adana Yüzme havuzunun kenarında 7 yaşında kara kuru bir kız çocuğu duruyor. Havuzun içinde Adana Demirspor Kulübü yüzücüleri. Erkekler çoğunlukta. Küçük kız etrafına bakıyor. Sadece 4 kız çocuğu var. Nesrin, Adana Demirspor’un 4 kızından biri oluyor o gün…Giriyor havuza. 1973 – 1975 Adana Nesrin, 16 yaşında. Yüzüyor. 7 yaşında girdiği havuzdan, kısa mesafede 100’e yakın madalya ve şilt çıkartıyor. Kışları masa tenisi oynuyor, Türkiye 2.liği, Türkiye 3.lüğü var. 17 yaşında mar...

Sahadan Çekildik

 Ligden düşerken bile şeklimiz belli, çünkü Alemin Delikanlısı Adana Demir... Galatasaray maçındaki kör göze parmak penaltı kararı rezaletine karşı, yönetim takımı sahadan çekti. Son 2 sezondur rezalet yönetimimiz, aleyhimize hakem hatalarını kolaylaştırıyordu. İki yanlış bir doğru etti. Türk futbolunun her yerden dökülen imajına, yıkılan bir Demirspor karşı çıkabilirdi sadece. O da oldu, biz yaptık! Bundan sonra İstanbul takımlarınızla size iyi eğlenceler...

Sezon Değerlendirmesi

 Bu sezon için saha içini konuşmak anlamsızdı ama yine de söylemek gerekir ki sahadaki mücadele o kadar da kötü değildi. Geçen sezon 2. ve 3. lig takımlarında kiralık oynayan oyuncularımızla idare ettik. Son haftalarda sahaya çıkacak kadroyu zor tutturduk. Sezon başıyla sonu arasında kadroda büyük değişimler oldu. Bütün bunların sorumlusu, paraları ödemeyen Murat Sancak ve yönetimiydi. Bir yerde patlama yapar diye umut bağlamadığımız genç oyuncular maçların belli anlarına kadar direnci ayakta tuttular. Ancak son bölümlerde oyundan düştük; kadro derinliği olmadığı için de en ufak kişisel hata, sakatlık ya da kart cezaları sonuca direkt etki etti. 2-0'dan öndeyken kaybettiğimiz maçlar oldu. Tabii rakiplerin bizim maçı çeviremeyeceğimizin farkında olmaları, her halükarda kazanırız düşünceleri kendi adlarına tempoyu yükseltmelerini engellemiş olabilir. Yine de şans faktörü yanımızda olsa puan alacağımız bir kaç maç daha vardı diye düşünüyorum. Sezon başında yazdığım gibi, şerefli mağlu...